İnsani, sosyal, dini, milli, manevi, kültürel, evrensel, geleneksel, kurumsal, demokratik değerler insanların kişisel davranışları, sosyal ilişkileri, toplumsal hareketleri içesinde hayat bulur ve anlam kazanır.
Kurumların, mesleklerin, emeğin, liyakatin, bilimin, eğitimin, kültürün, milli, manevi, insani, geleneksel değerlerin saygınlığını yitirmesi, itibarsızlaş(tırıl)ması sonucu değersizlik, itibarsızlık, saygısızlık, liyakatsizlik, vicdansızlık, şahsiyetsizlik, kimliksizlik, vefasızlık, ahlaksızlık, ölçüsüzlük toplumun hücrelerine kadar işler.
Bu durumda toplumda haksızlık artar, zulüm artar, sömürü artar, kibir artar, ahlaksızlık artar, yalan artar, ikiyüzlülük, güvensizlik artar ve ülke felakete sürüklenir.
Toplumun bütün değerlerini, inanç sistemini, kimliğini yok ettiği için bir tür soykırım olarak değerlendirilmesi gereken değersizleş(tir)me, itibarsızlaş(tır)ma çoğu kez bilinçli olarak toplumun dinamiklerine ustaca konmuş, sırayla patlatılan dinamitler gibidir. Bu operasyon başladığı zaman artık önü alınamaz bir şekilde toplumu yerle bir edene kadar devam eder.
Mesleği, kimliği, konumu ne olursa olsun insan, önce kendisi için, sonra da toplum için bir şeyler yaptığı, çalıştığı, ürettiği ve maddi, manevi bunun karşılığını aldığı sürece kendini değerli hisseder.
Değersizleş(tir)meye, itibarsızlaş(tır)maya maruz kalmış insanlar ise kendilerini işe yaramaz, önemsiz, basit, değersiz hissederler ve belli bir amaca yönelik yaşamadıklarından hiçbir şeyin, hiç kimsenin önemi ve anlamı kalmaz.
Çünkü değersizleştirilen insan, düşünmez, duymaz, hissetmez, sorgulamaz, kendisinin akıbetine uğramış benzerlerinin oluşturduğu sürünün bir parçası haline gelir, sürü nereye giderse o da o yöne gider ve değersizleştirilme soykırımına uğramış diğer sürü üyeleri gibi yapayalnız bir zavallı olarak, başkalarının çıkarları uğruna, kendisine de, çevresine de, ülkesine de olmadık zararlar verir.