Suriye’de iç savaşın başlaması ve bu ülke vatandaşlarının ülkemize iltica etmelerinden itibaren, okullarımız “Suriyeli Öğrenciler” kavramıyla tanıştı. Bu öğrencilerin sayıları-dolayısıyla ülkemize maliyetleri artınca, Avrupa Birliği bütçesinden kaynak sağlamak amacıyla, “Suriyeli Çocukların Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonunun Desteklenmesi Projesi” (PIKTES) adlı bir proje başlatıldı. Ülkemizde 23 ilde yürütülmekte olan bu proje, 2016 yılında önce 2 yıllığına yapıldı, süre bitiminde proje 6 ay daha uzatıldı. Son olarak da 2019 Mayıs/Haziran aylarından itibaren 3 yıllığına proje yenilendi. Bu proje bütçesinden Suriyeli çocuklara çeşitli kırtasiye ve giyim yardımları yapılmakta, yine onların yoğun olduğu okullara da kırtasiye malzemesi, büro malzemeleri ve personel verilmekte. Yine bu proje kapsamında Suriyeli çocuklara Türkçe öğretmek amacıyla iş kanununa tabi, çalışma süreleri proje süresi ile sınırlı, adına öğretici denilen belli sayıda öğretmenler de görevlendirmektedir. Özetle bu proje ile Suriyeli çocukların Milli Eğitime oluşturdukları masrafların bir kısmı AB’den karşılanmaktadır.
Bakıldığında basit, gayet anlaşılabilir ve insani bir olay olarak gözükse de, işin içerisine girdiğinizde hem bizler açısından hem de Suriyeli aileler açısından durum hiç de iç açıcı değil. Onlar açısından iç açıcı değil çünkü, kurşunun nereden ve hangi kesimden geldiği belli olmayan ülkelerini, yerlerini, yurtlarını, eş-dost-akrabalarını bırakıp gelmişler, nerede kalacakları ve nasıl doyacakları belli değil, yer bilmezler, iz bilmezler, dil bilmezler, ellerinde bir valizle apar topar gelip, ülkemizin merhametine sığınmışlar. Kimileri kamplarda, kimileri çadırlarda, kimileri iki üç aile bir arada derme çatma evlerde barınmaya çalışmaktalar.
Bizler için de iç açıcı değil, mahallemizde, okulumuzda, hastanemizde, çarşıda, pazarda; adım attığımız her alanda hep onlarla karşılaşıyoruz ve yerimizi, yurdumuzu, ekmeğimizi, devletin bize sunduğu hizmetler de dahil, her şeyimizi onlarla paylaşmak durumunda kalıyoruz. Ne kadar kalacakları belli olmayan, kayıt dışılarla beraber ülke genelinde toplam nüfusları 4 milyona yakın (600 bini öğrenci) bir topluluktan bahsediyoruz.
Ülke olarak bu kadar sayıdaki insanlara kucak açarak, çok büyük bir sıkıntı yaşamadan, onların yurdumuzda barınmalarını başarıyor olmamız ve bu kadar sayıdaki öğrenciyi eğitim sistemimize dahil edebilmemiz, kim ne dese desin Dünya ölçeğinde, insanlık adına takdire şayan bir durumdur.
Geldiklerinde, her ne kadar ülkeleri düzelince döneceklerini söylüyor idiyseler de, bugün bakıldığında; bir çoğu buralarda kendi işini kurmuş ve yerleşik hayata geçmiş, kimisi okuyor, kimi kendi mesleğini icra ediyor, gelecek için yatırım yapanları da görmek mümkün. Demem o ki; pek de ülkelerine dönecekler gibi görünmüyorlar. Bu durumda, onlarla beraber yaşamayı öğrenmekten başka seçenek kalmıyor bizler için.
Çarşıda pazarda görmekte olduğumuz Suriyeli aileleri, çocuklarını okula gönderdiklerinde daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Ama doğrusunu söylemem gerekirse, ben bu insanları hala tanıyabilmiş değilim. Fakir desen değil; elindeki telefon benimkinden pahalı. Zengin desen değil; çocuklarına doğru dürüst üstbaş, defter-kalem dahi almazlar/alamazlar. Mazlum desen değil, çok rahat yaşadıklarını görüyoruz. Geçim sıkıntısı çekiyorlar desen değil, çok çocuklular ve bir çoğu ikinci evli. Ailelerine, vatanlarına bağlı desen değil, bir çoğu birinci derece akrabalarını dahi terk edip gelmişler. Ne kendi ülkelerinin vatandaşlığını devam ettirebilmişler, ne de bizim ülkemizin vatandaşı olabilmişler, arada kalmışlar. Bir çoğunun bu durumdan kendi lehlerinde menfaat sağlamaya çalıştığını düşünmüyor da değilim.
Genel itibarla, çocuklarının eğitimlerine önem vermediklerine bizzat şahidiz. En fazla devamsızlık bu çocuklarda görülüyor. Aileler canı istemediğinde çocuklarını göndermezler okula. Ama okuldan yardım yapıldığı duyulunca gelip almadan da geri durmazlar. Hafta sonu yapılan kurslar onlar için büyük fırsat; sanki başlarından atarcasına, ne kadar çocuk varsa gönderirler okula-oynamaya. Her şeyi devletten beklerler ve sanki bunu bir hak olarak görmeye başlamış durumdalar adeta. Okul öğrenci kıyafeti, okul araç gereçleri, ders gezileri gibi, masraf gerektiren etkinliklere katılım, onlara çok uzak şeyler. Çocuklarının mümkünse hepsini okula kaydettirmek isterler, yaşı tutsun tutmasın. Çocuğuyla ilgili okulda bir sorun yaşandığında velisine telefonla ulaşmışsanız şükredersiniz, lakin tercüman yoksa boşuna. Devamsızlık sorunu olan çocukların, hafta içi bazı idari tatil olan günlerde okula geldiklerini görürsünüz. Ödevdir, sorumluluktur, disiplindir, düzendir, okulun kurallarıdır… ne siz sorun ne de biz anlatalım. Bu çocukların aileleri tarafından maruz kaldıkları şiddete ve çocukların örselenmişliklerine ise hiç değinmeyeceğim…
Avrupa ülkeleri, göçmenlerin kendi sistemlerini bozmalarına asla müsaade etmezler. Fakat, üzülerek söylüyorum, bu çocuklar bizim eğitim sistemimize entegre olmaktan ziyade, sistemimizi maalesef bozmaktadırlar. Bunun faturası elbette bize çıkmaktadır, çıkacaktır da.
Bu durumun sorumlusu elbette o çocuklar değil. Gelecekleri hakkında hiçbir zaman kendi kararlarını veremeyen o masum yavrular “saldım çayıra Mevlam kayıra” düşüncesiyle biz eğitimcilere bırakılıp gidiliyor, realite bu. Bizlere de maalesef dramlara şahitlik etmek kalıyor. Neyse ki, bir eliyle verdiğini diğerinin bile bilmediği velilerimiz, öğretmenlerimiz, insanlarımız hala mevcut. İyice bilinsin ki, asıl sıkıntıyı, sınıfta bütün bunlarla yüzleşmek durumunda olan öğretmen yaşıyor.
Son zamanlarda, çocuklarının eğitimine önem veren ve veli olarak tüm sorumlulukları yerine getiren Suriyeli velilerimizin sayılarının arttığını görüyor olmak çok sevindirici olsa da, bunun yeterli olmadığını ifade etmeliyim.
Çok basit tedbirlerle belki de dram olmaktan çıkarılabilecek bu hususla ilgili şunların sorgulanması gerekir: PIKTES adlı bu projenin bana göre parasal kaynakları çok yanlış yerlerde kullanıldı. Bu kapsamda, tüm giderleri proje bütçesinden karşılanmak üzere, öğretmenlerin, yöneticilerin Antalya’da beş yıldızlı otellerde aldıkları seminerler çok gerekli miydi? Yine bu proje kapsamında illerde öğretmenlere verilen hizmet içi kurslar, bunun oluşturduğu maliyetler… Bu proje kapsamında okullarda açılan ve hala devam etmekte olan hafta sonu kursları; maalesef çoğunlukla yapılamayan bu kurslar için ödenen/ödenmekte olan ücretler… bu kursların çok ama çok gereksiz olduğunu ne zaman anlayacağız acaba? Yine bu kapsamda öğrencilere dağıtılmak üzere rastgele alınan giysiler, ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın alınan kırtasiye malzemeleri; düşünsenize ilkokul birinci sınıf öğrencisine 120 sayfalı kareli metot defterini vermenin mantığı nedir?
Sadece bu harcama kalemlerinde düzenleme yapılsa bile, buradan sağlanacak tasarrufla o masum çocukların gerçek ihtiyacı olan neyse o alınırdı. Diğer çocuklara imrenerek bakıp, alamadıkları okul kıyafeti alınırdı, uygun olan kalem, kullanabileceği defter, okuyabileceği kitap ne ise o alınırdı. Sınıfta ve okul bahçesinde kendilerini kötü hissetmezlerdi belki. Yani diyorum ki, o projeyi yazanlar, o harcama kalemlerini proje metnine ekleyenler, daha dikkatli, daha özenli davranmaları gerekmez miydi?... Sonuçta kabahati sadece Suriyeli çocukların velilerinde ararsak yanlış yapmış oluruz gibi geliyor bana.
Entegrasyon sürecinin dejenerasyon sürecine dönüşmemesi umuduyla. 13 Mayıs 2019