Son günlerde sıcaklar adeta bir afet halini aldı. Özellikle ülkenin kuzey batı ve güneyinde 40 dereceye ulaşan sıcaklar tarihte en sıcak temmuz olarak kayda geçtiler. Birçok insan “Bu yaşa geldim böylesini görmedim” diyor. Ne yazık ki torunlarımız bugünleri andıklarında, “O zamanlar 35 derecelik sıcaklardan bile şikayet ediyorlardı” diyecekler. Çünkü kimsenin takmadığı ama kor gibi bir gerçek olan küresel ısınma böyle devam ederse, 45 ve hatta 60 derecelik yaz sıcakları bile normal kabul edilecek. Hatta Hatay’ın Arsuz ilçesi depremden sonra bir darbe de sıcaklardan yedi: Tam 60 derece!
Başta kasımdaki başkanlık seçimini garantilediği söylenen Trump başta olmak üzere, birçok dünya kodamanı küresel ısınmaya boş verir ve çok sayıda global şirket kârlarında azalmaya yol açacak karbon ayak izini küçültmeye yanaşmazken fatura bizim gibi az gelişmiş ülkelere çıkıyor. Coğu da kendi bilinçsizliğimizden ormanları kesip, yeşili betona çevirerek çevreyi katlederken, tarihte misli görülmemiş bir kavurucu iklim dolu dizgin bize doğru geliyor.
Gelsin gelmesine de, bizleri bir damla suya muhtaç ederek, sebze ve meyvemizi yakarak geliyor.
Henüz ortaya çıkmayan, görülüp duyulmamış hastalıklar ve haşarat hariç!
YAŞ ÇAYDA TABAN FİYATI KALDI MI?
Çok uzun senelerdir yaş çay alımları için verilen taban fiyatı, artık yıllardır tarih olmuş gibi. Gerçi Çaykur buna mecburen uyuyor ama özel sektörün böyle bir sıkıntısı yok. Çay Kanununun çıkmamasından da yararlanan özeller, 17 TL.olan yaş çay alım fiyatını yer yer 10 liraya kadar düşürdüler.
Yeni moda makinalı makas izdihama sebep olunca bunlara gün doğdu. Çünkü iyice boğulan Çaykur alım kontenjanı koyup, bazı günler alım yapamıyacağını bildirince yağmur yağdı böyle oldu!
Kavurucu sıcaklarda topladığı çayın yanmasından endişe eden üretici de 17 TL.nin altında çay satmaya razı oldu. Herhalde özel sektörün işine gelmeyen “Çay kanunu” mutlaka çıkarılmalı ve taban fiyatının altında yaş çay satın alanlara üretim izni iptali dahil caydırıcı cezalar verilmelidir.
Diğer bir önemli husus da çay ithalatının yasaklanması. Türk çayı depolarda beklerken dışarıdan kalitesiz çay ithal etmek ülkeye ihanet sayılmalıdır. “Paramız var ki alıyoruz”. Yok böyle bir dünya artık.
EURO 24’ÜN ARDINDAN
Dünya futbolunun 1.mevkisinde bir ay süren büyük heyecan zaten en başından favori olan İspanya’nın şampiyonluğuyla sona erdi. Tam 30 gün bizi TV karşısında çivileyen kupa maçları genelde zevkli, çekişmeli ve heyecanlı geçti.
Gerçi artık o eskinin bol aksiyonlu, tempolu, kontratağa dayanan hızlı futbolunu pek göremedik. Oyunu rakibin sahasına yığarak, onların hata yapmasıyla gol bulmak ana akım oldu.
Gayet tabiidir ki hemen her maçında hop oturup hop kalktığımız milli takımımız, çeyrek finale çıkabilme başarısını gösterdi. Belki biraz şanslı ve biraz da her durumda çerçeveyi bulan Dani Olmo gibi birkaç futbolcuya sahip olabilsek en azından yarı finali görebilirdik. Demiral’in gereksiz hareketi de moralleri bozdu tabii.
Takımda Arda Güler, Ferdi Kadıoğlu, Barış Alper Yılmaz ve kaleci Mert Günok öne çıkarken 2026 Dünya Kupası için ümitlendik. ABD’de oynanacak bu kupada biraz şanslı olabilirsek, 2002’deki büyük başarıyı tekrarlamamız ve hatta daha da ileri gitmemiz hayal değildir.
Euro 24’ün en flaş takımı ispanya yanında diğer finalist İngiltere, yenilenmiş kadrosuyla Almanya, Murat Yakın’ın takımı İsviçre ve bizim milli takım göz doldurdular. Fransa ve hele hele geçen turnuvanın şampiyonu İtalya tam bir hayal kırıklığıydı.
Turnuvanın oyuncusu seçilen Lamin Yamal yanında, Niko Williams ve Dani Olmo hafızalarımızsa iz bıraktılar.
Temennimiz milli takımımızın da böyle en başta güreşmesi…