ANAYASASI OLMAYAN İŞLETMELER / AİLE İŞLETMELERİNDE KURUMSALLIK
Öğleden sonra ikisi kardeş biri damat 3 ortakla şirketlerinin dışında güzel bir mekanda üç saat süre ile aile içerisinde ticaretlerine – işletmelerine de yansıyan karmaşıklıklarını masaya yatırarak yol haritası belirlemeye çalıştık.
Elbette bir danışılan olarak aileden, iş kolundan, görüşmemize konu olan kördüğümden burada bahsetmeyeceğim. Ama bugünkü toplantımın ışığında özetle aile işletmelerinden, kurumsallıktan ama öncesinde ortaokul yıllarımdan aklımda kalan ve arada derslerde örneklediğim bir anekdotumu paylaşacağım.
İlkokul dördüncü sınıftan liseyi bitirene kadar tatillerimde annemin dayısı merhum Cevat Kahya’ya ait “Yeni Matbaa”da (Rize, Atatürk Caddesi Birlik Pasajı No 4) çıraklıktan ustalık düzeyine kadar çalıştım.
Cuma namazı sonrası girişte sağdaki Heildelberg’te Yeni Melek Sinemasının biletlerini basıyordum, mahalleden de tanıdığım Halil Abi geldi matbaaya. “Cevat Abi, üstünde varsa bana hemen şu kadar emanet verir misin?” dedi. Dayım hemen cebinden çıkardığı tomardan Halil Abi’nin istediği meblağı verdi. Neden diye de sormadı. Ustam Kenan Kazancı’nın “Emanet istediği para Halil için çok düşük meblağ, onların günlük kasasında her zaman büyük rakamlar olur, hayret.” demesinin haricinde de konuya dair konuşulmadı ama benim kafama takılmıştı. Halil abilerin babadan, dededen süregelen, kardeşleri ile çalıştırdıkları Kolektif Şirketleri o yıllarda Rize’nin önde gelen şirketlerindendi, borç aldığı para hakikaten az sayılırdı.
Ertesi gün aldığı emaneti iade eden Halil Abi’ye günler sonra mahallede bu konuyu bir şekilde sordum. Beni sever, okuldan derslerden sorardı. O gün ondan yıllar sonra anlamını iyice kavradığım ve eğitimlerde derslerde de anlatacağım bir ders aldım.
Aile işletmelerinde kurumsallaşma olurmuş; hem de 1970’lerin ilk yarısında, üstelik Rize’de. Hem de holding falan da olmaya gerek yokmuş yarınlara kalabilen işletme – marka olabilmek için.
Bu cümleyi elbette o gün kuramadım, profesyonel iş yaşamımda karşılaştıklarım yıllar sonra Halil abilerin aile şirketini çağrıştırmıştı bana.
“İşletmelerde başarılı olmanın ilk adımlarından biri, o işletmenin bir anayasasının olması. Özellikle de ortaklık varsa, üstelik de aile işletmesi iseniz sürdürebilmek için işletmenin özgün anayasası mutlak şart.”
Rize’deki “X Koll. Şti.”nin ta o yıllarda anayasası vardı. Şirket bünyesinde görev yapan her kardeş ve çocuklarının görev ve sorumlulukları ile her ay düzenli olarak kasadan alacakları maaş net belirlenmişti. O gün de Halil Abinin çekirdek ailesi için ekstra bir ödemesi çıkınca cebinde eksik olan kısmı diğer aile bireylerine örnek olmak için patronum Cevat Kahya’dan özellikle emanet almıştı.
Yönettiği kasada kat ve kat fazlası var iken!
“Şirketin kasasından eksiğimi tamamlasaydım, bizim ailenin diğer fertlerine de örnek olurdum. Kimin ihtiyacı varsa, şirketin nakit akışını dikkate almadan para çekebilir, kullanabilirdi.”
Haklıydı. Profesyonel iş yaşamımda dokunduğum onca şirketin temel problemi benzer karakterler taşıyordu. Sadece aile içinde değil, okul sıralarında ortak iş hayalleri kuran 2-3 samimi arkadaşın mezuniyetin ardından görev, sorumluluk, hak, paylaşım, hatta hedef tayını yapmadan yola çıkmaları işletmelerinin değil ömürlük okul süreleri kadar sürmemesi sonucu ile sonlanıyordu. Hadi bunlar arkadaş, birbirlerini okul sıralarında tanımışlar ve patikadan otobana çıkamadan işletmeyi pert etmişler. Atadan kalan potansiyeli mevcut işletmeyi sürdüremeyen kardeşlere (hatta damadı da ekleyelim) ne demeli. En çok da üzüldüğüm, yadırgadığım şirketin deposundaki stokları kar, kazanç gibi gören işletme sahiplerimiz ile şirketin kasasından fütursuzca nakit çeken, şirket kredisinden alışveriş yapan aile bireyleri. Özellikle de çokça şahit olduğum kocasına “eltimler senede bilmem kaç kez Avrupa’ya tatile giderken, arabasını, evini yenilerken sen bize eksiklik yapıyorsun ya da bizim hakkımızı neden yedirtiyorsun” diyen gelinlerin-eşlerinin sahip olduğu şirketlerin yarınlara kalabilmesi mümkün mü?
Oysa gelişmiş ekonomiler dâhil dünyadaki işletmelerin yüzde seksenini aile işletmelerinin oluşturduğu varsayılır. Dünya ekonomisine büyük oranda katkısı olan aile işletmeleri maalesef bizim ülkemizde uyum içerisinde ve verimli yönetilemediklerinden uzun ömürlü olamamakta, sonraki nesillere kalamamaktadır.
Aile işletmelerinin genel bir tanımı yok, MBA’dan hocam Tamer Koçel, “kavram olarak sahipliği ve yönetimi bir kişi veya bir aileye ait olan işletmelerdir” derdi. Ölçüt, işletmenin sahibi olan aile tarafından bizzat yönetilmesi.
Aile işletmelerinin yönetiminde duygusal boyut işin içine katılmakta ve iş ilişkileri de genellikle bu boyut etrafında şekillenmekte. Neticede aile işleri, aile içi ilişkiler ile ticari işlerin sıklıkla birbirine karıştırılması, yönetimde çatışmalar çıkmasına, işletmenin hem büyüme hem de yönetiminde sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
Gelişmiş ekonomilerde asırlık ve de global marka çıkarabilmiş bunca şirket olabiliyorsa bizde de pekala olabilir. Daha yola çıkarken vizyonuna uygun hedefleri net tanımlayabilmiş, süreçte revize edebiliyor, işletmenin idari ve ticari anayasasını belirleyip uygulayabiliyor, istihdamı ve tedariki kişi eksenli değil hakkıyla yapabiliyorsanız işletmeniz pekâlâ sizden sonra da layıkıyla sürer.