24 Kasım’larda methiyeler dizdiğimiz, çiçeklerle karşıladığımız; geri kalan 364 günde “yatarak para kazanıyorlar, 3 ay tatilleri var- yok yok 4 ay…- dediğimiz öğretmenler için birkaç kelamım var.
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen Hz. Ali’yi de biliriz; “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.” diyen Ulu Önder’i de. Kimi zaman diğer mesleklerle maaşlarını, çalışma şartlarını, tatillerini karşılaştırırız da bütün meslek sahiplerini yetiştirenlerin de öğretmenler olduğunu unuturuz. Çoğu zaman eğitimi onlardan daha iyi bilir, eğitimcilik adına onlara akıl bile veririz. Hatta o kadar abartırız ki bazen, evde bir çocukla baş edemeyip her gün onlarca çocukla uğraşan öğretmenlere pedagoji dersi bile veririz.
Elbette ki eğitim sadece öğretmenlerin omuzlarına bırakılamayacak kadar ağır bir iş. Elbette veli de idareci de öğrenci de üzerine düşenleri yapmalı. Elbette ki eğitimin içinde olmalı veli. İçinde diyorum, başında değil. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen müfredatı her biri farklı yöntem ve teknikle öğrencilere sunan öğretmenlere biraz olsun güvensek, biraz olsun 24 Kasım’lardaki o samimiyeti (!) göstersek… Biraz olsun onların yanında dursak – onlara keyif bahşetmek için değil ha, kendi çocuklarımızın iyi bir eğitim alması için – neler neler değişir bir bilseniz, neler neler…
İyisi mi 364 gün onların milletimiz için, çocuklarımız için ne kadar önemli olduklarını unutarak kör olup 1 gün sahte gülüşlerle “Öğretmenler Günü’nüz kutlu olsun!” nidalarını rafa kaldıralım. Ne zaman ki onların gerçek değerlerini anlarız, işte o zaman her gün onlar için Öğretmenler Günü olacaktır.