İdare Edenler Haklıdır Çünkü!..
Şahane bir sistem getirmişler kıymeti bilinmemiş!
Arif Hoca bilmemiş, Şaban Hoca bilmemiş, Hasan Hoca bilmemiş, Engin Hoca bilmemiş!.. Bilmemiş de bilmemiş!..
Peki sistemin nesini bilmemişler?
Büyüklerin en iyiyi bildiğini, icraatlarında atamalarında, muhakkak ki Allah-u âlem bir keramet olduğunu bilmemişler!..
İllerde bir genel sekreter, bir sağlık müdürü atanması yani iki başlılığın, fakültede üniversite hocalarının başhekimin emrinde çalıştırılmasının ve dekanla çakışmaların yani aynı iki başlılığın faziletini kavrayamamışlar!..
"Eğitim ne olacak?" deyip kendilerini polikliniklerde yeterince hasta bakısına (muayenenin yeni adıdır. Şimdiki hale tam da uymaktadır!) adayamamışlar!..
Siyasiler ve yakınlarına ve de üniversitedeki amirlerine ama özellikle de rektöre hörmetle tazimde bulunmak, mesela başını öne eğip ellerini göbek üstünde bağlamak hususlarında tatminkar etkinlik, teslim olmuş bir ruh hali gösterememişler!..
Yukarıdan gelen talimatlara, her devvlet memurundan beklendiği şekilde "Amin! Bugün de unutulmadık. Bir sahibimiz/sahiplerimiz var demek ki, elhamdülillaaah!" demekte, her türlü icraata şöyle derinden bir "Yarabbi şükür" çekip uygun duruş almakta hep mütereddit davranmış, ümmetin cemaatine ve üniversitenin adına ve trendine yakışmayacak bir şekilde(!) saygıda kusur etmişler ve hatta densizlik yapıp işi bir de "o nedir, bu nedir, şu nedir? Niçin, kime ne faydası var ki? Böyle üniversite mi olur?" demeye kadar vardırmışlar???
Bu densizler kendi başlarına iş yapmaya bile kalkışmışlar! Kimisi hastane-Külliye-Simülasyon Merkezi açmaya yeltenmiş, bunun için Ankara'lara, Avrupa'lara (ceplerinden aldıkları uçak biletleriyle ve konaklama masraflarını da kendileri karşılayarak) gitmiş, kimisi KBB servisini beş yıldızlı otel gibi yapmış, kimisi... Üstelik bunların hepsi ihalesiz mihalesiz?.
İdareciler Haklıdır Çünkü!..
Bu sayılan isimler ve daha nice üniversite haini(!);
Bir çok kıdemli profesörün bulunduğu yerde henüz çiçeği burnuna yeni konmuş, hemen hiç bir üst düzey idare görevde bulunmamış olsa da bir profesörün dekanlık koltuğuna oturtulmasının hikmetini bilememişler!.. (Sözlerim kişiye özel değil idari tasarrufadır!)
Bir çok profesör, doçent bulunan hastanede akademik anlamda asıl derece olan doçentliğini bile henüz almamış bir uzmanın, hepsinin başına hizmeti yürütmede amir olarak verilmesinin değerini kavrayamamışlar!.. (Sözlerim kişiye özel değil idari tasarrufadır!)
Rize'nin tüm sağlık işlerinin yürütülmesi ve hastanelere başhekim ve fakülteye dekan ataması da dahil (bu muhtemeldir!) tüm kritik kararları iktidar partisinin il başkanlığı ile beraber (elbette vekilleri de kapsıyor!) alacak olan (alan) sağlık müdürlüğüne bir pratisyen doktor atanmasındaki yüksek idarecilik mefkuresinin farkına varamamışlar!.. (Sözlerim kişiye özel değil idari tasarrufadır!)
Üstelik bu tasarrufları yapanların "Yaaa! Bu nihayetinde idareciliktir, hocaların uzmanlık alanına dokunmuyor ki bu uzman başhekim ya da pratisyen müdür?" şeklindeki akıl vermelerine de kulak asmamışlar ve üstüne bir de şöyle cevap vermişler: "Eee! O zaman kurmay olmayan bir albayı da topçu tugayına komutan yapalım! Generale desin ki sen topunu at kardeşim, idareyi ben yaparım. Hatta ne zaman nereye kaç tane atacağını da ben karar veririm!" Yani şimdi, olacak şey mi bu?
Bu kendini beğenmiş tıpçılar(!), zamanında tıbbiyeyi, mühendisliği, hukuku vesaire kazanamamış ve hasbel kader/mecburi istikamet ilahiyata devam etmiş, Trabzon'dan, Erzurum'dan Rize'den başka herhangi bir ufuk da görmemiş kişinin bu yerellikte profesör olup henüz daha bir kaç aylıkken yani mevzuata göre hak sahibi da değilken rektör olarak atanmasıyla üniversiteye ve Rize'ye bahşedilen rızkı-nimeti-bolluğu bilememiş, mezkur şahsın zamanında, derin icraatları sebebiyle, kendisini danışman yapan rektörünün "Sen neymişsin be Hüseyin!" şeklindeki sözüne nail olmasının künhüne de varamamışlar!...
Engin Hoca Haksızdır Çünkü!...
Tamam, 15 senedir Rize'de gece gündüz, bütün enerjinle, bütün gönlünle, bütün insanlığınla, bütün özverinle, bütün tecrübenle hizmet veriyor, hasta bakıyor, ameliyat yapıyor, öğrenci kongreleri düzenliyorsun ve bunlarla baban rahmetlinin (Uzm. Dr. Kemal Dursun, mekanı cennet olsun) hizmet misyonunu devam ettiriyorsun da...
Be güzel kardeşim, bütün bu yukarıda anlattıklarım ortada dururken ne hakla büyüklerine saygıda kusur ediyor, hangi akılla ulü-l emre itaate halel getiriyorsun? Hem sen kendini ne zannediyorsun? Mesela akademisyen misin, yoksa inşaatçı mı?.. Nedir o devletin, başhekiminin, dekanın, rektörün KBB kliniğini yıkmak, kendine bilmem kaç yıldızlı servisler yapmaklar..? Ne oluyoruz?.. Ne haddine?.. Sen kimsin?!. Bununla ne yapmak istiyorsun? Kimin önüne geçmeye çalışıyorsun?
Hem Söyler misin Hiç mi Akıl Almadın, Senden Öncekilerden?
Mesela; bildik, yabancı olmayan bir isim tarafından telefon edilerek "Sayın Rektör; herhalde ...'yi üzmek istemezsin!" denilip pek nazikçe istifaya davet edilen Rektör Arif Yılmaz Hoca'dan?
Mesela; aslında yıllardır bu işlere yabancı olmadığı halde nedense o gün kutsal beldeden bir zât'a temennada yetersiz kalan, akabinde de hiç bir açıklama yapılmadan istifa etmek durumunda bırakılan Hasan Türüt Hoca'dan?
Ve mesela; bizzat Cumhurbaşkanı tarafından rica ile getirilen, Rize'de kaldığı on üç ay boyunca yaptığı emsalsiz Külliye projesi sudan sebeplerle denize atılan (bu arada bazen karaya çıktığı, kıyıda dolaştığı da oluyor!), Dekanlık makamında herkesin yanında kendisine "Burası Dingo'nun ahırı mı?" diyen öğretim üyesine rektörlükçe her hangi bir ceza verilme ihtiyacı duyulmayan, Trabzon dahil Doğu Karadeniz'in tarihteki ilk göz nakillerini yapan ama bunları "izinsiz yaptın" diye üstüne bir de suçlanan ve de hepsinin sonunda ortada hiç bir inceleme, soruşturma veya bir cümlecik açıklama olmadan, yani idari anlamda tam bir ahlaksızlıkla (vekaleten görevli olduğum için!) birkaç saatte öz be öz memleketi olan Rize'den kovulan Şaban Şimşek Hoca'dan?
Şimdi Eyyy! Engin Hoca kardeşim! Ben sana başka ne diyeyim?
Bütün bunları ve her gün bir yenisi açılan üniversite (ve tıp fakültelerimizi) ve de başlarına atanan yöneticileri, rektörleri düşünürken ecnebi deyimle adeta "dejavu" yaşıyorum.
Çocukluğumda köyümüze (Rize'nin merkez ilçe AzaklıHoca köyü) hamsi kamyonları gelirdi. Kasasına şima doldurulmuş hamsileri satmak için şöyle çığırırlardı:
"Hamsi vurdi karaya kofası (kova) beş paraya!"
Sanıyorum bu kadarı yeter!
Anlayan anlar, anlamak istemeyen de kafasını, en son olarak sahilde yapılacağı söylenen hastanenin hayali arsasındaki(!) kuma gömer!