Öğretmenlik mesleğimde ikinci görev yerim; Şanlıurfa’da tek sınıflı, iki öğretmenli, birleştirilmiş sınıflı bir köy okuluydu. Bu köy, yarım dönem görev yaptığım, tek öğretmenli ilk görev yerim olan köye nazaran biraz daha büyükçeydi. Ben hem müdür yetkiliydim, hem de sabah 4. ve 5. sınıfların öğretmenliğini yapıyordum. Diğer öğretmen de öğleden sonra, 1. 2. ve 3. sınıfları okutuyordu. 25-26 yıl öncesinden bahsediyorum. Mesleğe yeni başlamışız, bilgilerimiz çok taze, heyecanımız dorukta, keyifle çalıştığımızı, eğitime değer kattığımızı düşünüyoruz ve oldukça idealist görüyoruz kendimizi.
Bir gün 4. ve 5. sınıflarla ders yaparken kravatlı bir beyefendi sınıfıma girdi. Kapıyı çaldı mı, çalmadı mı hatırlamıyorum ama selam vermeden girdiğini çok iyi hatırlıyorum. “Sen nasıl bir eğitimcisin?”, “Hangi okuldan mezunsun?”, şeklinde adeta baskın yaparcasına hakaret bombardımanına tuttu beni. Yüz ifadesi ve beden dili de sözlerini desteklİyordu. Ben çok şaşırdım tabi, bir yandan ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, ama o beyefendi sabrımın sınırlarını zorlamaya devam ediyor. Fesübhanellah… Ardından 3 kişi daha girdi sınıfa. Gelenlerin müfettiş, önden gelenin de grup başkanı olduğunu sonradan öğrendim. Öğrencilerim var, dersteyim, olup bitenler karşısında onlar da çok şaşkın. Tabî öğrencilerimin huzurunda düşürüldüğüm durumu varın siz tahmin edin. Sadede geldi beyefendi; verdiği talimatla müfettiş beyin neden bu kadar öfkelendiğini anladım: “Derhal bu camları kazıyacaksın, bir daha geldiğimde görmeyeceğim”, dedi. Lâhavlevelâkuvvete...
Sınıfın camlarının yarıdan aşağısını boyamıştım, çocukların ilgisi dağılmasın diye. Müfettiş beyin bir bardak suda fırtına koparması bundanmış. Besbelli o camları gördüğü andan, benimle yüzleşme anına kadar kafasında tasarladıklarını icraata koymuş, ama hesaba katmadıkları vardı. O camları kazıyamayacağımı söylediğimde, öfke dolu konuşması adeta level atladı; devam eden aşağılayıcı tutumu ve hakaretlerinin ardından bir de sürgün tehdidi, hatta ve hatta meslekten atılma tehdidi de aldım.
Ama ne dediyse, belki acemiliğimden belki de asi ruhumdan, hepsine iyi ki de cevap vermişim. Camları neden boyadığımı, rızkı verenin Allah olduğunu, dolayısıyla rızık endişesi taşımadığımı, sürgünü hicret olarak algılayacağımı göğsümü de gere gere söyledim. Sonuçta hakkımda tutanaklar tutuldu, şikayetler filan derken, sağ olsun ilde feraset sahibi bir yönetici, olup bitenleri acemiliğime saydı ve beni tecziye edilmekten kurtardı. Ama camlar öyle kaldı, merak edenler için söylemiş olayım.
Meslek hayatımda müfettişlerle ilk karşılaşmam işte böyle oldu. Bunu neden anlattım: Milli Eğitimin şimdiki denetim elemanlarına bir sözüm yok ama, çok çok eskilerden denetim biraz baskı ve korku temelleri üzerine kuruluydu sanki. Okullara müfettişlerin gelmesi; öncesi cefa sonrası sefa olan bir milat olarak algılanırdı. Rehberliğin, denetimin çok önünde olduğunu öğretmene hissettiren müfettişler müstesna fakat, bir çoğu bu miladı yaşatırdı öğretmenlere.
Niyeyse müfettişler gelecek diye bir panik, bir kaygı yaşardı her öğretmen. Gelen müfettiş çantasından itinayla çıkardığı çetelesini eline alıp o var mı, bu var mı diye not eder, en olmaz öğrenciye en sorulmaz soruları sorar, süreci değerlendirmeye almadan raporunu tutar, notunu veridi. Denetim bitince de tüm okul derin bir ‘oh’ çekerdi.
Bir gün başka bir okulda yine denetim geçiriyorum: Müfettiş bey, sınıftaki en sessiz öğrencimi tahtaya kaldırıp, zor bir problem sorarak çocuğun rencide olması üzerine, öğrencilerim duymayacak şekilde; “Sayın müfettişim bu öğrencime böyle bir soru soramazsınız, bu çocuğa adını sorduğunuzda cevap veriyorsa, O’nun için bu bir başarıdır”, demiştim. Müfettiş bey az bozulmuştu.
Yani şimdi düşünüyorum da demek istemişim ki, süreci değerlendirmeyi ihmal ediyorsunuz sayın müfettişim... Bu örnekleri çoğaltmak o kadar mümkün ki. Hatta bu satırları okumakta olan her öğretmen arkadaşın bu hususla ilgili muhakkak bir anısı vardır.
Hangi gerekçelerle olduğunu belki kimse bilmiyor ama, gelinen noktada artık müfettişler öğretmenleri denetlemiyor. Mevzuata göre okul müdürlerinin yılda iki kere öğretmenleri denetlemeleri söz konusu fakat, bu husus da tam netliğe kavuşturulmuş değil. Bu sebeple, ülke genelini bırakalım, ilçe içerisindeki aynı eğitim bölgesinde bile uygulamada birlik yok. Hal böyle olunca, bir çok okul müdürü de ders denetimi yapmıyor. Ve işin doğrusu sistem, bunu kontrol edecek bir mekanizma da belirlememiş.
Okul idarelerinin denetimleri müfettişler tarafından 3-5 yılda bir sefer yapılıyor. Bu da çok bir anlam ifade etmiyor maalesef. Yani anlayacağınız eğitim artık gereği gibi denetlenmemekte, denetimsiz eğitim yapılmaktadır adeta. Oysa ki, eğitim sürecinin tüm aşaması denetim ve değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Yani, her eğitimcinin ve eğitim kurumunun önceden belirlenmiş hedeflere ulaşıp ulaşmadığının, tamamen objektif bir bakış açısıyla ehil kişilerce tespit edilmesi gerekmektedir.
Yukarıda bahsettiğim, belki oran olarak oldukça az bir orana tekabül edecek türde, geçmişteki denetmenlerin yaptığı denetimden bahsetmiyorum. Denetim yapan, denetlediği personele ya da kuruma artı bir değer katmalıdır, katmıyorsa bu denetimin bir anlamı olmayacaktır.
Denetim elemanlarının yanlış uygulamaları gerekçe gösterilerek ya da mevzuat boşluğu sebebiyle, okulların, müdürlerin, öğretmenlerin ve tüm eğitim süreçlerinin denetimsiz bırakılması bana göre bir talihsizliktir.
Belki bir çok öğretmenin sıcak bakmayacağı bir durum olsa da; öğretmen yetiştiren kurumlar da dahil olacak şekilde, bu alanda bir an evvel gerekli düzenlemeler yapılmalı ve denetim faaliyetlerinin 2023 vizyonu ile örtüşecek şekilde yeniden başlatılmasının, acizane eğitime çok şey katacağı kanaatini taşımaktayım.