"Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz."
Hayatımızın gayesi haline gelmiş, peşinden koştuğumuz, elde etmeye çalıştığımız veya sahip olduğumuz kaybetmek istemediğimiz, ne kadar da çok sevdiğimiz var.
Fakat her biri mütemadiyen, hiç ara vermeden firakıyla ve ayrılmasıyla kalbimize saplanan oklar gibi bizi yaralıyor ve derinden incitiyor.
"Bu ne yâredir ki çare bulunmaz “dedirtiyor.
Hz. Ya’kûb (a.s) da çok sevdiği oğlu Hz. Yusuf (a.s) dan ayrılık acısıyla imtihan edilmişti. Gözlerinin kapanmasına, saçlarının ağarmasına ve belinin bükülmesine sebep olan bu evlat imtihanına karşı Ya’kûb (a.s) “En iyi koruyucu Allahtır. Merhametlilerin en merhametlisi de O’dur” diyerek şefkatinden gelen üzüntüsüne Rab'bine yönelerek deva bulmuştu.
Yıllar sonra ise Yunus aynı ayrılık acısını Kur'an’daki Yusuf (a.s) kıssasından iktibasla;
"Yusuf’u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz."
Dizeleriyle dile ve söze döker.
“Kenan bulunur, Yusuf bulunmaz” dememiş.
“Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz” demiştir?
Evet; aradan uzun yıllar geçmesine rağmen Kenan ili olarak adlandırılan topraklar halen yerindedir. Gitmek, gezmek ve görmek mümkündür.
Lakin Yusuf'u Kenan’da (dünyada) bulmak imkânı kabil midir?
Kenan’ı buluruz da Yusuf’u bulamayız.
Bize göre Kenan bulunur da, Yusuf bulunmaz.
Fakat "Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz."
Ne kadar da çok peşinden koştuğumuz arzular (Yusuflar) ve emeller (Leylalar) var. Değil mi?
Yusuflara ve Leylalara kavuşmak ve hiç kaybetmemek için Hz. Ya’kûb (a.s) gibi Yunus gibi yapmalı ve kalbimizi "Bakiye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur." Sırrınca Bakiyi hakiki olan Rabbimize çevirmeliyiz.
Sevgi ve selamlar.