Aslında çok da yazı yazma meraklısı biri değilimdir. Bu konuda iddiamın da, yeteneğimin de olduğunu söyleyemem. Benimkisi yaşadığım duygusal yoğunluğun dışa aktarımı gibi bir şey. Yani yazınca rahatlıyorum. Bu günlerde basında ve sosyal medyada gördüklerim, duyduklarım bana artık her ne yaşattıysa, buyurun işte, yine yazmam geldi. Hal böyle olunca da yazmadan duramıyorum.
Efendim mevzu şu: Bazı meslektaşlarımız okullarında yapmış oldukları boya-badana, tamirat-tadilat işlerini, pardon “okulu güzelleştirme çalışmaları”nı fotoğraflamışlar ve Sayın Bakan’a göndermişler. Sayın Bakanımız da bu fotoğrafların bir kısmını sayfasında yayınlamış ve onlara övgüler yağdırmış.
Kıskandım valla. Kendimi eksik hissettim. Bunca yıldır bu işi yapıyorum, hiç Bakan’dan övgü alma şerefine nail olamadım. Ama ben hiç okul boyamadım ki, ne bileyim tamirat ve temizlik işleri hiç yapmadım. Geçmiş eğitim hayatımı hatırladım. Okuduğum öğretmen lisesi ve eğitim fakültesinde keşke bu işlerin nasıl yapılacağı bana öğretilseydi. Vahlandım tabii. İş işten geçmeden bu büyük eksikliğimi derhal telafi etmeliyim diye düşündüm.
Milli Eğitim Bakanlığı vakit kaybetmeden, ben ve benim gibi bu işlerde becerisi olmayanları hizmetçi eğitime almalıdır. Bu marifetlere biz de sahip olmalıyız. Diğerlerinden geri kalmamalıyız. Dolayısıyla bizlere, ‘Her tür boya badana işleri nasıl yapılır?’, ‘Alçı nasıl çekilir?’, ‘Su tesisatı, elektrik tesisat ve tamirat işleri nasıl yapılır?’, ‘Bilumum tamirat-tadilat-bakım-onarım işleri nasıl yapılır?’, ‘Genel ve ince temizlik işleri nasıl yapılır?’, konularında sertifikalı hizmetçi kurslar verilsin. Muhtemelen temizlik işleri ile ilgili kurslara kadın öğretmenler, diğer kurslara da erkek öğretmenler alınacaktır(!)
Okullara atama yapılırken, öğretmen, müdür ve müdür yardımcılarının bu seminerlerden hangisini, hangilerini aldıklarına bakılsın. Aynı seminerleri alanlar aynı okullara atanmasın. Farklı kurs belgesine sahip olanlar aynı okullara atansın. Böylece okulun bütün tamir-bakım-onarım ve temizlik işleri hiçbir masrafa gerek kalmadan öğretmen ve okul yöneticileri tarafından yapılmış olur. Yani her sene büyük sıkıntılar yaşanan okulların velilerden para toplama sorunu büyük oranda halledilmiş olur.
Sahi ya nedir bu para meselesi? Temcit pilavı gibi her kayıt döneminde, ısıtılıp ısıtılıp önümüze konuluyor. Anayasamızın 42.maddesinde devlet okullarında eğitimin ücretsiz olduğunun yazdığı, Okul Aile Birliği Yönetmeliği’nde de kayıt zamanında hiçbir surette para bağış kabul edilemez denildiği doğrudur. Milli Eğitim yöneticileri bu mevzuat hükümlerinden hareketle, velilerin her ne ad altında olursa olsun okullara bağış yapmaya zorlanamayacağı, okul yöneticilerinin kayıt döneminde velilerden para talep ve kabul etmemeleri gerektiği, bunu yapanlar hakkında yasal işlem başlatılacağı şeklinde görsel ve yazılı basında, sosyal medyada demeçler vermektedirler. Ayrıca konu ile ilgili resmi yazılar da yazılıyor okullara.
Bu demeçler rutine bağlıdır adeta, her sene aynı zamanlarda aynı-benzer demeçler tekrarlanır. (Aha şuraya not ediyorum, okul açıldıktan sonra kaynak kitap meselesi de gündeme getirilecektir). Lakin bu demeçlerin hiç ama hiç birinde “Biz okullara gerekli personeli ve ödeneği gönderiyoruz, dolayısıyla okul yöneticilerinin velilerden para talep etmelerini gerektirecek bir durum yoktur, bütün bunlara rağmen para talep eden yöneticiler hakkında yasal işlem yapılacaktır” şeklinde bir ifadeye rastlayamazsınız. Aksini iddia eden varsa söylesin lütfen.
Aslında herkesin ve her kesimin sessiz kaldığı çok garip bir durum var ortada. Okul yöneticileri olarak, bu konuda ilgililerden ve eğitimin paydaşı olan her kesimden, çözüm odaklı gerçekçi adımlar atmalarını beklemekteyiz.
Okula kayıt esnasında velilerden para talep edilmemesi gerektiği yönündeki açıklamalar, belli ki mevzuat açısından bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Lakin, para talep edilmediği zaman okullardaki işlerin nasıl, hangi kaynakla yapılması gerektiği hususunda herkes sessiz. Böyle olunca okul yöneticileri önündeki işleri yapmak-yaptırmak için kendilerince kaynak oluşturmak durumunda kalmaktadırlar. Neredeyse asli işler bir kenara bırakılıp, kimden nasıl kaynak bulurum da bu işleri tamamlarımın hesabını yapmak zorunda kalmaktadırlar. Neticede ya kendileri tulumu giyip fırçayı ellerine almaktalar, ya da bir şekilde risk alarak para talebinde bulunmaktadırlar.
Daha önceki yazılarımda bu konuya değinmişliğim vardı, öğretmen ve okul yöneticilerinin okullarda boya badana, tamir onarım işlerini yapmalarını her ne kadar Bakanımız övgüyle karşıladıysa da ben hiç doğru bulmuyorum. Zira emin olun, o işi yaparken birinin başına bir kaza gelse bile, yine o okul yöneticisi soruşturma geçirecektir. Çünkü işi yapanların liyakati ve o konuda iş güvenliği eğitimleri yoktur vs. Bu sebeple bence herkes işini yapmalı. Boya badana ustaları taş mı yesinler?
Konumuza dönelim. Okulların açılmasına yakın, üst yöneticilerden okullara resmi yazı ile okulu eğitim öğretime hazırlayın, bir aksama olmasın talimatı gelir. Okulunda bütçesi olmayan okul yöneticisi, hiç ödenek almadan, hiçbir şekilde para-bağış kabul etmeden okulu eğitim öğretime hazır hale getirecek.
Bir babayiğit çıkıp da bunun nasıl yapılması gerektiğini anlatmıyor. Bir korkusuz vatan evladı çıkıp da bunu sorgulamıyor, makam koltuk derdinde olmayan bir cengaver çıkıp da ‘iyi de bu nasıl olacak’ demiyor. Yerel ve ulusal basınımız da bu işe sessiz kalmayıp işin doğrusunu araştırıp bulmak yerine, olaya hep okul yöneticilerinin karşı cephesinden bakarak haber yapmakta.
Neden acaba? Bu kadar tehditlere, bu kadar risklere rağmen, neden hala kayıtlar esnasında para alındığı iddiaları dolaşıyor ortalıkta? Hiç kafa yordunuz mu, neden bu sorun yıllardır çözülemiyor? Biz millet olarak neden aynı işleri yapıp, farklı sonuçlar bekliyoruz?
Kral çıplak, bunu ne zaman görecek herkes. Özel okullara teşvik desteği verilirken o okulların ihtiyacı vardı da devlet okullarının ihtiyacı yok muydu? Çoğu okulda hizmetli personel hiç yok. Olan da ya birdir, ya da biri engelli kadrosundan iki. İşkur okullara ne zaman personel verecek belli değil, muhtemelen Kasım-Aralık aylarında. Hem İşkur’un, okulun personel ihtiyacının yarısını bile karşıladığına hiç şahit olmadım. Peki, yaz tatilinde okulun boya ve diğer işlerini, okullar açılmadan önce de okulun-sınıfların temizliğini kime yaptırmalıyız? O konuda sertifikası olan öğretmenlere mi? Okulun ilk günü, temiz olmayan bir ortamla karşılaşan veli kimin yakasına yapışacak?
Kalabalık okulları düşünün, günde 1000-1500 öğrencinin kullandığı okul bir gün bile temizlenmezse ertesi gün, bırakın ders yapmayı orada yaşanır mı? Buraların temizliği yapmak için İşkur’dan gelecek olan personeli mi bekleyeceğiz? Yoksa personel mi almamız gerekecek? Peki, bir personelin bir aylık maliyetinin ne kadar olduğunu bilmeyen var mı bu camiada? Bu ne yaman çelişkidir kutsallarınız aşkına?
Okulu eğitim öğretime hazırlamak zorundasınız, okul başlamadan önce gerekli kadar personel istihdamını sağlamak zorundasınız, lakin bütün bu işler için ödenek konusunda kedi gibi köşeye sıkıştırılacaksınız. Bari bunu yapmayın yahu. Şüyuu vukuundan beter.
Yetkililer istedikleri kadar para almayın diye demeçler versinler, resmi yazılar göndersinler. Mevcut şartlar değişmedikçe bu sorun çözülemeyecektir. Sorunun çözülmesi isteniyorsa; okullara öğrenci başına ödenek gönderilsin. Bunun mümkünatı yoksa, Anayasa’nın 42.maddesinde ve Okul Aile Birliği Yönetmeliği’nin ilgili maddesinde küçük değişiklikler yapılsın.
Bu da mümkün değilse, okul müdürlüklerinden kayıt, nakil ve sınıf değişiklikleri yetkisi alınıp il-ilçe milli eğitim müdürlüklerine verilsin. Okulların para ile hiç işi olmasın. Harcama yetkisi ve gerçekleştirme görevi de okul yöneticilerinden alınıp il-ilçe milli eğitim müdürlüklerine devredilsin. Bütün tamir bakım, onarım, personel alım işleri, yani para ile ilişkisi olan tüm işler il-ilçe milli eğitim müdürlükleri yetkisi ve sorumluluğunda olsun.
Okul müdürleri de eğitim öğretim işleriyle ilgilensinler, asli işleriyle yani. Şayet bu da mümkün değilse, her şey eskisi gibi devam edecektir, kimsenin bunda zerre kadar şüphesi olmasın.