1932 doğumlu Ahmet amca İstanbul dan gelenlerin görünüşüne ve haline heves ederek İstanbul a gitmeyi düşünür 10 yaşındayken 1942 yılında annesinin 2,5 liraya sattığı ineğin parasını gizlice alıp köyden kendi başına çıkarak kazaya doğru İstanbul’a yola koyulur. Daha önce ne Rize’ye ne kasabaya gitmişliği yoktur.
Yürüyerek Rize ye doğru yola koyulur, ilçeyi 15 km geçer ve yolda bir kamyona el atar, kamyon bunu kasasına alır.
Ahmet amca ilk defa taşıta binmiştir. Kamyon kasasına çıkışı ilktir ve tek başına hayata tırmanmanın ilk başlangıcı ve adımıdır. Araba giderken ‘‘bana uçuyorum gibi geldi’ diye anlatıyor, hoşuna gitmişti ancak dönüşlerde savrulup yanlara vurmaya başladı, rüzgar da gözlerini yaşartıyordu, bunun için yere oturup bir yere dayanma ya da kenar kasaya iyi ve sağlam tutunmaya çalışıyordu. Hayata İLK TUTUNMA BURADA zorlu ve yalnız yolculukta BAŞLADI. Kendi kendine, şartlara ihtiyaca göre ve de en önemlisi yaşayarak. Ahmet amca resmen yüzme bilmeden denize atlamıştı.
Rize ye varınca İstanbul a kalkan vapuru sordu ve gösterdiler. Liman olmadığı için deniz içinde duran bir vapur ve yolcular kayıklarla ona taşınıyordu. ‘Bende bindim ve gemiye ulaştım. Bilet almamıştı ve kontrol yapan memurlar gelip kiminlesin? baban nerde? Ve bilet sorduğunda ‘’biletim yok, param yok’’ dedi. Başka biri başka biri geldi ama değişen bir şey yok. Sonunda Ahmet amcayı kaptana çıkardılar kaptan konuştu. Ve kaptan biraz konuştuktan sonra Ahmet amcanın gerçekten yalnız başına olduğu ailesinden habersiz gittiği ve parası olmadığı anlaşıldı. Yemek yedirdiler ve kaptan buna 10 lira da para topladı.
Kimsesiz kuşa Allah yuva yapmaya başlamıştı.
Gemide bulunan akrabası Davut u çağırdı ve Ahmet’i ona teslim etti. ‘’Bu çocuk kendi başına İstanbul a gidiyor, bunu evine al, sahip çık ben 1 hafta sonra Rize ye dönerken geri götüreyim ‘’dedi. Ama Ahmet bu geriye götürme işini hiç benimsemedi. Davut beyin evine misafir oldu, banyosunu yaptırdı, yedirdi, elbise aldı. Ahmet Tophane denen bu semti tanımaya keşfetmeye başladı. Deniz kenarına indi orda balık tutup bir şeyler satan bir adamla tanıştı konuştu. Bu kişi İstanbul un kabadayısı Uzun Ömer idi. Ona yardım etmeye başladı ve şehre açılmaya başladı. Saray burnundan kendisi de balık tutmaya başladı, ipe bağladığı basit bir kancayı denize atıyor ve palamut tutuyordu. Bu balıkları kiremitte pişirirsen 2 katı fiyatına satabiliyordu ve iyi bir para. Bir hafta sonra kaptan bunu almaya geldiğinde ev sahibi Davut bey;‘’ bunu götürme, göndermiyorum, bu becerikli akıllı birine benziyor, buralarda öğrensin çalışsın tutunsun dedi ve kaptanda kabul etti. Ahmet buna çok ama çok sevinmişti.
Bu arada köyde ne oluyor, hiçbir şeyden habersiz olan annesi ne yapıyor derseniz, aylar sonra gidenlerle İstanbul da olduğu haberi ulaştı o kadar.
Aslında köylüleri Üsküdar duvar dibi denen kahvehanede oturuyor ve kalıyordu, ancak orası Ahmet amcayı pek açmamıştı. Doğru dürüst iş yok, inşaat yok, Ömerli de taş ocakları var bazıları orada ayda 5-10 gün ya da daha fazla çalışabiliyordu, bazıları da inşaat tamirat işi buluyordu. Ahmet daha serbest ve bağımsız, kendini açabilecek tarzda işlere yöneliyordu. Böyle olunca büyük kentte yabancı tanıdıkları oluyordu, kimi arkadaş kimi iş veren iş ortağı vb. Oysa hem şehri grubu içinde kalanlar belki biraz koruma içinde birazda yardımlaşma içinde ama Ahmet in yolu çok daha gelecek vadeden ve zorlu riskli zor bir yoldu.
Bu yaşta köyden İstanbul a seni getiren neydi? Sorusuna verdiği yanıt şu; İstanbul dan gelenler elbiseler giyiyor, para sahibi oluyor’’ cevabıydı. Ama para sahibi nasıl oluyorlardı daha onu bile bilmiyordu. İstanbul da para var bunu anlamıştı. Çok büyük cesaret ve önemli bir karar, bir nevi kendiliğinden denize atlamak gibi.
Daha sonra yine büyük kabadayı Oflu Hasan’ı tanıdı, onunla ilişkiler kurdu ve çalıştı. Kendisini bir otele yerleştirdi. Yer hasırında yatıyordu.
Karakolda bir komiser tanımıştı ve karakolluk işi olanlar Ahmet amcaya geliyordu, hatta gece gelip yataktan kaldırıyorlardı. Bu işten para almaya başladı. Aldığı parayı da iş yaptırdığı kişilerle paylaşıyordu.
Bir gün bankadan çektiği 700 tl yi TAŞ MERDİVENLİ BİR YOKUŞTAN ÇIKARKEN 3-4 KİŞİ ÇEVRESİNE TELAŞLA BİR KOŞTURDU VE baktı ki parasını hırsızlara kaptırdı. Hemen gidip o komiseri buldu, o da o cıvar da hırsızlık yapanları çağırdı sordu onarda o saatte burada Tophane grubunun adamları vardı dediler. Ahmet onların başındaki kişiyi öğrendi ve ona gitti. O kişide dinledikten sonra ‘’ akşamleyin ben konuşup bakayım yarın tekrar görüşelim’’ dedi. Ertesi gün gittiğinde o ekip başı 700 tl yi 20 tl lik olarak aynı şekilde geri verdi. Yaş 14, yer milyonluk İstanbul. 700 tl para kazanıyorsun, bunu çaldırıp geriye alıyorsun. Bugün 13 yaşında olanlar bakkala gidiyor mu?
2 sene gurbette kaldıktan sonra köyüne döndü, ineğin parasını geri verdi ve birkaç ay kalıp tekrar İstanbul a çalışmaya gitti ve askerlik çağına kadar çalıştı. Annesine para gönderdi. Sonra kendi kazandığı harçlıkla askere gitti ve bitirip geldi. İstanbul da biraz daha çalışıp Almanya’ya gitti, bundan sonrası çok sıradışı değil ve 1999 da emekli olup İstanbul a döndü.
Bu gün çok korumacı ve aşırı kontrol ve ilgi ile çocuk büyüten anne babalar ve çocukları için Ahmet amca da çok önemli ve ibretlik dersler yok mu?