Aslında her yaz sebze ve meyvede ucuzluk olması beklenir. Hava şartları çok uygun olmasa da. Bu yıl her nedense – Acaba ihracat mı?- bu durum pek gerçekleşmedi. Belki üretim bölgelerinde daha ucuzdur ama başta İstanbul, kentlerimiz pazarlarında bile sebzede 50, meyvede 100 liradan aşağı mal bulmak mümkün değil. Enflasyon girdabı gelirleri de alıp götürünce, tüketiciler neredeyse tane işi meyve ve sebze almaya başladılar.
Bir yandan da para etmediği için dalında kalıp çürüyen meyveleri ya da maliyetinin altında fiyat verildiği için satılamayıp, tarlada çürümeye terk edilen ürünleri görünce kahroluyoruz.
Evet, Adana veya Mersin’den İstanbul’a mazot yakarak mal götürmek çok pahalı olsa da, Pazar veya marketlerdeki dudak uçuklatan fiyatları açıklamakta tam yeterli değil. Tarladan, bahçeden yok pahasına satın alınan ürünler bilmem kaç el değiştirerek tüketicinin önüne gelince fiyatı katlandıkça katlanıyor.
Bu arada üreticilerin pazarlara doğrudan mal götürmesi o kadar zor ki. Çünkü bu organizasyon ister, finansman ister, ucuz ulaşım yolları ister. Hatta hal kanununa göre üretici oralara direkt ürün götüremiyor galiba? Böyle olunca da tüccardan kabzımala, marketçiye kadar birkaç el değiştiriyor. Tabii günün sonunda bütün yük tüketicinin sırtına biniyor. Halbuki demiryolu olan üretim bölgelerinden soğuk hava tertibatlı vagonlarla gelecek ürünler çok daha uygun maliyetli olabilirdi. Maalesef TCDD’nin böyle bir uygulaması yok. Olacağına dair bir işaret de yok. Her şey mazotçu Muzo ile kamyoncu Hüso’nun insafına kalmış durumda.
Düzensiz Göç Başka bir Şekilde Devam ediyor
İstanbul’da yaşayıp da metro hatlarını veya Marmaray’ı kullanmayan yoktur. Günün her saatinde vızır vızır çalışan bu hatlar, her gün milyonlarca yolcu taşıyor. Son aylarda bu hatlarda seyahat edenler görmüştür. Kompartımanların neredeyse yarısı göçmen. Üstelik bir çoğunun yanında çifter çifter bavullar var. Bunların turist olarak gelmediği her hallerinden belli olduğuna göre, nüfusu 20 milyona ulaşan metropola yerleşmeye geldiklerini söylemek için müneccim olmak gerekmiyor.
Günün birinde Avrupa’ya kapağı atarım, olmazsa İstanbul’a kalırım diyen yüzbinler akın akın geliyorlar. Türkiye hiçbir ülkeye vize uygulamadığına göre rahatça ülkeye giren bu kalabalıklar, büyük sorunlar çıkarmaya aday görünüyor. İBB başkanının söylemiyle 2.5 milyon göçmen olan İstanbul’un durumu gittikçe ağırlaşıyor. Sokaktaki her 7-8 kişiden biri göçmen. Hiçbir vasfı olmayan tüketici kalabalıklar. Hem konut sorununu raydan çıkarırken hem de zaten milyonlarca işsiz olan ülkede durumu daha da vahim hale getiriyorlar.
Evet, yeni göçmenler sınırlarda yorulmuyor artık. Direkt havadan yağıyorlar.
Euro24 ve Türkiye
Haziran 14 ‘ten beri devam eden Euro 24 Avrupa Futbol Şampiyonası tam görsel bir futbol şöleni. Buna karşılık en iyi takımlar olarak göze çarpan Almanya, Portekiz, İspanya gibi takımlar bile, geçen şampiyonada tozu dumana katan İtalya ayarında değil. Bu arada İtalya hepten berbat. En iyi üçüncülerle paçayı kurtarabilecek gibi. Fransa bile o eski görkemli futbolundan uzak. Ancak gene de kupayı bunlardan biri veya Hollanda - İngiltere alacak.
Türkiye’nin durumu ortada. Gürcistan’ı bile şansının yardımıyla yenebilen milli takım, favorilerden Portekiz önünde bozguna uğradı. Kalite olarak Portekiz’den bir hayli aşağıda olan oyuncularımız, iki as Arda ve Kenan külübede bekletilince farkı yediler. Kader maçımız Çekya karşılaşmasında da bu tükenmişlik devam ederse en kötü üçüncülerden biri olur ve erken eve döneriz.
Beklentimiz Arda’nın “Yorgun morgun” denmeden oynatılması ve Kenan’ın sırf bu maç için son takadına kadar motive edilmesi.