Allah bizlerden cehennem ateşinin ve azabının kendisinden daha çok korkulan, kendisinden daha inandırıcı, daha güçlü bir gerçeklik gibi algılanmasını mı istemektedir, yoksa böyle bir azabı göstererek bizleri, kötülükten uzak tutup, iyiliğe sevk etmek mi istemektedir?
Veya benzeri şekilde; Allah’tan daha çok insanlardan korkulması, lider, hoca, şeyh denilen insanlara bağlanılarak bu kişilerin kendilerinin Allah’tan, söylediklerinin de Allah’ın söylediklerinden daha değerli olması, doğruluğunun tartışılmaması, Allah’ın rızasından çok bu insanların rızasının gözetilmesi Allah’a iman edilmemesinden mi kaynaklanmaktadır, yoksa Allah’ın vaadinden döneceği şüphesi mi kalplere yerleşmiştir?
Bu soruların, özellikle Allah’ın hayatımızın, kalbimizin ve ilişkilerimizin neresinde olması gerektiğinin cevabı tabi ki Kur’an’da, hadislerde ve gerçek İslâm âlimlerinin kitaplarında vardır.
Acı ve gerçektir ki; Allah ile kulları arasına giren, kendilerini kurtarıcı gibi gösteren ilkel, din dışı zihniyet insanların bilgisizliğini, cehaletini ve taassuplarını fırsat bilerek dünya işlerini yürütmekte, insanları kullanmaktadır.
Hâlbuki Allah korkusu; Allah’ı çok sevdiğimiz, saydığımız, her şeyden daha değerli olduğu için, sevgisinden mahrum kalmamak adına tazimle duyulan korkudur.
Bu korku biraz da Allah’ın rızasına erişememe, Allah’ın hoşnut olacağı işleri yapamama endişesi barındırır ki bu tür bir korkunun içinde sevgi, saygı, tazim korkudan ağır basar.
Allah bizlerden iyi insan olmamızı, ilişkilerimizde ahlaklı, dürüst, hak yemeyen, adaletli, hak hukuk tanıyan, insanlarla barış içinde, hiç kimseyi ötekileştirmeden yaşayan, yardımsever, hoşgörülü, cömert olmamızı, cehaletten, yobazlıktan, taassuptan uzak durmamızı istediğine göre bunları yerine getiren bir insanın öncelikle merhameti ve rahmeti sonsuz olan Allah’ın rızasına ulaşamamaktan korkması gerekir.
Birçok insan senden razı değilse, senden korkuyorsa, senin nerede, ne zaman, ne yapacağından emin değilse, sana güvenmiyorsa, yalan söylüyorsan, insanları aldatıyorsan, tehdit ediyorsan, hakaret ediyorsan, hakka hukuka, adalete mugayir davranıyorsan Yunus Emre’nin dediği gibi bu kıldığın namaz değil, bu tuttuğun oruç değil, bu okuduğun Kur’an değildir.
Ve zaten bu yaptığın ne insanlıktır ne de Müslümanlıktır.