Aamir Khan’ın başrolünde oynadığı, aynı zamanda yönetmenliğini yaptığı “Her Çocuk Özeldir” adlı Hint filmini izlemeyeniniz var mı acaba? İzlemediyseniz ve özellikle de ebeveyn iseniz, eğitimci iseniz, bu tatil vesilesiyle izleyeceklerinizin en başına bence bu filmi koymalısınız.
Sayıları ve harfleri algılamada güçlük çektiği için ailesi ve çevresi tarafından “tembel”, “geri zekalı” olarak damgalanıp, daha iyi bir eğitim alması düşüncesiyle, belki de başlarından savmak amacıyla ailesi tarafından yatılı okula gönderilen disleksi hastası bir çocuğun, gittiği bu okulda karşılaştığı resim öğretmeni sayesinde hayatındaki olağanüstü değişimin anlatıldığı çok etkileyici bir film.
Aamir Khan, “Her Çocuk Özeldir” filminde, hayata herkesin gördüğü şekilde değil de farklı bakan, özel çocukların fark edilmesiyle kalmıyor, onların keşfedilmesi, ilgilerinin ortaya çıkarılması ve kazanılması konusunda her anne babaya, her eğitimciye yol gösterme, ilham verme noktasında gerçekten de büyük bir performans ortaya koyuyor.
Filme konu olan bu olay, çocuğun kişisel özelliklerini ve yeteneklerini hafife alıp ya da yok sayıp, bütün enerjisini çocuğun akademik odaklı yetiştirilmesi için sarf eden ülkemiz insanlarına hiç de yabancı değil aslında. Zira bizde de ebeveynler eğitimcilerden çocuklarının genelde akademik odaklı yetiştirilmesini istemektedirler. Belki de bu sebeple, özel çocuklar ve yeteneği olan özel çocuklarla ilgili kayda değer bir çalışmanın yapılamadığını söyleyebiliriz. Hal böyle olunca da akademik başarıyı öncelemişiz, özel çocukları, yetenekleri olan çocukları görmezlikten gelmişiz ve müziği, sporu sanatı, özel yetenekleri de hep ikinci planda tutmuşuz.
Oluşan bu algının bir sonucu olarak, çocuklarının doktor, mühendis, avukat ya da benzer popüler meslek sahibi olmasını isteyen veliler okula ve öğretmene baskı yapmış; öğretmenler de öğrencilere. Böylece, her çocuğu sanki aynı tornadan çıkmış gibi kabul etmiş, yeteneklerini ve özel ilgi alanlarını maalesef köreltmiş, hatta yok saymış, onların aslında eğitim hayatını bitirmişiz.
Uyguladığımız baskı ve sıkı disiplin neticesinde çocuğumuz, bizim hedefimiz olan o popüler mesleğe sahip olduğunda belki biz çok mutlu olmuşuz. Oysa ki, hayatı yaşayacak olan çocuğun o meslekte mutlu olup olmadığı değil midir önemli olan? Zira o mesleği icra edecek olan, onunla bir ömür tüketecek olan, onu hayata bağlayacak olan seçilen meslektir.
Ve eğer çocuk mesleğinde kendini mutlu hissetmiyorsa, isteksizse başarılı olma şansı olabilir mi? Mesleğinde başarılı olmayanın da maalesef hayatta mutlu olma şansı pek mümkün olmuyor.
Filmde her ne kadar “disleksi” gibi uç bir olay konu ediliyorsa da; hayata bizim istediğimiz gibi bakmayan çocuklara nasıl davranmamız gerektiği konusunda anne babaların ve biz eğitimcilerin bu filmde bulacağımız çok şey olduğunu düşünüyorum.
İnsanlık tarihine dönüp baktığımızda, bütün olumsuzluklara rağmen çalışmalarıyla, fikirleriyle, ortaya koydukları ürün ve eserlerle iz bırakmış olan önemli insanların da hayatlarının sıradan insanlarınki gibi olmadığını, olaylara ve olgulara farklı açıdan bakan, herkesten farklı düşünen sıra dışı insanlar olduklarını görebiliyoruz.
Albert Einstein, Thomas Edison, Wolfgang Amadeus Mozart, Wright Kardeşler, Stephen Hawking, Winston Churchill, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Pablo Picasso işte bunlardan şanslı olan bazıları.
Acaba karşısına Aamir Khan gibi biri çıkmadığı için, harcanan, ömrü heder olan başka Einsteinler, Edisonlar, Mozartlar, Hawkingler, Da Vinciler, Picassolar var mıdır, kim bilir?
Albert Einstein’ın ”Öğretmenlerim, aklımın hızlı çalışmadığını, zekamın geri olduğunu, sonsuza dek asosyal olarak boş rüyalarımın peşinde koşacağımı söylüyorlardı”, şeklindeki cümlesinin öznesi gibi kötü bir öğretmen ya da anne baba olarak tarihe geçmek istemiyorsak, çocuklarımızın özel olduklarını bilelim, onlara ona göre davranalım ve lütfen onları kendi egolarımız uğruna harcamayalım.
Bu dünyayı da çocukların kurtaracağını hiç bir zaman aklımızdan çıkarmayalım.