İnsanların açık havadan yararlanabileceği, nefes alıp, psikolojisini düzeltebileceği sahilleri, parkları, bahçeleri, çocuk oyun alanlarını kapatıp, salgının dünyada en rahat yayıldığının bilindiği, ispatlandığı alanlardan biri olan AVM'leri açıyoruz, insanları kapalı alanlara tıkıyoruz.
Camileri kapatıp, futbol maçlarını başlatıyor, kuaförleri, berberleri açıyoruz.
İnsanlar kıtlıktan çıkmış gibi marketlere dolup dolup boşalıyor, kimseden ses çıkmıyor.
Sokaklar sanki hiçbir şey olmamış gibi hıncahınç kalabalık, evde canım sıkıldı diyen, duyarsız, sorumsuz, anlayışsız birileri, sanki inadına, kendilerini sokağa atıyor.
Sosyal mesafeyi sosyalleşmeye evirdik, cenaze deyip, taziye deyip, iftar deyip, sahur deyip birbirimize yaklaştıkça yaklaşıyor, sokaklarda el ele, ağız ağıza dolaşıyoruz.
Bilim adamları; ülkeyi yönetenlere de, bizlere de yapmayın, etmeyin, salgın hızla devam ediyor, bitmiş, gitmiş değil, tedbirlere dikkat edin, rehavete kapılmayın, halkın rehavete kapılmasına müsaade etmeyin, salgın dalga dalga büyür diye yalvarıyor ama onları ne yöneticiler, ne halk dinliyor.
Öte taraftan; ülkemiz bu kadar büyük bir sıkıntıyı yaşarken açılmayan tek yer var Milletin Meclisi TBMM kapalı ve milletin sorumluluğunu üstlenmiş, vekâletini almış milletin vekilleri de en sıkıntılı günlerde ortada yoklar, çalışmıyorlar.
Bu işte bir terslik var ama büyüklerimizin mutlaka bir bildiği vardır.
Eminim; bir tek insanın hayatının bile hiçbir para birimi ve miktarı ile karşılığı olmadığını biliyorlardır.
Unutmayınız ki; hastalanma, yoğun bakıma yatma ve ölüm, akşam maç sonucunu bekler gibi beklediğiniz, o her gün verilen sayılar gibi değildir.
Ölüm; ana, baba, evlat, kardeş, eş, dost, can kaybıdır. Bu salgından dolayı meydana gelen ölüm ise; haftalarca süren ıstırabın, acının, nefes alamamanın, yalnızlığın, kendi ölümünün yanı sıra aileni, yakınlarını perişan etmenin pahasına gelen bir ölümdür.