Tahir ORHAN
Köşe Yazarı
Tahir ORHAN
 

HAFIZÂ-İ BEŞER NİSYÂN İLE MALÛLDÜR

İşte bir 28 Şubat yazısı… 24’üncü yılında çoktan unutulan 28 Şubat için, “Bin yıl sürecek” denilmişti. Dedik ya Hafızâ-i beşer nisyân ile malûldür. İnsan aklı unutur. Aslında iyi ki unutur ama unutulacak şeyler vardır; acılar, kederler, hastalıklar hatta yapılan iyilikler gibi… Unutulmayacak şeyler vardır; toplumların geleceğini ilgilendiren hayati meseleler gibi… 28 Şubat 1997 de bunlardan bir tanesidir. Hemen hatırlayalım, başta merhum Necmettin Erbakan vardır. Refahyol Hükümeti yani. Tansu Çiller de yardımcısıdır. 28 Şubat 1997 günü, o ayın MGK toplantısı yapılır. Zaten her ayın son günlerinde Milli Güvenlik Kurulu toplanır, iç ve dış güvenlik meselelerini konuşur, alınan kararları hükümete tavsiye eder. Hükümetin başı da oradadır ama esas oğlan askeriyenin başıdır. Yani o zamanki Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı… Öyle sert konuşmalar geçer ki, ülkenin Başbakanına ağza alınmayacak sözler, hakaretamiz ifadeler havada uçuşur. Bu en uzun MGK toplantısından 18 maddelik bir karar çıkar. Ne yazık ki bunların sadece bir tanesi güvenlikle ilgilidir ve o da gizli bir karar olarak kalır; geri kalanı irtica ve İslami yapılanma ile ilgili kararlardır. Çünkü başta Necmettin Erbakan vardır ve geçmişte ve o günlerde de yoğun bir başörtüsü meselesi yaşanmaktadır. Askerler, bunu orduya, Atatürk ilkelerine bir başkaldırı olarak anlamaktadır. Askerlerin bu hassasiyetine bir de iktidar yanlılarının bazı tutumları tuz biber ekmiştir. Mesela Ankara Sincan’daki Kudüs gecesi, Erbakan’ın kanaat önderlerine verdiği iftar yemeği ki, ben dâhil pek çok çevre bunu şöyle değerlendirmiştik. “İlk defa devletin zirvesi oruç tutanlara iftar yemeği verdi” Bundan kim ne anlarsa anlasın; çünkü o zamana kadar verilen bu tür iftarlarda hayatında evinde dahi oruç tutulmayan insanlar davet edilirdi. Hatta bazılarının, iftarı bile beklemeden yemeğe başladığı çok görülmüştür. Tabii ki oruç tutanlar da oluyordu bu toplantılarda ama çoğu bundan bile utanır durumdaydı. Böyle bir iftar düşünün. Ayrıca karanlık güçler de bu olayı daha da dramatize etmek için çabalıyordu. Sözde Acz-i mendi şeyhi  Müslüm Gündüz-Fadime Şahin, Ali Kalkancı-Emire Kalkancı olaylarını hatırlayın lütfen. Nihayetinde bütün bunlar, ordunun canını sıkmaktaydı. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı idi ve askerleri çok iyi tanırdı. Onlar buna pabuç bırakmazdı. Post modern darbenin yollarına taşlar döşenmeye başlandı. Böylece 17 Haziran’a kadar gelindi. O arada olanları da yine tanıklarından dinleyelim. Efsane vali Recep Yazıcıoğlu, valilerin toplanıp illerindeki irticai yapılanmanın fişlenmesinin istenmesi üzerine çılgına dönüp, böyle bir şeyin olmadığını söylemesi ve dindar insanların rahat bırakılması gerektiğini haykırmasını hatırlayın. 17 Haziran 1997’de, o MGK’da neden her şeyi açıklayıp istifa etmediği tartışılan Necmettin Erbakan, artık ülkeye daha fazla zarar verilmemesi gerektiğini düşünerek 54’üncü hükümetin istifasını verdi. Aslında o hükümet kurulurken DYP lideri Tansu Çiller’le bir anlaşma yapmışlardı. İki yıl Erbakan, 2 yıl da Tansu Çiller Başbakan olacaktı. İki yıl dolmadan Erbakan’ın istifası sonrası Tansu Çiller Başbakanlık beklerken Süleyman Demirel, belki de askerler de istişare edip hükümeti kurma görevinin ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. Herkes çok şaşırmıştı ama eşyanın tabiatına uygundu bu durum. Tansu Çiller kaderine razı oldu ve köşesine çekildi. Sonrasında ise Koalisyonlar tarihinin en hızlı hükümeti kuruldu. Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisinden oluşan Anasol-D, 10 gün içinde iş başına geçmişti. “Bin yıl sürecek” denilen sürece çok katkısı olacaktı bu hükümetin. Koalisyonda Ecevit’in varlığı, o bir yılı biraz aşkın dönemden sonra askerlere ilaç gibi gelmişti. Fikir babasının Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in olduğu ve başında Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın getirildiği Batı Çalışma Grubu oluşturuldu. Bu oluşumun amacı, 28 Şubat’da alının kararların uygulanıp uygulanmadığını denetlemekti. 6 milyon insanın fişlendiği söyleniyordu. Araştırılan insanlara, zamanın bütün dini gruplarından birisinin yaftası vuruluyordu. “Menzilci, Kadiri, Naşkibendi, Acz-i mendi, Nurcu, Fetullahçı, Uşşaki, Sumbuli, Suhreverdi vs vs” Bir düşünün, bir belediye başkanı için bile acaba hangi siyasi görüşü var diye sorgulama yapıldı. Yahu kardeşim adamın zaten bir partisi var ve tabii ki siyasi görüşü de o partinin görüşüdür ama bu bile onlara yetmiyordu. Başka şeyler arıyorlardı. Fazla uzadığını biliyorum ama şu şekilde bağlayalım. 24’üncü yılında, “bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat’ı artık kimse hatırlamıyor; hatırlayanlar ise o karanlık yüzüyle hatırlıyor. İsmail Hakkı Karadayı’nın ismi, sokak veya caddelerden bile siliniyor. Güven Erkaya’yı, Çevik Bir’i, Osman Özbek’i, Erol Özkasnak’ı bu millet çoktan unuttu bile. Anlayacağınız yemedi… 28 Şubatçılar hatırlanmıyor ama nezaketine, memleket sevdasına, başarılarına hayran olduğumuz Necmettin Erbakan’ı, 10’uncu ölüm yıldönümünde milyonlar anıyor. Ona rahmetler diliyoruz. 28 Şubat için de, bin hatta binlerce yıllık bir devlet hayatında bir yol kazası olarak addediyoruz. Şunu da hatırlatarak bitiriyorum. Askerler bizim öz evladımızdır. İçlerinden görevlerinin dışında memleketin diğer işlerine karışanları çıksa da, bu millet asker bir milletir. Bu unutulmaya… Muhabbetle efendim.
Ekleme Tarihi: 28 Şubat 2021 - Pazar

HAFIZÂ-İ BEŞER NİSYÂN İLE MALÛLDÜR

İşte bir 28 Şubat yazısı…


24’üncü yılında çoktan unutulan 28 Şubat için, “Bin yıl sürecek” denilmişti. Dedik ya Hafızâ-i beşer nisyân ile malûldür. İnsan aklı unutur. Aslında iyi ki unutur ama unutulacak şeyler vardır; acılar, kederler, hastalıklar hatta yapılan iyilikler gibi… Unutulmayacak şeyler vardır; toplumların geleceğini ilgilendiren hayati meseleler gibi…


28 Şubat 1997 de bunlardan bir tanesidir. Hemen hatırlayalım, başta merhum Necmettin Erbakan vardır. Refahyol Hükümeti yani. Tansu Çiller de yardımcısıdır. 28 Şubat 1997 günü, o ayın MGK toplantısı yapılır. Zaten her ayın son günlerinde Milli Güvenlik Kurulu toplanır, iç ve dış güvenlik meselelerini konuşur, alınan kararları hükümete tavsiye eder. Hükümetin başı da oradadır ama esas oğlan askeriyenin başıdır. Yani o zamanki Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı… Öyle sert konuşmalar geçer ki, ülkenin Başbakanına ağza alınmayacak sözler, hakaretamiz ifadeler havada uçuşur.


Bu en uzun MGK toplantısından 18 maddelik bir karar çıkar. Ne yazık ki bunların sadece bir tanesi güvenlikle ilgilidir ve o da gizli bir karar olarak kalır; geri kalanı irtica ve İslami yapılanma ile ilgili kararlardır. Çünkü başta Necmettin Erbakan vardır ve geçmişte ve o günlerde de yoğun bir başörtüsü meselesi yaşanmaktadır. Askerler, bunu orduya, Atatürk ilkelerine bir başkaldırı olarak anlamaktadır. Askerlerin bu hassasiyetine bir de iktidar yanlılarının bazı tutumları tuz biber ekmiştir. Mesela Ankara Sincan’daki Kudüs gecesi, Erbakan’ın kanaat önderlerine verdiği iftar yemeği ki, ben dâhil pek çok çevre bunu şöyle değerlendirmiştik. “İlk defa devletin zirvesi oruç tutanlara iftar yemeği verdi” Bundan kim ne anlarsa anlasın; çünkü o zamana kadar verilen bu tür iftarlarda hayatında evinde dahi oruç tutulmayan insanlar davet edilirdi. Hatta bazılarının, iftarı bile beklemeden yemeğe başladığı çok görülmüştür. Tabii ki oruç tutanlar da oluyordu bu toplantılarda ama çoğu bundan bile utanır durumdaydı. Böyle bir iftar düşünün. Ayrıca karanlık güçler de bu olayı daha da dramatize etmek için çabalıyordu. Sözde Acz-i mendi şeyhi  Müslüm Gündüz-Fadime Şahin, Ali Kalkancı-Emire Kalkancı olaylarını hatırlayın lütfen.


Nihayetinde bütün bunlar, ordunun canını sıkmaktaydı. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı idi ve askerleri çok iyi tanırdı. Onlar buna pabuç bırakmazdı. Post modern darbenin yollarına taşlar döşenmeye başlandı. Böylece 17 Haziran’a kadar gelindi. O arada olanları da yine tanıklarından dinleyelim. Efsane vali Recep Yazıcıoğlu, valilerin toplanıp illerindeki irticai yapılanmanın fişlenmesinin istenmesi üzerine çılgına dönüp, böyle bir şeyin olmadığını söylemesi ve dindar insanların rahat bırakılması gerektiğini haykırmasını hatırlayın.


17 Haziran 1997’de, o MGK’da neden her şeyi açıklayıp istifa etmediği tartışılan Necmettin Erbakan, artık ülkeye daha fazla zarar verilmemesi gerektiğini düşünerek 54’üncü hükümetin istifasını verdi. Aslında o hükümet kurulurken DYP lideri Tansu Çiller’le bir anlaşma yapmışlardı. İki yıl Erbakan, 2 yıl da Tansu Çiller Başbakan olacaktı. İki yıl dolmadan Erbakan’ın istifası sonrası Tansu Çiller Başbakanlık beklerken Süleyman Demirel, belki de askerler de istişare edip hükümeti kurma görevinin ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. Herkes çok şaşırmıştı ama eşyanın tabiatına uygundu bu durum. Tansu Çiller kaderine razı oldu ve köşesine çekildi. Sonrasında ise Koalisyonlar tarihinin en hızlı hükümeti kuruldu. Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisinden oluşan Anasol-D, 10 gün içinde iş başına geçmişti.


“Bin yıl sürecek” denilen sürece çok katkısı olacaktı bu hükümetin. Koalisyonda Ecevit’in varlığı, o bir yılı biraz aşkın dönemden sonra askerlere ilaç gibi gelmişti. Fikir babasının Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in olduğu ve başında Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın getirildiği Batı Çalışma Grubu oluşturuldu. Bu oluşumun amacı, 28 Şubat’da alının kararların uygulanıp uygulanmadığını denetlemekti. 6 milyon insanın fişlendiği söyleniyordu. Araştırılan insanlara, zamanın bütün dini gruplarından birisinin yaftası vuruluyordu. “Menzilci, Kadiri, Naşkibendi, Acz-i mendi, Nurcu, Fetullahçı, Uşşaki, Sumbuli, Suhreverdi vs vs”


Bir düşünün, bir belediye başkanı için bile acaba hangi siyasi görüşü var diye sorgulama yapıldı. Yahu kardeşim adamın zaten bir partisi var ve tabii ki siyasi görüşü de o partinin görüşüdür ama bu bile onlara yetmiyordu. Başka şeyler arıyorlardı.


Fazla uzadığını biliyorum ama şu şekilde bağlayalım. 24’üncü yılında, “bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat’ı artık kimse hatırlamıyor; hatırlayanlar ise o karanlık yüzüyle hatırlıyor. İsmail Hakkı Karadayı’nın ismi, sokak veya caddelerden bile siliniyor. Güven Erkaya’yı, Çevik Bir’i, Osman Özbek’i, Erol Özkasnak’ı bu millet çoktan unuttu bile.


Anlayacağınız yemedi… 28 Şubatçılar hatırlanmıyor ama nezaketine, memleket sevdasına, başarılarına hayran olduğumuz Necmettin Erbakan’ı, 10’uncu ölüm yıldönümünde milyonlar anıyor. Ona rahmetler diliyoruz. 28 Şubat için de, bin hatta binlerce yıllık bir devlet hayatında bir yol kazası olarak addediyoruz. Şunu da hatırlatarak bitiriyorum. Askerler bizim öz evladımızdır. İçlerinden görevlerinin dışında memleketin diğer işlerine karışanları çıksa da, bu millet asker bir milletir. Bu unutulmaya…


Muhabbetle efendim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi