Türkiye’de en önemli sorun, gerçeklerin salt olarak anlatılamaması, düşüncelerin konjonktüre göre ifade edilmesidir.
Toplumun en cahil kesiminden, en aydın kesimine kadar insanlarımızın neredeyse tümü görüp, inandığını, öğrendiğini açık bir dille söyleme yerine, zarar görmeyecek veya çıkarına dokunmayacak kadarını söylüyor ve genellikle de zihninde olanı kurnazca şekillendirerek söylediklerini, yazıp, çizdiklerini yeni bir mevzi elde edebilme amacına uygun hale getiriyor.
Buna her ne kadar “köylü kurnazlığı” dense de maalesef bu toplumun genel davranış biçimi haline gelmiş durumda.
Gerçeklerin salt şekilde konuşulamadığı toplumlarda yanlışlıklar, kötülükler kronik hale gelir ve o toplumda düşünce gelişmez. Düşünce gelişmediği için de toplum gelişmez, olumlu yönde değişim yaşanmaz.
Türkiye toplumunu çok yüzlü hale getiren bu tablonun değişme ihtimali var mı diye soracak olursanız, bence yok.!
Zira, bizatihi değişim adına ortaya çıkanlar ufuktaki umudu yok ediyor. Değişim diye ortaya çıkanların değişimden anladığı düşünce değişimi değil, kadro değişimi..
Ülkemizdeki (yerleşik) Din ve Siyaset bu tabloyu besliyor. Ufukta her ikisine neşter vuracak bir ışık görünmüyor ve halk da mevcut durumdan memnuniyet duyacak kıvama gelmiş durumda..
O nedenle, Batı, bizim gibi Doğu toplumlarının hiçbir şeyini önemsemiyor, onları kullanışlı bir pazar olarak görüyor ve avucunda oynatıyor.
Bizler de sahte kahramanlıklar üreterek, bilgiçlik taslayarak birbirimizi kandırmaya çalışıyoruz sadece..
Kandırılmayı bu derece benimsemiş bir topluma ne yapılırsa yerindedir..!