Ülkede aşağı yukarı 100 senedir modern modern iktisat bilimi okutulmasına rağmen iktisadın tümü ve bazı önemli terimleri hâlâ anlaşılmamışa benziyor. Çarşı, pazarda, sokakta, kahvelerde herkes birer ekonomi allamesidir ya, onlardan geçtik, devletin direksiyonunda olanlarda da bu tür bir kafa karışıklığı var.
İ
şte kaç yıldır devam eden “Faiz sebep, enflasyon sonuç” tartışmalarına bugünlerde yenisi daha eklendi: “Ülkemizde enflasyon yok, hayat pahalılığı var!”
Çarşı pazarlardan kahve önlerine ve devlet ulularına kadar, istersen iktisat ordinaryüs profesörü ol ve dilin yaprak olana kadar anlat, hiç kimse fikrinden asla vaz geçmez. Her zaman en iyisini o bilir ve başkaları isterse Harvard mezunu olsun vız gelir tırıs gider.
Bu yüzden de ülkenin ve ekonomisinin içinde bulunduğu ağır şartlar fasit bir daire içine hapsolarak, sittin sene devam edip gider. Ta ki bu işleri birazcık da olsa doğru olarak bilen biri iş başına getirilip “Yeter artık! Söz benimdir…” diyene kadar.
Söz buraya gelmişken, iktisat biliminin temellerine kadar inerek enflasyonun ne olup olmadığını kısaca izah etmeye ihtiyaç var.
Şöyle ki;
İktisat kitaplarında enflasyonun birkaç türlü tanımı yapılır. Ancak en çok kabul göreni, “Belli bir dönemde (Genellikle aylık ve yıllık) fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen artıştır”. Yani belli bir dönemde enflasyondan söz edebilmek için bir mal veya mallar grubunun fiyatlarında oluşacak artış değil, ekonominin tümünde mal ve hizmetlerin fiyatlarında sürekli olarak genel bir artış olması gerekir. Bu artış miktarı yüzde oran olarak ifade edilir. Yani geçen ay enflasyon oranı 5,5 oldu diye tanımlanır. Veya geçen yıl enflasyon yüzde 77 olarak gerçekleşti denilir. Ancak bu genel nitelikte açıklanan bir orandır.
Aslında enflasyon iki değişik kesimde meydana gelen fiyat artışlarına göre belirlenir. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ve Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE). Para (Money) adındaki kitaplarında Amerikalı iktisatçılar Daniel Conaghan ve Dan Simth de “Fiyatlar genel seviyesindeki artış “ olarak tanımladıkları enflasyonun “Belirli bir düzeyde tutulduğunda sağlıklı işleyen bir ekonominin göstergesi olduğunu “ ifade ederler. Yazarlar “Asıl sorunlar enflasyon kontrolden çıkmaya başladığında ya da ekonomi potansiyel olarak aşırı derecede zararlı olan enflasyon- deflasyon döngüsüne girdiğinde baş gösterir” diye devam ederler.
Bundan başka Talep Enflasyonu ve Maliyet Enflasyonu kavramları da Enflasyon Literatüründe önemli bir kaplar. Kısaca ifade etmek gerekirse Talep Enflasyonu; mal ve hizmet arzının toplam talepteki artış hızına ayak uyduramaması halinde ortaya çıkar. Bu gibi durumlarla, genellikle ekonominin toparlama sürecine girdiği ve işsizlik oranında azalma yaşandığı dönemlerde karşılaşılır.
Maliyet enflasyonu ise, petrol, hammadeler ve gıda gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya savaş veya doğal afetler gibi zor dönemlerde üretim maliyetlerinde yüksek artışlar yaşanması sonucu ortaya çıkar. Bu tür hallerde toplam arz daralır ve fiyatlar genel seviyesinde yükselme yaşanır.
Ayrıca çok kabul gören bir ayrım olmasa da ücret enflasyonu ve ithal enflasyonunu maliyet enflasyonu içinde zikretmek gerekir. Tüm bunlardan başka yüksekliğine veya başka bir deyişle artış oranına göre enflasyon üç kısma ayrılır:
-
-Sürünen Enflasyon: Düşük olmakla beraber varlığını kesintisiz devam ettiren enflasyondur. Yüzde 3-8 arasında değişir. Ekonominin iç dinamizmi için gerekli olduğunu savunanlar vardır. Bu durumun başka bir tanımı da enflasyon içinde büyümedir.
- Yüksek Enflasyon: Yüzde 10’un üzerine çıkarak yüzde 20’li oranlara ulaşabilen enflasyondur. Bir ekonomide tüm alarm zillerinin çaldığı bir göstergedir.
- Dört Nala Enflasyon: Yüksek enflasyon artık kontrol edilemez bir noktaya gelmiş olup fiyatlar genel düzeyi dörtnala artmaktadır. Yüzde 25’leri geçmiş ve hatta yüzde 80’lere ulaşmıştır. Bu durum tam bir ekonomik krizi işaret eder ve zamanında tedbir alınmazsa hiper enflasyon gibi bir felakete kapı aralanmış olur.
- Hiperenflasyon: Enflasyon oranı yüzde 80’leri geçmiş ve hatta yüzde 100’lere ulaşmıştır. Bütün bentler yıkılmış olup fiyatlar bir sel gibi artmakta, Merkez Bankası piyasaya para yetiştirememektedir. Çare bol sıfırlı banknotlar çıkarmak veya hayati önemde tedbirlerle bu selin akışını durdurmaktır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve zamanımızda Afrika ülkelerinde yaşandığı gibi…
Stagflasyon iki ayrı sözcüğün birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir sözcüktür. İlk bölümü durgunluk anlamına gelen stagnation, ikinci bölümü de enflasyondan alınmış bulunuyor. Durgunluk içinde enflasyon anlamına geliyor. Yani reel ekonomik büyüme olmaksızın fiyatların artmaya devam etmesi halini ya da GYSH’ nın nominal olarak büyümesine karşılık reel olarak büyümemesi halini ifade eder. Slumpflasyon ise, sık rastlanmamakla birlikte ekonomik dengenin (ya da dengesizliğin) en korkutucu halidir. Slump; batma, çökme anlamına geliyor. Enflasyonla birleştirildiğinde çöküş içinde enflasyon gibi bir anlam çıkıyor. Yani ekonomi küçüldüğü halde enflasyon olgusunun varlığını ifade ediyor. Dünya çapında en bilinen örneği 1929 büyük bunalımıdır. Türkiye Ekonomisi de geçmişte slumpflasyonla birkaç kez karşılaştı. En yakın olanı 2001 krizi sonucunda yaşanan enflasyondur. Bugün yaşadığımız derin ekonomik krizi ve yüksek enflasyon olgusunu da bu cümleden saymak mümkündür.
* * *
Şimdi söz okuyucunun: Yok muymuş ülkemizde enflasyon?