Evde kal Türkiye… Bunu çok sevdik. Ne güzel evdeyiz işte. Hem evdekiler de bayağı iyi insanlarmış. Dostlar sizi bilmem ama 32 yıldır TRT’de amansız bir çalışmanın içindeydim. İki gecede bir nöbet tutmuşluğum vardır. 8 saat mesai diye bir şeyi neredeyse hiç bilmedim, hiç yaşamadım. Dairedeki diğer birimlerde çalışanlar, akşam servisiyle evlerine giderken, biz bir başka kurum aracıyla, ne zaman biteceğini bilmediğimiz bilmem hangi işe, işlere gittik. Bundan gocunduk mu? Hayır; bu bizim işimizdi. Şimdi emekliyiz; üstelik korona virüsü yüzünden evdeyiz. Evdekiler iyi insanlarmış dememin bir başka sebebi daha vardır. Ben çocuklarımın büyümesini göremedim sevgili okuyucularım. Mesela şimdi 30 yaşını devirmiş oğlumun 10’lu yaşları nasıl geçti hatırlamıyorum, Liseye kadar nasıl okudu hatırımda değil. Üniversiteye giderken beni arabasız bıraktığı için onu biraz daha hatırlayabiliyorum. 28’indeki ve 25’indeki kızlarımın yine ilkokul, ortaokul çağlarını bilemiyorum. Lisede bazen okullarına gitmişliğim vardır. Küçük kızım da lise stajını yanımda yaptığı için belki biraz daha yakındık o kadar.
Gelelim diğer konuya…
Okuyalım istiyorum. Hazır evdeyiz, ne yapacağımızı bilmez bir durumda, Müge Anlı ile palavra ve Zühal Topal’la yemek programı izlemekten çok daha iyidir okumak. Kitap mı? Herkesin evinde mutlaka vardır. Yok diyorsanız, haber edin göndereyim. Ama ne olur okuyun. Dünyayı öğrenin.
En çok sevdiğim sözlerden biridir: “Bir ekmek sende, bir ekmek bende. Değiş tokuş yaparsak sende de bir ekmek olur bende de… Bir bilgi sende, bir bilgi bende. Değiş tokuş yaparsak sende de iki bilgi olur bende de…” Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacip; “Bilgi bilin ey beyim, bilgi ile göğe bile yol olur” demişti. 1068’de yazılan Kutadgu Bilig’deki bu sözden tam 900 yıl sonra, 1968’de uzaya çıkılmıştı. Kutadgu Bilig, “Mutluluğa Götüren Bilgi” demektir.
Uzak tarihimizi bırakın, yakın tarihimizi bile bilmiyoruz. İsrail’de Başbakan ile görüşmesi sırasında “Arz-ı Mev’ud’da bulunmaktan çok mutluyum” diyerek büyük bir pot kırdığında Tansu Çiller, takvimler 1994’ü gösteriyordu. Topraklarının neredeyse 3’te biri İsrail’in büyük ideali olan “Arz-ı mev’ud”da bulunan bir Türk’ten böyle bir cümle duymak için İsrail hükümeti veya zengin bir İsrailli, milyar dolarlar vermez miydi? Sonra ne olmuştu onu da hatırlatalım. Bir danışmanı, Tansu Çiller’in kulağına eğilerek “arz-ı mev’ud” bizim topraklarımızdadır deyivermişti de Tansu Çiller mosmor olmuştu. Çiller’in, Allah’ı kullara emanet eden gaflarına da şahit olmuştuk.
Bu yüzden okuyalım, yakın tarihimizi, uzak tarihimizi öğrenelim istiyorum. Sonra da yazalım. Unutmayınız, çok çok okumadan asla güzel yazılmaz. Bendeniz çok okuyorum. Güzel yazdığımı iddia edemem ama kitaplar yazıyorum dostlar. Eğer devleti yönetenler, bakanlar, müsteşarlar, büyükelçiler ve her kademedeki insanlar yaşadıklarını yazsalardı, emin olun ki çok büyük bir arşivimiz olurdu. Zaten bu yüzden dünya bizi ezmeye çalışmıyor mu? Bakın Nisan’ın 24’ü geldi çattı. Hem de kutsal ayımız Ramazan başlıyor. Ama öbür tarafta, Ermenistan’da ve ABD’deki Ermeni diasporası yine “Ermeni Soykırımı”nı temcit pilavı gibi pişirip masaya getirecek ve biz ABD Başkanı “soykırım” mı dedi yoksa “büyük felaket anlamına gelen “meds yeghern” ifadesini mi kullandı diye merakla bekleyeceğiz.
Rahmetli Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Fransa Parlamentosunda görüşülen Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı sırasında, Türk tezini anlatmak için bu ülkeye gönderilmişti. Yalçıntaş; “Biz birkaç küçük risale götürmüştük ama adamlar boyumuzu aşan soykırım teziyle karşımıza çıkmıştı.” diyecekti. İşte beyler, hazırlık yapmazsanız böyle mosmor olursunuz. Bereket versin Prof. Dr. Kemal Çiçek ve vatanperver tarihçilerimiz, yeni tezler için gece gündüz çalışıyor.
Nereden nereye geldik değil mi sevgili okuyucu. Evde kalalım, okuyalım ve yazalım olur mu?
Bu arada belirtmeden geçmeyelim. Bazı Büyükelçiler, hatıralarını kaleme almışlar. Mesela Bonn, Tahran, Paris, Tiran, Roma gibi başkentlerde büyükelçilik yapan Tanşuğ Bleda’nın “Maskeli Balo”su bunlardan biridir ve çok zevkle okunası bir eserdir. Eserde, 42 yılını meslekte geçiren Bleda'nın gözünden, Dışişleri mensupları ve onlarla birlikte ailelerinin yaşadığı üzüntü, telaş, zahmet ve hatta korku dolu günler anlatılıyor.
Rize’mizin Fındıklı ilçesinde bir kadın, bir güzel insan Gamze Pala, bir hainin, bir sapığın, bir gözü dönmüşün saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Buna üzülmek yetmez ki… Ne kadar üzülürsek üzülelim, giden geri gelmiyor, gelmeyecek. Cezası ağır olacakmış. Ağır olsa, hafif olsa ne yazar. Benim güzel ülkemde yine kadınlar, yine insanlar öldürülmeyecek mi, yine çocuklar istismar edilmeyecek mi? Bütün mesele bunları bertaraf etmek, aramızda dolaşan bu tipleri ıslah etmek veya bunlardan ilelebet kurtulmak değil mi?
Yazacak bir şey bulamıyorum.
Muhabbetle efendim!