Yapılışı itibariyle kanlı olmasa da sonradan yapılan icraatlarla, oldukça kanlı olan 12 Eylül 1980 darbesini iliklerine kadar yaşayan biri olarak, unutulanları hatırlama adına bu yazıyı kaleme alıyoruz.
O günlerden akılda kalan en önemli birkaç şeyi hatırlayalım önce…
11 Eylül gecesi, Ankara’daki bir resepsiyonda, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, askerlerde bir rahatsızlık hissetmesi üzerine, Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren’e “Bir rahatsızlığınız mı var?” diye sorar. Kenan Evren, daha sonra bunu şu şekilde ti’ye alır. “Demirel’e, evet biz sabaha karşı ihtilâl yapacağız mı diyecektim?”
Genel Kurmay Karargâhı’nın Başbakanlığa yakın olması hasebiyle Demirel, yine şöyle bir cümle daha kurmuştu. “Her ihtiyaçlarını gördüğümüz halde yanı başımızdan bize darbe yaptılar”
Dedik ya, bu yazıda unutulanları hatırlatacağız. Yoksa darbe, en ince ayrıntısına kadar biliniyor.
Bunlardan birisi, darbeden sonra Ankara Sıkıyönetim Komutanı olan Bedrettin Demirel’in bir itirafıydı: “Darbenin olgunlaşması için tam bir yıl bekledik. Ama bir yılda çok kan aktı”
Olgunlaşma… Mübarek meyve midir ki olgunlaşacak. Belli ki, planlı bir şekilde ve adım adım gidildi. “Halk bizi istesin” idi asıl hesap. İstedi de zaten. Ama nereye kadar? Seçim gecesi Kenan Evren’in, “Bizi seviyorsanız Turgut Paşa’nın Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne oy verin” cümlesi, sonları oldu. Biz dâhil, serde milliyetçilik var diye o partiyi destekleyecekken, gidip rahmetli Özal’ın Anavatan Partisi’ne oy verdik.
Gelelim 12 Eylül’e giden yolda neler yaşandığına ve Bedrettin Demirel’in itiraf ettiği o son yılda kanı akanlara…
MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, Eski Başbakanlardan Nihat Erim, Maden İş Sendikası Başkanı Kemal Türkler, TRT İstanbul Radyosu Yapımcısı Ümit Kaftancıoğlu, yüzlerce genç ve daha niceleri…
Değer miydi? Ya da şöyle mi sormalı? Birileri, bir yerlerde mi olgunlaştırdı 12 Eylül’ü? Eski İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, Emniyet Müdürlüğündeki bir sergide gösterilen bir silahın altındaki yazıyı ısrarla gazetecilere okutması boşuna mıydı?
“Öğleden önce bir solcuyu, öğleden sonra bir sağcıyı vuran silâh”
Demek ki tetiği kesen aynı kanlı elmiş efendim.
ABD’deki kısa süreli tedirginliği gideren kriptoda; “Bizim çocuklar başardı” cümlesini nereye koyacağız?
Yine Kenan Evren’in “Ben sağa ve sola ayrım yapmadım. Hatta o kadar yapmadım ki, mahkûm olan, idam cezası alanlar, mesela evvela sağdan alınmış. Bekletirdim, soldan da olsun; onu verirlerdi. İkisini birden, bir tane sağdan bir tane soldan astık, denge olsun diye”
Adaletini sevsinler… 17 yaşındaki çocuğun yaşını büyütmek, hiçi suçu olmadığı halde, mahkemeden karar bekleyip öyle asarak denge sağlamak, Karakuş Kadısında bile görülmemiştir. Hani boyu uzun diye asamadıkları idam mahkûkunun yerine kısa boylu birini bulup asın diyen kadı… Rahmetli kalkıp da bunları görse, benim adaletimin üzerine tüy diktiniz derdi.
Ya darbe sonrasında çıkılan cadı avı?
İlhan Derendelioğlu’nun “Türkiye’de Komünist Hareketleri” adlı kitabın bile, komünizm propagandası yapıyor diye toplatılması garabetini, bir baskın sırasında Marks’ın fotoğrafını gösterip bu kimdir diye soran polise, dedemdir diye cevap verilmesi üzerine “Şu sakallı dedenden utan” diyerek serzenişte bulunması cahilliğini de hatırlayalım.
Rahmetli babam, kendisini aşağı yukarı çekmesinler diye o kitabımı öyle bir saklamıştı ki, halen bulamadım onu. O derece cahilce hareketler yapılıyor ve nice suçsuz insan, yok yere cezaevlerinde, zindanlarda çürütülüyordu.
Avni Özgürel’in yaşadığı Simitçi Kerim hikâyesi de, hem üzücü hem de çok düşündürücüdür. Tutukluları götürürken bir anlık boşluktan yararlanıp kaçan birsinin yerine simitçiyi araca çağırıyorlar. Adam da simit satarım diye araca biniyor ve alıp onu Mamak cezaevine götürüyorlar. ”Zavallı adama bir sürü suç yüklüyorlar. En son mahkemesinin görüldüğü gün, hepimiz acaba nasıl bir karar çıkacak diye beklerken, boynu bükük bir şekilde koğuşa girdi” diyor Özgürel. Ne karar verdiklerin sorunca, “Ben ne bahtsız bir insanım. Hâkim tam kararı verecekti ki kalemi kırıldı” demez mi? O, “bahtsızım” dediği yerde adamın idamına karar vermişler, haberi yok.
12 Eylül’ün böyle bir adaleti vardı.
Simitçi Kerim mi? Askeri Yargıtay’da, buna isnat edilen adam öldürme suçunu işleyen asıl kişi bulunup cezalandırılınca idamdan kurtulmuş.
Bendeniz, Ankara’da öğrenci olduğum sırada, Beypazarı ilçesinin Karaşar Beldesinde çalıyor olmasaydım, beni de içeri tıkacaklardı. Kim bilir ne çok cinayet yıkarlardı üzerime?
40’ıncı yılında 12 Eylül darbesiyle ilgili hatırlayabildiklerim bundan ibarettir.
Muhabbetle efendim!