Kendine ait kelimeleri olanların az ama emanet repliklerle hayat tüketenlerin çok olduğu ülkemde, virus mahpusluk günleri tuhaflıklarıyla devam etmekte. Eğleniyorum desem yeridir.
İstanbul Boğazında, açık temiz havada, sahilde dolaşmak yasak. Yasak dediysek bize yasak, boy boy selfi çekip paylaşanlara serbest.
Orda bulaşan virüs, avmlerde, kuaförlerde bulaşmıyor zaten rahat olun !
Ama sinema ve tiyatrolara dikkat edin virüsün buralara karşı özel bir ilgisi var hemencecik bulaşıyor !
O da haklı, coronanın aklını başından aldık zaten.
Nasıl mı?
0-14 yaş Çarşamba dışarı 6 gün içeri,15-20 yaş Cuma hariç içeri...65 yaş üstü içeri Pazar dışarı...15-09 saatleri arası içeri, çocuklar 10-15 saatleri arası dışarı
-hey sana diyorum içeri, zil çaldı...
Pardon kendimi kaybetmişım biran öğretmen olarak okulda olduğumu sandım.
Diğerleri 2 gün içeri 5 gün dışarı, 4 gün içeri 3 gün dışarı, sonra hep beraber bir içeri bir dışarı yaparak virüsü delirtip, "nerden geldim bu ülkeye" dedirtip kaçırdık.
inşallah...
Bu arada;
İçerde miyim ?
Dışarda mıyım ?
Ne diyorduk.
Ben kimim?
***
5 dk sonra...
Eski çağlarda kötü haber getiren habercinin kafasını uçururlarmış.
Siz bakmayın elçiye zeval olmaz diyenlere. Nice elçiler zevalin farklı acılarını tattılar. O sebeble kimse ne elçi olmak istiyor, ne de konforundan vazgeçebiliyor.
Günümüzde bu kuralın kalıtımları farklı mecralarda sürüyor.
Ben yine de düşüncelerini iletmek isterim. Ama öncelikle "Elçi" değilim haa bilesiniz.
Bir öneri getireceğim. “Askıya koydum derdimi, derman arıyorum". Projesi...
Şöyle ki; birilerimiz hep dertli, tasalı. Covid 19’un getirdiği kapalı yaşam disiplini içinde, bir çoğumuz görmek istemediğimiz, ertelediğimiz, ötelediğimiz bu dertlerimizle yüzleşmek zorunda kaldık. O zaman derdimizi askıya asalım, belki derman olacak birileri çözüm olur.
Dertler de çeşit çeşit. Maddi, manevi sınırsız bir içerik taşıyorlar. Kimi parasal, borç harç derdinde, kimisi gönül derdinde.
Kimisi sıkıntılı, kimisi fazla enerjik ve eğlenceli... Ama ilginç bir durum ki, birinin derdinin dermanı bir diğerinde. Herzaman söylediğim gibi ama
"GÖREBİLENDE"
O zaman “askıya ev yemekleri” yapan cafenin sahibi esnafın derdini asalım. Günlerdir kapalı. Siftah yapamamış. Son anda çektiği bir kredi ile ailesini geçindiriyor. Ne olacak cafenin hali?
Yeniden yemek satabilecek mi?
Derdini, selfie çekip, twit atam Ticaret esnaf ..... odası başkanına mı anlatsa?
Olur mu sizce biçare?
Bir diğer dert, askıya çıkmaya çok hevesli.
Adam, işletme kurmuş ve hatırı sayılır işçiyi istihdam ediyor. Kısa çalışma ödeneğine başvurmuş, ama kabul görmemiş. Üretim yapamıyor, sipariş alamıyor, ama işçisinin maaşını ve sigortasını ödüyor. Dert ve tasa büyük. Şimdi bu girişimci ne yapsın?
Derdini, beyaz ve tiril tiril takım elbiseleriyle kısa videolar çekip, “bu günleri atlatacağız” diyen ..
.... Odası Başkanına mı anlatsa?
Örnekleri çok daha fazla arttırabiliriz. Askıya çıkacak çok dert var.
Peki, askıya alınacak dertlere derman olacak yürekler var mı? Var mısınız, derdi olana omuz vermeye?
Seveni sarmaya, sarmalamaya.
Dışımızdaki dertlere yukarıdan bakmamaya...
Empati kurmaya ve yardımcı olmaya...
Var mısınız, dertleri ve dermanları askıda paylaşmaya?
Peşin peşin yazayım ahan da buraya, bugün belki hissedilmiyor.
Çünkü bizler 2-3 aydır yaşanan can pazarından yeni yeni çıkıp kendimize geliyoruz.
Öncelik canımızdı lakin bundan sonra iş, aş ekonomi...
Bunlar gündeme gelmeye başlayacak. Bu virüsün asıl etkisi önümüzde ki aylarda hissedilecek. Hazırlıklı olalım devlet, millet elele üstesinden geliriz yine...
Ama bireylerin de düzelmesi, düzeltilmesi şart mesala şu manzarayı bir değerlendirelim.
Korona günlerine bir başka pencereden bakalım...
Porche ile belediyeden yardım almaya gidenide var. Ferrarili 1100 tl devlet yardımına başvuranıda. Evinin 2 odasını kaçak maske imalat hanesi çevirip, elektrik faturasını askıda faturaya birakanı da var.
Bunun yanında birde;
Buram buram görgüsüzlük, kendini bilmezlik fışkıranlar da var.
Dünya bir krizden başka bir krize savrulurken bazıları, "işlerinin" tıkırında gittiğini gösteren kendi yaşantılarından resimleri paylaşıyorlar. Hem de tüm Türkiye'de sokağa çıkma yasağı olduğu bu günlerde. Ne maske var yüzlerinde ne de yüzleri var gerçekler ile yüzleşmeye...
Bi kısım lahana bunlar. Bindikleri her bir arabanın, sürdükleri her bir yatın, oturdukları her bir katın değeri dudak uçuklatıyor.
Beş para etmez karakteriyle "beş yüz bin milyon baloncuk (pardon para) yutmuş" halleriyle ortalıkta dolaşıyorlar.
Daha düne kadar çıkma lastik alıp kuş serisi doğan görünümlü şahin arabana takıyordun.
Petrol kuyusu mu buldun?
Lahanalar, birbirlerinin kokuşmuşluğunda kendilerini temiz görüp karşılıklı güzellemeler, destek çıkmalar falan yapıyorlar bide !
Ama farkında değilller.
Neyin mi?
Bir hikaye ile buna anlatayım. Gerçi, bir kısmına yazdıklarım hikaye gibi geliyor zaten.
O, okumadan dinlemeden atıp tutanlara gelsin o zaman;
"Atma" fiili yazınca aklıma bakın ne geldi.
Anlayana anlamak isteyene, haliniz tam da bunun gibi bilesiniz...
Yaşlanmaya başlayan dostlar birbirleriyle karşılaşınca destek atışına girişirler:
-Seni iyi gördüm.
-Canım ben de seni.
Bakarsın ki adamın gözlerinin feri kaçmış beti benzi atmış, göbeği boş buğday çuvalı gibi sarkıyor, göğsü hırıldıyor, ayakta zor duruyor...
Ne diyeceksin?
– Seni iyi gördüm.
– Ben de seni…
Bu numara yalnız kişiler arasında geçerli olmakla kalmıyor ki, yaşamın neresine baksanız benzeri oyun sürüyor.
Saygılar