Dünya tarım verilerini, dolayısıyla dünya çaycılığına ilişkin veri ve gelişmeleri çok iyi takip eden Ziraat Mühendisi genç kardeşim Mehmet Kamil İslamoğlu'nun aşağıya kopyalayacağım satırlarını okuyunca "AYAĞIMIZA KURŞUN SIKMAYA DEVAM Mİ!" başlığı ile paylaşıp daha çok insanımızın bu konuda duyarlı olmasını arzu ettim.
"1947 yılında "16 Kg yaş çay yaprağı ile 1 Cumhuriyet Altınının alınabildiği ve ilk yaş çay hasadının ve malul siyah çay üretiminin yapıldığı 1938 yılından bu yana geçen 85 yıl içinde Türk çayı; Londra Çay Borsasının en değerli ürünü seçilmesi ve bu nedenle İngiliz Büyük Elçisinin Rize'de ki üretimi merak ederek bölgeye özel bir gezi düzenlemesine neden olan "aranan bir ürün olma" vasfını günümüzde hem iç piyasada hemde dış piyasada yitirmiştir !
Neden ?
Çok basit, çünkü geçen 85 yıl içinde Rizeli, çay tarımında KALİTE kavramını unutmuştur / ithalatın önünün açılması için unutması sağlanmıştır !
Rizeli bugün; "satacağı elmayı dişleyip, manav tezgahına koyan basiretsiz bir esnaf gibi" hasat öncesi siyah çay ham maddesinin son kalitesini belirleyen en değerli bölümü ve paketlerde ki adı ALTINBAŞ olan TOMURCUĞU koparmakta, tüm bölgede yaygınlaşan seçici hasat yapma özelliği olmayan motorlu çay hasat makineleri ile de standart dışı hasatlarla tomurcuksuz çay sürgünlerinin çoğunlukta olduğu ham maddeleri kullanarak siyah çay üretimi yapmaktadır. "
Sayın İslamoğlu yukardaki ifadelerinin her kelimesine katılıyorum. Tavuktan her gün istikrarlı şekilde yumurta almak yerine sanki kesersek bir anda tüm yumurtaları elde edeceğiz anlayışı ile yaş çay üretimimiz; yanlış hasat şekilleri ve hatalı gübreleme ile toprağı öldürerek dibe doğru yol almaktadır.
80 lere kadar paylaşımda kullanacağım görsele uygun evsafta yaş çay müstahsilden mubayaa edilirdi. Yanısı bu fotoğrafın bugün bizim çaycılığımızla uzaktan yakından ilgisi kalmamıştır.
Yaş çayın elle hasadının yapıldığı 70 lerde Doğu Karadeniz sahil bandında yılda 5 kez, iç kısımlarda 4 kez çiftçi çay toplanırdı. Bu yöntemle toplanan yaş çay dan çok daha kaliteli kuru çay elde edilirken çay bitkisi ve filizleri darbelere maruz kalmadığı için de kampanya döneminde bir hasat daha yapılmasına, bitkinin daha verimli ve uzun ömürlü olmasına zemin oluşturulurdu.
Bir yandan elle yaş çay toplamadan makasla toplamaya, ondan da şarjlı - yakıtlı çay toplama makineleri ile hasada geçilince (üstüne üstlük 2,5 - 3,5 evsafta yaprak anlayışı da taze- kart yaprak) o çok övündüğümüz, üzerine kar yağan özelliğiyle ayrıcalıklı olan Doğu Karadeniz çayından artık istisnaları haricinde eser yok!
Kalite düştüğü / düşürülmesine seyirci kalındığı gibi iç tüketime paralel yerli üretim artışı da sağlanamadığından artık en çok kuru çay ithal eden (gayri nizamilerle beraber) ülke konumuna doğru evriliyoruz.
Kaba rakamlarla nüfusumuz istenmeyen sığınmacılarla 100 milyona dayanmış olsa da çay tüketen nüfusu 90 milyon olarak alsak, yılda ortalama 3,5 - 4 kg dan içerde tüketimimiz 350 bin ton civarındadır. Çaykur ve özel sektör fabrikalarının kuru çay üretimi de 250 bin ton civarında seyretmektedir. Rakamlar her yıl ürettiğimizin yarısına yakın miktarda da yurt dışından vasıflı - vasıfsız, kaçak -legal yollardan ülkemize çay geldiğini göstermektedir.
Bizler yazıyor, uyarıyoruz ama sanki birileri de yerel müstahsilimizin ve ekonomimizin aleyhine olacak şekilde bu olumsuz tablonun devamına çalışıyor.
Rizeli, Trabzonlu, Artvinli hemşerim diğer tarımsal ürünlere göre reel fiyatı ederinin çok altında kalmış altınınız kıymetindeki yaş çayınız artık teneke olma yolunda!
Bu konuda bir fikriniz var mi!