Milli Eğitim Bakanı geçen günlerde liseye geçişte yeni modeli açıkladı. Kafamda beni endişeye sevk edecek bir sürü soru işareti oluştu. “Liseye geçişte yeni model” olarak tanımlanan çalışmanın sadece bir taslaktan ibaret olmasını temenni ederim. Açıklanan bu yeni modelde, lise haftalık ders çizelgesinde, hangi branş öğretmeni tarafından okutulacağı belli olmayan yeni dersler konulmuş, var olan bazı dersler çizelgeden çıkarılmış, bazı ders saatlerinde azaltmalara gidilmiş, seçmeli ders sistemi ile öğrencinin ilgisinin olduğu derslerin seçilmesine olanak verilmiş…
Sayın Bakanın çok yerdeki konuşmalarında genel olarak ifade ettiği bir durum vardır; “sürprizler olmayacak”, ancak, bana göre bu yeni model sürprizlerle dolu. Pratikte uygulanabilirliği çok olmayan, uygulandığı taktirde bir çok yeni problemler üreteceği aşikar, dolayısıyla bu anlamda çok iyi çalışılmadan hazırlanmış, modelden öte bir çalışma, bir taslak, ki umarım “taslak” tan öte geçmez.
Sayın Bakanımız akademisyen kimliğiyle bu olaya yaklaşmış besbelli. Hazırlık aşaması, problemin tespiti, çözüm yollarının aranması bulunması, fizibilite çalışmaları, çalışmanın raporlaştırılıp sunulmasına kadar bilimsel yöntem ve tekniklerin kullanıldığını söyleyebiliriz. Metodoloji yönünden bir sorun yok gibi görünüyor. Bütün bu çalışmaların neticesinde, şu dersin adını değiştirdim, şu dersin ders saati sayısını artırdım/eksilttim, şu dersi/dersleri tamamen kaldırdım, şunu şunu seçimlik ders yaptım, demek işin kolayı. Bu, bilimsel yöntemlerle de çelişmeyebilir. Lakin, yapılmış olan bu çalışmanın bilimsel bir bakış açısıyla ele alınmış olduğu, yapılan değişikliğin ‘isabetli’ olduğu anlamına gelmez tabi.
Ülke olarak en güzel yaptığımız işlerden biri “Lansman Toplantıları!”dır. Yüksek beklentili, canlı yayınlı, iyi organize edilmiş salon toplantıları ve yapılan sunum, hepsi harika. Vitrin kısmı yani. Lakin, bir de madalyonun öbür yüzü var. Canlı yayındaki o sunumu dinledikten sonra kafamda oluşan yarım düzine soruya cevap bulamadım maalesef. Nedir bu sorular?
1-Beden Eğitimi, Görsel Sanatlar veya Müzik derslerini kaldırmakla kaç öğretmen norm fazlası olmuştur?
2-Bir dersin ders saati sayısını 1 artırmakla kaç öğretmen ihtiyacı oluşur, bir dersin ders saati sayısını 1 eksiltmekle kaç öğretmen norm fazlası olur?
3-Tasarım beceri atölyelerinin ülkeye maliyeti ne kadar olacaktır?
4-Dokuzuncu sınıftan onuncu sınıfa geçen bir öğrencinin sisteme girip ders seçmesi suretiyle onuncu sınıfta okuyacağı dersleri belirleyebilmesi ne kadar gerçekçidir. Benzer sistem ortaokullarda istenildiği gibi uygulanabilmekte midir, yani öğrenci gerçekten de seçtiği dersi okuyabilecek mi?
5-Seçmeli derslerin okul dışı akredite bir kurum ya da kuruluştan alınabilme ihtimali var mıdır?
6-Bu değişikliğe gidilirken alandan sahici veriler alındı mı? Yapıldığı söylenen fizibilite çalışmalarından elde edilen veriler ne kadar sağlıklı ve güvenilirdir? Bakanlığın önceden belirlemiş olduğu, fizibilite çalışmalarına kaynaklık edecek, güvenilir bilgi kaynakları var mıdır?
Eğitim Bir-Sen Sendikası’nın bu konu ile ilgili internet sitesinde yayınladığı raporda, ülke genelinde liseler için, bir dersin ders saati sayısı 1 arttırıldığında 3.000 öğretmen ihtiyacının oluşacağı, 1 azaltıldığında da 3.000 öğretmen norm fazlası olacağı yazmaktadır. Bu modeli ortaya koyanlar bu basit! ayrıntıyı çalışmış olmalılar, keşke kamuoyuyla da paylaşmış olsalardı.
Yeni modelde bahsi geçen ‘Tasarım Beceri Atölyeleri’nin maliyeti için bir tahminde bile bulunmak istemiyorum. Zira, Sayın Bakanımızın “çoklu zeka” ile ilgili çalışmalarının bir ileri adımı olduğunu düşündüğüm bu atölyelerden, her okulda en az 3-5 tane olması gereklidir. Okullar, değil bu atölyelerin maliyetini, orada kullanılacak olan yoğaltım malzemelerini bile temin etmekten aciz durumdadır.
Öğrencilerin, kendilerinin sisteme girip ders seçmeleri ve böylece gelecek senenin derslerini oluşturmaları halihazırda üniversitelerde var olan sistemdir diye biliyorum. Yalnız bu sistem Milli Eğitimde çalışır mı, işin doğrusu hiç ümitli değilim. Çünkü, hatırladığım kadarıyla, Bakanlığın sistem üzerinde aldığı tüm müracaatların, başvuruların başlaması ve bitişi, sonuçların açıklanması, hiçbir zaman vaktinde olmamıştır. En basit başvurularda bile, önceden açıklanan takvime uyulduğuna şahit olmuşluğum yoktur. Bazen PC başında boşa beklersiniz sisteme giriş yapabilmek için, sayfa açılmaz, saatler sonra-bazen günler sonra süre uzatıldı bilgisi gelir. Bazen sistem tıkanır ya da kilitlenir. Kimi zaman, yukarıdan belki de bir tuşa basılması sorunu çözecekken bile çok beklediğimiz olmuştur. Bu anlamda büyük bir güvensizliğin olduğunu söylemeliyim. Dolayısıyla bu sistemin sağlıklı yürüyeceğine beni kimse inandıramaz.
Kaldı ki, seçmeli ders sistemi ortaokullarda sağlıklı bir şekilde yürümüyor. Öğrenci istediği dersi genelde seçemiyor; okullar öğretmeni bulunan dersi seçtiriyor öğrenciye. “Öğrencinin seçtiği dersi o okulda bir öğretmen veremiyorsa, akredite edilen bir kurum ya da kuruluştan, ya da uzaktan eğitimle o dersi almasına imkan tanınacak” şeklindeki açıklamalar, hiç gerçekçi değildir, problemi görmezlikten gelmektir. Oldu olacak, Ivan Illic’in “Okulsuz Toplum” adlı kitabında bahsettiği gibi, o zaman okul denen kuruma ne gerek var ki? Yani, bir-iki ders için akredite kurum oluşturup, ya da uzaktan eğitimle dersi öğrenciye aldırabiliyorsanız, 10 ders için de bunu yapmanıza engel ne olabilir? Acaba okulsuz topluma doğru gidişin işaretleri mi bunlar?
Bu yeni modelin ortaya konulmasına dayanak teşkil eden, Bakanlığın alandan aldığı fizibilite raporlarını doğrusu merak ediyorum. Böylesine önemli bir konuda alandan gerçekçi bilgi elde edebilmeniz için sağlıklı veriye ihtiyaç vardır. Herkese anket uygulayarak sağlıklı veri elde edilmez. Bunu, akademik kimliği olan herkes bilir. Mesela; İlköğretim okullarında İKS (İlköğretim Kurumları Standartları) diye adlandırılan portaldan veri alırsanız yanılırsınız. Zira orada gerekli gereksiz onlarca soru var. Ve o sorulara verilen cevaplar maalesef gerçekçi değildir. Doldurması zorunlu olduğu için doldurulan bu anket sonuçlarına dayalı bir iş ve işlem yapmak sizi doğru sonuca götürmeyecektir. Dahası buradan alınan verileri ‘Fizibilite Raporları’ diye tanımlamanız, bu raporların geçerliliğini ve güvenirliliğini artırmayacaktır.
Yine bu yeni modelin tanıtımı esnasında Sayın Bakanımız sıklıkla, bu programın kademeli olarak tamamlanacağı 4 yıllık bir süreye yayılan öğretmen eğitimlerinden bahsetti. Aklıma bir fıkra geldi: Siyasetçinin biri bir köye oy istemeye gitmiş. Propaganda konuşmasında; ‘Ey köylüler oyunuzu bana verin, size köprü yaptıracağım’, demiş. Köylüler de; ‘İyi de bizim köyde dere yok ki’, demiş. Adam; ‘Olsun ne önemi var, dere de yaptırırız’ demiş. Açıklanan bu yeni modelde, yeni içeriklerin olduğu dersler var. Henüz konuları bile belirlenmemiş olan dersler. Haliyle önce konuların belirlenmesi, içeriklerin oluşturulması ve kitaplaştırılması ve ardından da materyal oluşturulması; akabinde de bu dersleri verecek olan, muhtemeldir ki en yakın branştaki öğretmenlerin bu yönde eğitilmeleri gerekiyor. Biraz garip değil mi sizce de? Ya da ne bileyim bu işte bir terslik yok mu?
Neyse, sıradaki parça, Kayahan’dan “Yine bana hüsran bana yine hasret var” şarkısı benden tüm öğretmenlere gelsin!