Şehirlerin efsane isimleri vardır. Baba Reis Ekrem Orhon da Rize için yaptıklarıyla, vizyonuyla Rizeli’nin gönlünde yer almış akla gelebilen nadir isimden biridir. 1983 yılında adeta ömrünü adadığı Ovit yolu için emek verirken vefat etmiştir ama aradan geçen 36 yıla karşın Rizeli’nin gündeminde hep vardır.
Baba Reis için her yılın 9 Ağustos’unda kabrinin bulunduğu Rize Kalesi’nde Rize Belediyesi’nin organizasyonu ile anma programı gerçekleştiriliyor. Rize seyahatlerimi denk getirip katılmaya, sevenleri ve kızı Çayhan Abla ile bir arada olmaya gayret ediyorum.
Çayhan Orhon Dervişoğlu, Atatürk Üniversitesine başladığımda velim olan Baba Reis’in iki erkek evladından sonra doğan kızı. “Çayhan” ismi, Rize için bellediğim efsane isimlerden ikisi olan Zihni Derin ve Ekrem Orhon’un Rize için verdikleri emeğin bir anlamda işaretidir. Ekrem Orhon, kızının doğum haberini aldığında Zihni Derin’in memlekete kazandırdığı yeşil altın için ilk çay fabrikasının inşaatını yürütmekteydi ve kızının adını da yöre için çok önemli bu adımdan hareketle “Çayhan” koymuştu.
Efsanelerin yeni nesillerce tanınması, hatta doğru bilgilerle anılması düzenlenen programlarla, yayınlarla sağlanabiliyor. Vefatından bunca yıl sonra kent belleğimizde değer ifade edip saygıyla anılması, merhum Ekrem Orhon’un tüm belediye başkanlarımız arasında vizyon ve mücadelesiyle çok farklı bir konuma sahip olduğunun da göstergesidir.
Çayhan Orhon Dervişoğlu, bir öğretmen emeklisi, iki başarılı kız çocuğu annesi, bir bilim adamın eşi, Rize ile ilgili neredeyse tüm sivil toplum kuruluşlarının aktif üyesi, kiminin ablası, kiminin kardeşi. Kendisinin gücü, nefesi yettiği sürece değil gelecek nesillerde de Baba Reis’in hak ettiği şekilde anılması, değerinin korunması için vakıf tarzı bir kurumsallaşma modelinin de artık gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kentimiz Rize’nin sorunlarını sıraladığımızda kişiden kişiye öncelikler değişebilse de Rizeli’nin son yıllarda en çok dillendirdiği konu, “şehirleşme”dir. Hemen her ortamda trafik keşmekeşi, alt yapının yetersizliği ve yetersizliğin neden olduğu afetler, imar – ruhsat izinlerine bağlı çarpık yapılaşma – binalar, yeşilin tahribi tartışılıyor. Nitekim resmi raporlar mucibi kent merkezinin üçte birinin yenilenme zarureti de bir anlamda bu gerçekliği ortaya koyuyor.
Kentte dolguyu ilk başlatan kişi olmasından hareketle çarpık yapılaşmasının müsebbibi olarak merhum Ekrem Reis’in gösterilmeye çalışılması sağduyulu hemşerilerinin de, benim de vicdanımı sızlatmaktadır.
Yıllarca “Denizi Kara, Karayı Para” yapan reis olarak övgülere mazhar olan Ekrem Orhon’un -Rize merkeze nefes aldıran, Rize’nin kasabadan kurtulması yönünde o günkü teknolojik, idari ve mali açıdan çok zor koşullar altında büyük hamleleri yapmasını, kenti nereye kadar taşıdığını, dönemine ilişkin resmi planlarını hatta projeksiyonların belgelerinden hareketle- muhtemelen yılsonunda detaylarıyla yayınlayarak bir anlamda hakkını teslim edebileceğimizi düşünüyorum. Ancak efsane başkanımızın anlaşılabilmesi için burada yüzeysel de olsa biraz bahsetmek isterim.
Ekrem Orhon, Robert Kolej’in ardından 1936’da Amerika’da Illinois Üniversitesi’nden İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olurken bitirme tezi Ovit’tir. Ovit ve doğduğu topraklar hiçbir zaman onun için tez kapsamında kalmamış, mezuniyetinin ardından 15 yıl Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde farkı sorumluluklar üstlenir, 1951’den 1963’e kadar müteahhit ve müteahhit müşaviri olarak yörenin bayındırlık hizmetlerine katkı sağlar. 1963’de Rize’nin 23. Belediye Başkanı olarak seçildiğinde Rize için reform olarak adlandırılabilecek, o günkü koşullarda tasavvur edilemeyecek hedefleri ortaya koyar ve 10 yıllık görev süresi içinde büyük oranda bunları gerçekleştirir.
Rize’de ilk deniz dolgusu bilinenin aksine o dönem Rize Nafia Müdürü olan Ahmet Rıza İrfanoğlu tarafından 1961’de gerçekleştirilmiştir. İrfanoğlu kaleme aldığı anılarında, yaptıkları burunla (dolguyla) daha önce Rize koyunda gözüken “yüzeysel kum hareketlerinin” engellenmesinin Ekrem Orhon’a deniz dolgusu için ilham olduğunu, Rize’yi tek caddede sıkışmış bir yerleşim merkezinden şehir formuna taşıyabilmek için metodu geliştirerek sahili doldurmaya başladığını yazar.
Ekrem Orhon’un 1963’de Belediye Başkanı olunca henüz sahil boyunca istimlak, dolgu, müteahhitlik sürecine -yani denizi kara yapıp parayla satmaya başlamadan önce- çarşıdaki iskeleden her iki yana dolguyu başlattığını askerlik dönüşü bir müddet belediyede şoför olarak çalışan babam Cevri Aksoylu’dan dinlemiştim.
“Belediyenin parası da, aracı da yoktu. Karayolları’ndan biraz istihkak alınıyormuş. Bir de Karayolları’nın miadı dolmuş, kullanım dışı Mack kamyonlarından 10 tane kadarını belediye bünyesine aldık. Elden geçirildi, benzinliden dizele dönüştürüldükten sonra Askoroz’un yukarısından, Çiftekavak’tan aldığımız kayaları iskeleden denize dökerek dolguya yavaş yavaş başlamıştık” diye devam eder babam. Bugün YİD nasıl kamu yatırımlarında finansman modeli olarak kullanılıyorsa, Ekrem Orhon’da ilk kez denizin ortasında gösterdiği koordinatlarla mülk satarak kendi finansman modelini oluşturarak tarihe, ansiklopedilere de “Denizi Kara, Karayı Para Yapan Reis” olarak geçmiştir.
Ekrem Orhon’u daha iyi anlayabilmek için bu finansman modeline neden gerek duyduğunu ve neden denize dolguyu tercih etmek durumunda kaldığını da iyi anlamak gerekiyor. O dönem Karayollarında mühendis olan, daha sonra 3 dönem vekilimiz olacak Sayın Ahmet Kabil’den özetleyerek aktarayım.
“Yıl 1967, Karayolları ekibinin belirlediği projeye göre Hopa’ya uzanacak şehirlerarası yol güzergâhı, Atatürk Caddesi’ni izleyerek Turist Otel, okullar bölgesi ve cezaevinin dağ tarafını izlemekteydi. 40-50 metre genişlikteki transit yol bu güzergâhtan geçirilseydi, Atatürk Caddesi’ndeki binaların yüzde 80’inin yıkılması gerekecekti. Bu uygulama sonucu, bugünkü Cumhuriyet caddesinin deniz kenarı olduğunu da düşünürseniz çarşının ne kadarı kalırdı takdir edersiniz.”
Belediye başkanı Ekrem Orhon’un öncülüğünde karayollarındaki Rizeli mühendisler bu projeye haklı olarak karşı çıkarlar. Ancak şehir içi ve şehirlerarası trafiği kaldıracak karayolu için uygulanabilir alternatif güzergâhın da önerilmesi gerekmektedir.
Yüksek kesimlerden yolu geçirebilmede arazi yapısı elverişli olmadığı için maliyeti aşırı artıracak viyadük, tünel gibi uygulamalar gerekiyordu. 1960’larda öyle bir güzergâhta yol yapabilecek teknolojiye sahip olmadığımız gibi güzergâhın geçecek olduğu arsalar içinde ciddi bir istimlak bedeli ödenecekti. Oysa deniz üzerinden geçirilecek yolda istimlak diye bir maliyet olmadığı gibi karayolu dışı dolgu alanları su parseli (deniz üstünde koordinatlarla belirlenerek) halindeyken peşin ya da taksitle alıcı bulabilecek, parsel satışlarından sağlanan finansmanla tedarik edilen sıradan teknoloji ile de dolgu güzergâh tamamlanabilecekti.
Ekrem Orhon, Ahmet Kabil’in de yer aldığı bir heyetle zamanın başbakanı Sayın Süleyman Demirel’i denize dolgu konusunda ikna ederler. Ancak TCK Genel Müdürlüğü ilgili birimleri kendi projesinde ısrarlıdır. Ekrem Orhon’un alternatif projesi başbakanın özel talimatı ile sadece genel müdürün imzası ile onaylanarak uygulanma sürecine alınır.
Günümüzde Sahil Yolu Rize şehir geçişinde transit ve yan toplayıcı yollardaki günlük trafik hacmini düşününce Ekrem Orhon ve Rizeli karayolcu arkadaşlarının Atatürk Caddesi’nden transit yol açılmasına direnmelerinin ne denli doğru ve yerinde olduğunu daha iyi anlamış oluruz.
Ankara’nın onayı alınır ama belediyenin kaynağı yoktur, Amerika'daki okul arkadaşları ve kişisel nüfuzu ile makine parkı ve kamyonlar tedarik eder ama para olmadığından ilk zamanlarda dolgu iğne ile kuyu kazar gibi sürer. Bir süre sonra, dolgu alanı için imar planı yaptırır. Denizin üzerinde parsel – koordinat vererek mülk satışına suya atılacak paraları olmayan Rizeliler ilgi göstermez. Ancak o yıllarda Çay’dan çok iyi gelir elde eden, tasarruflarını İstanbul gibi illerde görmeden arsa yatırımlarında değerlendiren iç kısımlarda yerleşik hemşerilerine deniz üzerinde arsa satmada zorlanmaz ve bu modelle sağladığı finansmanla dolguyu tamamlar.
O günkü koşullarda en uygun çözüm olduğu için karayolu güzergâhını deniz dolgusu üzerinden geçirir ama bir konuda çok kararlıdır Ekrem Orhon. Hazırlattığı Rize kent planlarında azami 5 -6 kata kadar yer verse de uygulamada 4 katın üstünde imara onay vermez. 1963’den 2019’a Rize’de gerçekleştirilen 97 hektar deniz dolgusunun yaklaşık yarısı olan 48 hektarın dolgusu 1980 öncesinde gerçekleşir ama toplam inşaat alanının değil yarısı, yarısının yarısı bile onun zamanında üretilmez.
Şiarı “Bugün, Rize senden Rize için elinden geleni yapmanı ister” olan merhum reisimizin ikinci eşi olan merhume İsmiye Hanım, birçok arkadaşımın olduğu gibi Rize Devlet Hastanesinden benim de ebe annemdi. Rabbimin rahmeti İsmiye Annenin, Baba Reis’in hep üzerinde olsun. Rize kendisini hep minnetle, saygıyla anacaktır.
(Yazıyı, Fatih Sultan Kar’ın Rize Valiliği adına Ekrem Orhon’un anısına hazırladığı kitap için kaleme aldım)