2023 Büyük “Rize-Trabzon Savaşı!” ya da Ülkenin Geleceği!?.
Hayır! Bu başlıkla kastettiğim bir futbol müsabakası, Rizespor-Trabzonspor maçı filan değil; bu bir iktidar mücadelesi… Öyle ki etkileri-sonuçları sadece ülkemizle de sınırlı kalmayacak!..
2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bahsediyorum. Daha bir iki sene öncesine kadar uzun yıllar alternatifi-rakibi yok gibi görünen Ak Parti, daha doğrusu Sayın Rizeli Cumhurbaşkanımız R.T.Erdoğan’ın, kanımca artık bir proalternatifi-rakibi var; Trabzonlu Ekrem İmamoğlu!
İnanılması gerçekten güç; ister kabul edin ister etmeyin, beş ay önce kimsenin tanımadığı bir ilçe belediye başkanı olan İmamoğlu bugün, partisinin de üstünde olarak, önümüzdeki yıllarda Cumhurbaşkanlığının ciddi adayı!
Sayın İmamoğlu’nun memleketi olan Trabzon havaalanında karşılanışı, (her ne kadar organizasyon yok dedi ise de bana göre çok inandırıcı değil ama ne olursa olsun) gördüğü ilgi, bu yazıyı yazmamı tetikleyen vesile oldu.
Nasıl oldu? Hangi etkenler söz konusudur? Kimya da kimler bu işi kotardı? Yoksa Sayın İmamoğlu keramet-i gerçekten kendinden menkul, yani bulunmaz Hint Kumaşı idi de Bedestene varınca milletin birden gözünü mü kamaştırdı?
Bu soruların hepsine elbette her türlü cevap verilebilir. Kanımca en kritik olanı “İmamoğlu’nun kerameti kendinden mi menkul?” sorusu ve buna verilecek cevaptır.
Hemen kişisel kanaatimi söyleyeyim; hayır, bu, İmamoğlu’nun kendi öz değeriyle ilgili bir şey değil! En azından birebir orantılı değil! Kimse kızmasın; onu tamamen değersiz bulduğumu söylemiyorum. Zaten kendisini birebir tanımadığım için böyle bir değerlendirme yapmam da doğru ve gerçekçi olmaz. Ama inancım odur ki İmamoğlu’nun yerine bir başkası da olsaydı bugünkü tablo üç aşağı beş yukarı aynı olurdu!
Bunun en güzel örneği Muharrem İnce’dir. O da CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olduğunda aynı ilgiyi görmüş, yıllardır seçimlerde bilmem kaç defa ezilip iktidara gelememiş, bu arada idari ve hak hukuk anlamında büyük ölçüde kamunun dışında kalmış taraftarları için denize düşenin simide sarıldığı gibi bir umut olmuş ve bu psikolojik atmosferde bir yandan CHP’nin, diğer yandan da Türkiye’nin başına geçmesi niyetlere, gönüllere, zihinlere yerleştirilmişti!!!
Asıl sebepler neler…
Okun yaydan çoktan çıktığı, ister yayın gerilme gücüyle ister karşıt kesimin iddia ettiği gibi uzaktan kumandalı destekle olsun “büyük hedef”e doğru ilerlediği şu günlerde, bazı hakikatleri cesaretle dile getirmek, sanıyorum ki şeksiz-şüphesiz harbi ve hasbi olduğuna inandığım özümün ve de evrensel değerlere hiçbir zaman alarga geçmemiş akademisyenliğimin zorunlu kıldığı bir durumdur.
Evet, öncelikle söylemek gerekiyor ki bu siyasi atmosferin asıl müsebbibi iktidarın kendi elleriyle yaptığı yanlışlar, samimiyeti pek şüpheli hatalı uygulamalardır.
Bunları nasıl sıralayayım bilemiyorum; isim veremeyiz, adres gösteremeyiz, hepsini yazmaya da köşemiz yetmez. Zira bir iki ay önce yayımladığım “Olmadı be REİS KÜLLİYE 53” adlı destanında yer alan bir beyitteki gibi bunları “doldursan çuval almaz ne mavna ne de kayık!”
Özetle; halktan kopuldu, birlikte yola çıkılan insanlar büyük ölçüde trenden atıldı, kuruluştaki gayelerden sapıldı, samimi halkın büyük desteği ve özverisiyle ele geçirdikleri topu kimselerle paylaşmayıp habire aralarında gezdiren ayrıcalıklı bir sınıf yaratıldı…
Yolsuzluk iddialarıyla, iktidara yakın olanların mal varlıklarının (bunun belgesiz ispatı sayılabilecek şekilde) çok kısa zaman diliminde urlaşmasıyla, bunları yaptığı iddia edilenlerin korunmasıyla, Müslüman’a hiç de yakışmayan alışılmadık israf-şatafat görüntüleriyle, ekonomideki kötü gidişle, duyun-u umumiye’yi hatırlatan dış borçlanmayla, kamudaki adaletsiz atamalarla, liyakatsız insanların jet hızıyla yükselmeleriyle, devlet idaresindeki aslında hiç de kötü bir şey olmadığına ninandığım tek başlılığın maalesef özünden saparak tek adamlığa dönüşmesi izlenimleriyle ve de ilintili olarak akraba-partili kayırmacılığı sonucunda devletin bir parti devletine dönüşme sinyalleriyle milletin güveni kaybedildi!..
Sonuçta ne mi oldu?..
Yapılan onca hizmet; otoyollar, köprüler, tüneller, raylı sistemler, camiler, hastaneler, dış politikada Müslüman coğrafyaya açılmalar, Batı’ya karşı dik durma çabaları, aziz vatanımızı FETÖ, PKK ve diğer tüm şer güçlerden korunmasına dair gösterilen büyük azim ve yüksek mücadele gücü, mütedeyyin kesimin bazı hak ve özgürlüklerinin önünün açılması kaybedilen bu güvenin yerini tutamadı!.. Onlarca TV kanalı, radyo, diğer basın yayın ve devletin tüm imkanları kullanılarak yapılan algı çabaları gidişatı tersine çevirmeye, yaydan çıkan oku durdurmaya yetmedi!..
Sonuçta vicdanlar sızladı, cüzdanlar boşaldı, insanların geleceğe dair umutlar azaldı. Kendisi bu halde iken yıllardır neferliğini yaptığı insanların (… AK …) plakalı jeep’leri teravihte bile gönüllere battı… Geleceğin daha iyi olmayacağına dair düşünceler bilinçaltına yerleşti... Her gün yanlı işlerin ve yanlışların yenilerini gördükçe öfke birikimleri oluştu... Bu öfkede, bunu özür dileyerek yazmak durumundayım, kalem namusudur çünkü, ekonomide başarılıdır değildir onu bilemem ama damadını (Sayın Berat Albayrak) önce milletvekili, sonra Enerji Bakanı, sonra da Hazine ve Maliye Bakanı olarak ataması, ekonominin başına getirmesi ve de ülkemizin en büyük sermayesi olan Varlık Fon’unda kendi adına vekil yapması kanımca büyük bir etken!
Hiç kimse bana kızmasın; çıkın sokağa, sorun yüz kişiye. Eğer doksan dokuzu böyle söylemiyorsa, ben bin defa özür diler ve hayatımın son on beş senesinde yaşama amaçlarından biri olarak addettiğim yazarlığı bırakırım. Yalnız bir şartım var; sorarken, yanınızda kalpten geçeni de okuyan birisi de olsun! Zira insanlar düşüncelerini açıkça ifade etmek gücünden (özgürlüğünden!) çok uzak, maalesef.
Bence son kertedeki en önemli etken…
Bütün bunların yanında yine cesaretle söylemek gerekiyor ki etkenlerden pratikteki en önemlisi; Sayın Cumhurbaşkanının, bu muazzam, mukaddes ve muhteşem görevinin yanında Partisinin Genel Başkanlığını da üstlenmiş olması, böylece alınacak bir seçim yenilgisinde doğrudan Cumhurbaşkanı olarak kaybetmiş olma ortamını bizzat kendi eliyle hazırlamış olması ve de parti genel başkanı olarak sanki her ilin belediye başkanı adayı imiş gibi kendini ortaya atmasıdır.
Mesela; İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için, o zamana kadar sadece bir ilçe belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nu kendine eşit rakip olarak görmesi... Yani karşısına bir başbakanı koyması yetmiyormuş gibi bir de Cumhurbaşkanı koyması ve bununla İmamoğlu’nu ancak bu şekilde yenilebilecek kudrette bir rakip olma durumuna yüceltmesi!.. Zaten bu sebeple, olay İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin, bu seçimlerin kazanılması ve ya kaybedilmesi meselesinin çok önüne geçmiştir.
Oysa Irak devlet Başkanı Maliki için “O benim kıratımda değil” gibi bir cümle söylemiş ve kendisini itham eden sözlerine cevap vermemiş, önceki seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun başa baş TV düellosu tekliflerine de benzer şeyler söyleyerek kendini, bence de siyasi olarak yanlış değildi, farklı bir yere konumlandırmıştı!
Hulasa…
Rizelinin bugüne kadar Rize’de yapılmadığı için şikayetçi olduğu Trabzon’a yapılan (kaydırılan!) yatırımlar, her defasında bilmem kaç Bakanın, il ve ilçe başkanının, üst düzey bürokratın Trabzonlulardan seçilmesi, hep dile getirildiği üzere Rize’nin yönetiminin bile Trabzonlulara verilmiş olması (Bu mikro milliyetçi ağırlıklı söylem çok da katıldığım bir şey değil!) 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Trabzonlu seçmenin oylarını, kendilerinden bir aday varken, Rizeli olanın yani Sayın hemşehrimiz R.T.Erdoğan’ın tarafına çekebilecek gibi görünmüyor!.. Asıl bunun bir de Türkiye geneline yansıması var tabi!
Şimdi…
Bütün bunları yazdım diye pek çok iktidar yanlısının bana kızması, bazı beslemelerin, holiganların saldırması ya da istihbarat-güvenlik-adli görevlilerin seher vaktinde kapımı çalması, neticede şu ya da bu şekilde bir takım zararlara uğramam olasılık dışı değil tabi. Ama kamu gücüne sahip arkadaşların ve de özellikle aziz milletimin bilmesini isterim ki bunların hiçbiri yazdığım hakikatlerin mahiyetini değiştirmeyecektir.
Peki! Bu yazının güç sahiplerinden herhangi birine bir faydası olur mu?! Onu bilemem! Hz.Mevlana der ki; “İçinde nuru irfan olmayanlara dışarıdan verilen nasihatın faydası olmaz.” Bu durumda, eğer bir fayda eğilimi olursa, deriz ki “Bu yazıdan biz zarara uğradık ama hiç olmazsa içlerindeki nuru irfanı gördük ve harekete geçirdik!”
Son olarak, meselenin geneline “Hak ve Batıl Savaşı”, “Beka Sorunu” ya da “Batı Projesi” olarak bakılmasını da yeterli, değerli, faydalı ve rasyonel bulmadığımı belirtmek isterim… Ha! Bir de “Yaa, CHP’nin, İmamoğlu’nun, destekçilerinin hiç mi eksiği, yanlışı, kabahati yok? Onlara niye bir şey demiyorsun!” diyenler çıkacaktır. Onlara söyleyeceğim şey; “başkalarının günahları sizi (gönüllerdeki) cennete götürmez” olacak!
Allah, millet ve memleket olarak sonumuzu hayreylesin.
Görelim Mevla neyler neylerse güzel eyler.