Hemen her sene bu türden olaylara bir şekilde ülke olarak şahitlik ediyoruz. Ülkemizde herhangi bir okuldaki bir öğretmen, ki genelde bu Anadolu’daki bir köy okulu öğretmeni olur, okulunda yapmış olduğu fark yaratan bir etkinlik ile bir anda sosyal medyaya düşer. Ulusal basınımız buna duyarsız kalır mı? kalmaz; o öğretmeni arar bulurlar, okulunda çekimler yaparlar, öğretmenle röportajlar yaparlar, yetmez; öğretmen canlı yayınlara çıkarılır, derken bir anda öğretmen kendini farklı bir alemde bulur; fenomen olur adeta. Sanki o öğretmen yeni bir kıta keşfetmişçesine, yüceltilir de yüceltilir.
Burada bahsi geçen olayın öznesi, geçenlerde tekerlekli sandalyedeki engelli öğrencisiyle okul bahçesinde müzikli bir oyun sergileyen bir öğretmendir. Bu meslektaşımız gerçekten çok harika bir etkinlik yapmış, tebrik ederiz. Ama, olay bu kadar yani. Reva görülen bu muamele, eğitim camiası adına üzüntü vericidir. Zira, sanki böyle şeyler diğer öğretmenler tarafından hiç yapılmıyormuş gibi bir kamuoyu algısı oluşturulmaktadır. Şahsen bunu, meslek mensubu biri olarak hakaret kabul ederim. Eminim ki, hemen her hafta böylesi fark yaratan en az bir etkinliğe imza atmakta olan binlerce meslektaşım da böyle düşünmektedir. Bu arkadaşlardan karşı bir atraksiyonla, “bakın görün ben de şu etkinliği yaptım” demelerini beklemiyorsunuz herhalde. Her şey tadında bırakılınca değerlidir, güzeldir, tadını dozunu kaçırdığınız vakit, olayın akış yönü değişir, iş çığırından çıkar, özden saparsınız ve bir anda farklı mecralarda bulursunuz kendinizi. Bunun akabinde de ‘biyonik öğretmen!’ olduğunuzu düşünmeye başlarsınız.
Okullarda yapılan bir çalışma, basit ya da fark yaratan bir etkinlik, mahalli-ulusal ya da uluslararası bir proje çalışması vb. faaliyetlere bakılarak öğretmenin değerlendirilmesi, olağanüstü bir başarı elde etmiş gibi lanse edilmesi, bir anda popüler hale getirilmesi hiç doğru bir yaklaşım değildir. Bu bakış değişmediği müddetçe, bu tarz faaliyetlerin videolarının sosyal medyada dolaşmaya devam edeceğine kimsenin şüphesi olmasın.
Aaah şu sosyal medya yok mu, yaptığınız iyilikler gizli kalamıyor işte, birileri sizin haberiniz olmadan! sizi çekip sosyal medyaya gönderiyor ve videonuz bir anda tıklanma rekorları kırıyor, kendinizi değişik bir atmosferde bulabiliyorsunuz. Ya da size, öyleymiş gibi hissettiriyor.
Bu işler eskiden şöyle yapılıyordu: Hasbelkader okulunuzun yakınından geçmekte olan mülki amir ya da daha üst düzey yöneticiler, okulunuza uğrar, sizi okulda işbaşında görür ise, hele de bir tatil günü ve elinizde badana boya fırçası ile… üstü kalsın, baş tacı edilirdiniz. Teşekkür belgeleri, takdir belgeleri art arda gelirdi. Sonrasında bütün sene yatsanız da problem olmazdı.
Çok rahatsız edici bir durumdur bu. Hangi birine laf söyleyeyim bilemedim, ama aklıma şu fıkra geldi: Adamın biri kurban konusunu anlatıyormuş; “Çocuğu olmayan Hz. Davut, Allah’a dua etmiş, ‘Ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş. Dua tutmuş, Hz. Davut kızının adını Ayşe koymuş. Gel zaman git zaman derken, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş. Hz. Davut kızını yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş, ‘kızı bırak al şu keçiyi kurban et’ demiş. Dinleyenlerden biri dayanamamış: ‘Yahu bunun neresini düzelteyim’ demiş; Hz. Davut değil Hz. İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç”.
Eğitimcilerin performanslarının yapılan bir etkinlik sonucu sosyal medyaya düşmekle, ya da herhangi bir amirin hasbelkader geçerken okula uğrayıp sizi işbaşında görmesiyle ölçülmeye çalışılması yanlıştır ve hiç adil değildir. Öğretmen ve yöneticilerin, görev tanımlarında olmayan birtakım işleri yapmaları yanlıştır. Başkaları yapıyor diye diğer eğitimcilerden de böyle bir beklenti içerisinde olunması yanlıştır. Asli görevin dışında olan bu tür angarya işleri fark yaratan bir çalışma olarak görmek yanlıştır, ayrıca bu davranışı meşrulaştırırcasına ödüllendirmek, daha büyük yanlıştır. Ve bu çağda bizim hala bunları konuşuyor olmamız daha da iç karartıcıdır. Atalarımız bu durumu ne güzel anlatmış; “Şuyuu vukuundan beter” diye.
Öğretmen performansının ölçülebilmesi için, önceden belirlenen, sürecin ve şartların da dikkate alındığı objektif ve bilimsel kriterlere bakılmalıdır. Performans ölçülmesi bir olayla, bir etkinlikle sınırlı tutulamaz. Sosyal medyaya düşmemiş, yıllardır yaptığı fedakarlıklar görülmemiş, çok daha büyük başarılara imza atan, bir umut hala gönüllerinin alınmasını bekleyen eli öpülesi kaç öğretmen var biliyor muydunuz acaba?
Öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmadıkça, öğretmenlerin ve yöneticilerin görev tanımları net olarak yapılmadıkça bu ve benzeri haberleri duymaya devam edeceğiz demektir. Bizim, ülke olarak biyonik öğretmenlere, her işten anlayan öğretmenlere ihtiyacımız yoktur; mesleğini düzgün yapan, vatanını milletini seven, doğru, dürüst, adaletli, merhametli ve yüreği sevgi dolu öğretmenlere ihtiyacımız vardır. Unutmayalım, her işten anladığını iddia eden bir işte, asıl işinde uzmanlaşamaz.