Milyonlarca insanın merakla beklediği asgari ücret açıklandı ve yüzde 21,56 oranında artışla net 2 bin 825 lire 90 kuruş oldu.
28.12.2020 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 2020/1 sayılı Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararıyla yaşa bakılmaksızın bütün çalışanlar için asgari ücret 2021 yılı için bir günlük normal çalışma karşılığı 119,25 TL olarak belirlenerek brüt 3.577,50 TL, net 2.825,90 TL olarak açıklandı.
İşverene maliyeti 4.203,56 TL olan bu rakam, net 3 bin liranın üzerinde bir meblağı talep eden işçi sendikalarını memnun etmemiş olsa da geniş kitlelerce, iş sahiplerince aslında pek de yetersiz bulunmadı. Açıklanan enflasyon rakamlarının çok üzerinde reelde hayat pahalılaşmışken belirlenen rakamı tatmin edici bulmasam da, ben bu rakamı vereceklerini de ummuyordum.
Sosyal medyada bir yandan artan hayat pahalılığı karşısında bu rakamın yetersizliği haklı olarak dile getirilirken bir yandan da asgari ücretin üzerinde maaş alan orta kesimdekilerin aldıkları ücretin yıllar içerisinde asgari ücretli seviyesine düşmeye başladığından yakınılıyor. Buna emekli maaşlarının da asgari ücret altında kalıyor olmasını eklemek gerekiyor.
Asgari Ücretli Oranı Avrupa’da yüzde 7, Türkiye’de yüzde 40
Türkiye’de her ay resmi rakamlar açıklanıyor ama gerçek işsizlik oranının ne olduğunu bilemiyoruz. Gizli işsizleri, iş olanağı olmadığı için üniversite eğitimlerini sürdürenleri dikkate almasak bile işsiz sayımız artıyor. Özellikle eğitimli kesimde işsizlik had safhada iken aradığı vasıfta işçi bulamayan işverenlerimizin olduğunu da net biliyorum. Bu detay bam başka bir konu, ayrı bir yazıda ele alacağım. Reele döndüğümüzde iş edinebilen şanslıların yarıya yakınının asgari ücrete talim ettiğini görüyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın en son açıklama yaptığı 2014 yılı verilerine göre Türkiye’deki kayıtlı işçilerin yüzde 41’i asgari ücretle çalışıyormuş.
Avrupa Birliği’nde bu oranın yüzde 7 mertebesinde olduğunu dikkate aldığımızda Avrupa’da asgari ücretle çalışma oranının açık ara en yüksek olduğu ülke olduğumuz gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Velhasıl 15 milyona yakın ücretli çalışanın yarıya yakının asgari ücretli, yüzde yirmi kadarının da asgari ücretin az biraz üstünde ücret aldığını, neticede toplam istihdamın üçte ikisinin düşük ücretle çalıştığını biliyoruz. Dahası piramidin tabanı giderek de genişliyor.
Ortanca Ücret ve Emekli Maaşları!
Özel sektörde vasıfsız üstü, yanı üst kademe yönetici kadroların altında yer alan, istihdamda ağırlığı oluşturan kesim, son yıllarda ekonomik konjonktüre bağlı olarak hiç yada çok cüz’i zamlar alabildi. Maaş ortalamaları 3-4 bin bandında. Süreçte asgari ücret tatmin edici olmasa da her yıl düzenli artınca “ortanca kesimin” maaş düzeyleriyle asgari ücret arasında ki makas da daraldı. Dahası belirlenen asgari ücret pratikte neredeyse tüm istihdam edilenlerin ücret durumunu da belirler oldu.
Son artışla asgari ücretin ortanca ücret düzeyine yaklaşması iş görenler açısından başka açmazları da beraberinde getirebilecek. Deneyimli ile deneyimsiz istihdamın aynı ücretle çalıştırılabilir konuma gelmesi, işverenlerin deneyimsizlere mesafeli olacağı anlamına da gelebilir. Bu noktada işe ehil olmanın, başka bir ifade ile kıdemin ücret açısından iş görene bir ayrıcalık sağlaması dikkate alınmalı. Bu yüzden çalışılan yıla – tecrübeye göre asgari ücretin farklılık göstermesinin mantıklı olacağını savunan ekonomistlerde var. Bu durumu kurumlarda karşılıklı aidiyet duygusunu tekrar sağlaya bilirliği açısından ben de önemsiyorum.
Asgari Ücret İşletmelerde Aidiyet Duygusunu Köreltti
Karşılıklı aidiyet duygusunun kaybolması işletmelerde iş görenleri mutsuzlaştırdığı gibi verimsizliği de artırmaktadır. Düşük ücret politikası, işverenlerin çalışanlarına eğitim vb motivasyon politikalarını uygulanmasına pratikte olanak vermiyor. İnsan kaynağına yatırım, kayıp olarak görülüyor. Kurum için değerli olduğu hissettirilmeyen iş gören de muhatap olduğu düşük ücreti her an başka bir iş yerinden de sağlayabileceğini bildiğinden verimsizleşiyor, en küçük sitayişte işini terk dahi edebiliyor. Bu döngü esasta verimsizlikten hareketle maliyetleri de artırıyor.
Yaşadığımız pandemi döneminde kamunun işverenlere cüz’i de olsa desteği oluyor. Kısa çalışma ödeneğinin süresi Şubat sonuna, nakdi destek ise 17 Mart'a uzatıldı. Uygulamada bu desteklerin sürdürülebilirlik anlamında yeterli bulunmuyor. Reel piyasaların daha radikal ve gerçekçi çözümlere ihtiyacı var.
İşveren Açısından
Geçmiş yıllarda, geçmişin enflasyonist dönemlerinde işletmelerin ürün veya hizmetlerine sürekli zam yaparak elde ettikleri yüksek kar marjlarıyla personel ödemelerini pek de sorun etmediğini çok yazdım. Ancak son yıllarda işletmeler kar marjlarının çok çok düşmesi sonucu insana yakışır kalitede yaşayabilmek için asla yeterli göremediğimiz asgari ücreti dahi ödeyebilmede zorlanıyor. Öyle ki çoğu işletme yapılandırılmış SGK primlerini bile ödeyemiyor. Bu yaklaşımla işletmelerin çalışanlarına daha iyi çalışma koşulları sağlayabilmesi bir yana kepenk indirmemesi ya da yaşayabilmeleri adına kamunun en azından asgari ücretin vergi yükünü üstlenmesi gerektiğini çok kez dile getirmişimdir. Zira asgari ücrete yapılan yüzde 21,5 oranında ki zamla asgari ücretli istihdamının maliyetinin yan unsurlarla 5 bin liraya ulaşması, böylesi sıkıntılı bir ortamda ürün yada hizmet fiyatlarına yüzde 40’a varan oranlarda yansıyacak olması, o işletmeyi tıkayabilir, genel ekonominin dişlilerini de daha da köreltebilir.
Dahası istihdam maliyetinin işletmeler için geldiği nokta, kayıt dışı istihdamı azdırabilmektedir. Bu durumun sosyal problemlere ve kamunun gelir kaybına neden olmaması için işveren tarafından yüklenilen sosyal güvenlik sigortası primlerinden indirim de mantık dahilindedir.
Emin olunuz istihdamın üzerindeki yük azaltıldığında işsizlik ve kayıt dışı da azalacağından kamunun üstleneceği külfet totalde hissedilemeyecek düzeyde kalacaktır.
İstihdamın tarafları iş görenlerimize ve iş verenlerimize yeni yılda huzurlu, keyifli, başarılı, verimli mesailer diliyorum.
EMEKLİ MAAŞLARI ASGARİ ÜCRETİN GERİSİNDE NEDEN KALDI!
15 milyon ücretlinin neredeyse üçte ikisini ilgilendiren asgari ücret belirlendikten sonra bugün Pazartesi sabah itibarıyla Aralık ayı enflasyonu yıllık yüzde 14.60 aylık ise yüzde 1.25 olarak açıklanınca yaklaşık 13 milyon emekli ile 3 milyondan fazla memurun Ocak ayında alacakları zam oranları da belli olmuş oldu.
Önceki gün memur ve emeklilerin zammı açıklanmadan yazdığım ancak teknik sorun yaşadığım için medyaya ulaşamayan ASGARI ÜCRETİN İSTİHDAM DAKİ KONUMU başlıklı yazıma memur ve emeklilerin aldıkları zam mevzuunu da ek yaparak yeniden paylaşacağım.
Asgari ücrete gelen Yüzde 21,5’luk zamla asgari ücretle orta grupta çalışanların ve emeklilerin maaşları neredeyse aynı potada toplanınca bugün açıklanan memur ve emekli zamları daha bir merak edilir olmuştu. Ama sürpriz olmadı, dağ da fare doğurmadı; emekli de, memur da sokak enflasyonunun çok çok gerisinde zamla mükafatlandırıldı!
Buna göre SSK ve Bağ- Kur emeklileri yüzde 8,36, memur ve memur emeklileri de yüzde 7,36 oranında zam alacak. Memurlar Ocak ayında maaşlarını zamlı alırken geçmiş 6 aya ait enflasyon oranının farkı da maaşlarına eklenecek.
Memur emeklilerin en düşük maaşı 3.021 lira, Bağ-Kur esnaf emeklilerinin en düşük maaşı 2 bin 44 lira 43 kuruş, 2000 öncesi SSK emeklilerin en düşük maaşı 2 bin 419 lira, Bağ-Kur tarım emeklilerin en düşük maaşı ise bin 524 lira oldu.
En düşük memur maaşı da 3 bin 812 TL’den 4 bin 92 TL’ye yükselirken bu rakam aile yardımı ödeneği
dahil edildiğinde 4.500 TL’ye yükselecek. Yeni kıdem tazminatı tavanı ise 7 bin 640 lira oldu.
Kısa bir yorumla da bitireyim.
Emekli maaşlarımız asgari ücretle eşitlendi, yine de şükredelim. 2020’nın enflasyonunu yüzde 14,60 yerine yüzde 9,9 da açıklayabilirlerdi. Beğenmediğimiz yüzde 8’i bile bulamazdık! Çünkü emekli maaşını kamu, asgari ücreti özel müteşebbis ödüyor. Daha doğrusu ödemeye çalışıyor diyelim. Durum bu mertebede olunca mecburiyet duyduğumuz kaynak yaratmak arzusunun kayıt dışını da teşvik edebileceğini de göz önünde bulundurmalı!