Recep Ali AKSOYLU
Köşe Yazarı
Recep Ali AKSOYLU
 

BİTKİLERİNİN RUHUNA DOKUNABİLMEK

Bitkilerin şahitliğine bile başvurulduğunu, onlarında sevinçleri üzüntüleri yaşayan birer canlı olduklarını fevkalade güzel anlatan uzun bir makale okudum. Öncesinde bu konudaki iki farklı deneyimi mime dair  birkaç kelam yazdıktan sonra bu makaleyi ekleyeceğim satırlarımın altına…  Emin olunuz okumaya değecek… Kolaj fotoğrafın altta olanında sağ ve solda iki saksı var; SIKLAMEN ve NANDINA çiçekleri. Arkadaşımın ofisinin açılışında hediye gelmişlerdi, harika görüntüleri vardı. Ama diğer çiçekler zaman içinde serpilip gelişip güzelleştikçe bu ikisi önce pörsüdü, sonra tüm yapraklarını döktü. İki yıl kadar önce o arkadaşımın ofisinde katıldığım toplantı sonrası terasta kahvelerimizi yudumlarken dip tarafta atılmayı bekleyen eşyalar arasında bitkileri kurumaya yüz tutmuş ikide saksı vardı. Saksıların dikkatimi çektiğini gören arkadaşım yanı başımızdaki görevliye, “meymenetsizin çiçekleri de kendisi gibi, atın şu iki saksıyı” deyince ben de “bazı çiçekler bazı ortamları sevmeyebilirmiş, benim arabaya koyun belki ben de canlanırlar, deneyeyim” dedim ve sahiplendim.  Arkadaşım gülümsemekle yetindi. Eve getirdim, düzenli sularını verirken her seferinde adeta fısıldadım konuştum diğerleri gibi onlarla da. Birkaç haftaya geri döneceklerinin sinyalini verdiler, sonra ikisi de coştu, renklendi, iki yıldır mutfağımın balkonunda yerini korumayı sürdürüyorlar. Bitkilerin ruhunun olduğuna dair makaleyi okuyunca benim sıklamen ve nandınam aklıma geldi. Arkadaşım, bu iki çiçeği hediye eden “meymenetsiz” dediği tedarikçisi firmanın sahibinden hiç haz duymazdı, şimdi anlıyorum ki bu duygusunu çiçeklerde algılamış ve pörsümüşlerdi! Demek ki olabiliyormuş! Geleyim ikinci örneğime… Sebze fidanları, yanı domates, biber, patlıcan vs fidanları sezonluktur. Öyle biliriz. Yaza girerken ekersin – dikersin birkaç ay sonra mahsulünü verir ve ömrünü tamamlar. Bir önceki yıl yaz sonu balkonumda ki biber ve domates bitkilerinin köklerini atmaya kıyamadım. Saksılarını kenara çektim, kış boyunca diğer bitkilerden ayırmadan sulamaya, onlara iletişimde olmaya devam ettim.  Bu yaz geldiğimiz nokta, o miadını doldurdu diye bilinen bitkilerimden gün aşırı ortalama 2-3 sivri kıl biber, çeri domates aldım. Sonbahar geldi ama hala dallarında var, Pazar günü salata için 3 tane kopardım. yarına da 2-3 tane daha da devşiririm. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, benim balkondaki biberlerinde ruhları var! Yazıya başlarken okuduğum makaleyi ekleyeceğim demiştim. Vazgeçtim, makaleyi değil de konuyu destekleyen birkaç bilgiyi paylaşmakla da bitkilerin ruhlarının, hislerinin olduğunu pekiştirebileceğimi düşünüyorum. “Bitkisel Hayat”  Bilincini kaybetmiş ve hayati fonksiyonları en aza inmiş koma halindeki hastalar için kullanılan tıbbi bir terim BİTKİSEL HAYAT. Belli ki bitkilerin hiçbir şeye tepki vermeyen varlıklar olduğunu düşünülerek bu terim kullanılmış ama araştırmalar, hiçbir tepki göstermediğini sandığımız bu canlıların, aslında biyolojik olarak bizlere benzediğini gösteriyor. Çağdaş botaniğin babası kabul edilen Cari von Linne 18.yy da bitkilerle insan ve hayvanlar arasındaki temel farkın bitkilerin hareket edememeleri olduğunu iddia etmişti. Ona göre bitkiler hisseder, insan düşüncelerine ve heyecanına uzak mesafelerden bile cevap verirler. Aristo’da bitkilerin ruhları olduğu ama duygularının bulunmadığını ileri sürmüştü.  Bilim insanlarının benzer yorum ve iddialarını çoğaltmaya gerek kalmadan aslında bildiklerimizi anımsattığımda sizde bitkilerin ruhu olduğunu fark edeceksiniz. Mesela hepimiz dokunulduğunda utandığı söylenen ve içe kıvrılan mimoza yapraklarını, aydınlık ortamlarda açılıp karanlıkta kapanan çiçekleri görmüşüzdür. Küstüm otu en hafif bir dokunmada ya da sallantıda yapraklarını kapatır. Bir süs bitkisi olan Maranta kendisi için uygun yere konulmadığı zaman yapraklarını aşağıya doğru sarkıtarak hoşnutsuzluğunu gösterir. Bazı orkide türleri ise üreyebilmek için ihtiyaç duydukları arıların sevdiği kokuları yayarmış. Bazılarının orkidelerinin yıllarca yaşadığını, bazılarının kininde kısa sürede öldüğünü biliriz. Yerini sevmedi vs vs deriz.  Pamuk bitkisinin yaprağının en büyük düşmanı olan tırtıl yapıştığı yaprağı kemirir ve sonuçta tüm gövdenin suyunu emer. Ancak pamuk kemirilmeye başlandığı an havaya bir salgı yayar. Bu salgıya duyarlı olan arı hemen pamuğun üzerindeki tırtılı yok eder. Sarmaşıklarda güzel örnektir. Kendini taşıyamazlar ama tırmanabilecekleri en yakın desteğe doğru sürünerek ilerler. Hareket etmediğini düşündüğümüz, hele görme yeteneğinden mahrum olduğunu bildiğimiz bitkilerin bu becerisi neyle açıklanabilir?  Aslında bunlar düşünüldüğü gibi basit tepkiler değil. Demek ki kendilerine ait bir haberleşme dilleri var; konuşmaları, müziği ve tehlikeli durumları hissediyor, vücutlarını koordine ediyor, onlara kendi dillerince cevap veriyorlar. Bu konuda yapılan bir çok bilimsel araştırma bulgusunun varlığı okuduğum makalede de yer alıyordu. Yarın 4 günlük Antalya seyahati var ve her seyahat öncesi olduğu gibi yazıyı paylaştıktan sonra bir süre hasbihâl edeceğim bitkilerimle.  Terapi de olacak!
Ekleme Tarihi: 19 Kasım 2024 - Salı

BİTKİLERİNİN RUHUNA DOKUNABİLMEK

Bitkilerin şahitliğine bile başvurulduğunu, onlarında sevinçleri üzüntüleri yaşayan birer canlı olduklarını fevkalade güzel anlatan uzun bir makale okudum. Öncesinde bu konudaki iki farklı deneyimi mime dair  birkaç kelam yazdıktan sonra bu makaleyi ekleyeceğim satırlarımın altına… 

Emin olunuz okumaya değecek…

Kolaj fotoğrafın altta olanında sağ ve solda iki saksı var; SIKLAMEN ve NANDINA çiçekleri. Arkadaşımın ofisinin açılışında hediye gelmişlerdi, harika görüntüleri vardı. Ama diğer çiçekler zaman içinde serpilip gelişip güzelleştikçe bu ikisi önce pörsüdü, sonra tüm yapraklarını döktü. İki yıl kadar önce o arkadaşımın ofisinde katıldığım toplantı sonrası terasta kahvelerimizi yudumlarken dip tarafta atılmayı bekleyen eşyalar arasında bitkileri kurumaya yüz tutmuş ikide saksı vardı. Saksıların dikkatimi çektiğini gören arkadaşım yanı başımızdaki görevliye, “meymenetsizin çiçekleri de kendisi gibi, atın şu iki saksıyı” deyince ben de “bazı çiçekler bazı ortamları sevmeyebilirmiş, benim arabaya koyun belki ben de canlanırlar, deneyeyim” dedim ve sahiplendim. 

Arkadaşım gülümsemekle yetindi. Eve getirdim, düzenli sularını verirken her seferinde adeta fısıldadım konuştum diğerleri gibi onlarla da. Birkaç haftaya geri döneceklerinin sinyalini verdiler, sonra ikisi de coştu, renklendi, iki yıldır mutfağımın balkonunda yerini korumayı sürdürüyorlar.

Bitkilerin ruhunun olduğuna dair makaleyi okuyunca benim sıklamen ve nandınam aklıma geldi. Arkadaşım, bu iki çiçeği hediye eden “meymenetsiz” dediği tedarikçisi firmanın sahibinden hiç haz duymazdı, şimdi anlıyorum ki bu duygusunu çiçeklerde algılamış ve pörsümüşlerdi!

Demek ki olabiliyormuş!

Geleyim ikinci örneğime…

Sebze fidanları, yanı domates, biber, patlıcan vs fidanları sezonluktur. Öyle biliriz. Yaza girerken ekersin – dikersin birkaç ay sonra mahsulünü verir ve ömrünü tamamlar. Bir önceki yıl yaz sonu balkonumda ki biber ve domates bitkilerinin köklerini atmaya kıyamadım. Saksılarını kenara çektim, kış boyunca diğer bitkilerden ayırmadan sulamaya, onlara iletişimde olmaya devam ettim. 

Bu yaz geldiğimiz nokta, o miadını doldurdu diye bilinen bitkilerimden gün aşırı ortalama 2-3 sivri kıl biber, çeri domates aldım. Sonbahar geldi ama hala dallarında var, Pazar günü salata için 3 tane kopardım. yarına da 2-3 tane daha da devşiririm.
Şimdi daha iyi anlıyorum ki, benim balkondaki biberlerinde ruhları var!

Yazıya başlarken okuduğum makaleyi ekleyeceğim demiştim. Vazgeçtim, makaleyi değil de konuyu destekleyen birkaç bilgiyi paylaşmakla da bitkilerin ruhlarının, hislerinin olduğunu pekiştirebileceğimi düşünüyorum.
“Bitkisel Hayat” 

Bilincini kaybetmiş ve hayati fonksiyonları en aza inmiş koma halindeki hastalar için kullanılan tıbbi bir terim BİTKİSEL HAYAT. Belli ki bitkilerin hiçbir şeye tepki vermeyen varlıklar olduğunu düşünülerek bu terim kullanılmış ama araştırmalar, hiçbir tepki göstermediğini sandığımız bu canlıların, aslında biyolojik olarak bizlere benzediğini gösteriyor.

Çağdaş botaniğin babası kabul edilen Cari von Linne 18.yy da bitkilerle insan ve hayvanlar arasındaki temel farkın bitkilerin hareket edememeleri olduğunu iddia etmişti. Ona göre bitkiler hisseder, insan düşüncelerine ve heyecanına uzak mesafelerden bile cevap verirler. Aristo’da bitkilerin ruhları olduğu ama duygularının bulunmadığını ileri sürmüştü. 

Bilim insanlarının benzer yorum ve iddialarını çoğaltmaya gerek kalmadan aslında bildiklerimizi anımsattığımda sizde bitkilerin ruhu olduğunu fark edeceksiniz.

Mesela hepimiz dokunulduğunda utandığı söylenen ve içe kıvrılan mimoza yapraklarını, aydınlık ortamlarda açılıp karanlıkta kapanan çiçekleri görmüşüzdür. Küstüm otu en hafif bir dokunmada ya da sallantıda yapraklarını kapatır. Bir süs bitkisi olan Maranta kendisi için uygun yere konulmadığı zaman yapraklarını aşağıya doğru sarkıtarak hoşnutsuzluğunu gösterir. Bazı orkide türleri ise üreyebilmek için ihtiyaç duydukları arıların sevdiği kokuları yayarmış. Bazılarının orkidelerinin yıllarca yaşadığını, bazılarının kininde kısa sürede öldüğünü biliriz. Yerini sevmedi vs vs deriz. 

Pamuk bitkisinin yaprağının en büyük düşmanı olan tırtıl yapıştığı yaprağı kemirir ve sonuçta tüm gövdenin suyunu emer. Ancak pamuk kemirilmeye başlandığı an havaya bir salgı yayar. Bu salgıya duyarlı olan arı hemen pamuğun üzerindeki tırtılı yok eder. Sarmaşıklarda güzel örnektir. Kendini taşıyamazlar ama tırmanabilecekleri en yakın desteğe doğru sürünerek ilerler.

Hareket etmediğini düşündüğümüz, hele görme yeteneğinden mahrum olduğunu bildiğimiz bitkilerin bu becerisi neyle açıklanabilir? 

Aslında bunlar düşünüldüğü gibi basit tepkiler değil. Demek ki kendilerine ait bir haberleşme dilleri var; konuşmaları, müziği ve tehlikeli durumları hissediyor, vücutlarını koordine ediyor, onlara kendi dillerince cevap veriyorlar. Bu konuda yapılan bir çok bilimsel araştırma bulgusunun varlığı okuduğum makalede de yer alıyordu.

Yarın 4 günlük Antalya seyahati var ve her seyahat öncesi olduğu gibi yazıyı paylaştıktan sonra bir süre hasbihâl edeceğim bitkilerimle. 

Terapi de olacak!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi