Belki Alper Gezeravcı herkese bildik geldi ama ikincisini bilen çıkmaz sanıyorum.
Hepimizin yakından takip ettiği gibi Alper Albay, Space Dragon uzay roketiyle orijinal adı ISS olan Uluslar arası Uzay İstasyonu’na 15-20 günlük bir uzay seyahatine çıktı. Bu seyahat sadece uzayı ve istasyonu gezip görmek amacıyla yapılmamıştı. Yani ilk Türkiyeli Türk astronotu ( Orta Asya ve Azerbaycan kökenli birkaç Türk Kozmonot, Rus Uzay araçlarıyla daha önce uzaya gitmişti) oraya bir uzay turisti olarak değil, bir dizi orijinal araştırma yapmak için gitmiş bulunuyor.
13 ana başlıkta toplanan bu araştırmalar “Uyna, Miyeloid, Crispir-Gem, Miyoka, G-Metal “ gibi isimler taşıyor. Sözgelimi, Miyoka deneyinin amacı, “Ağırlıksız ortam şartlarında mikro yer çekiminin kurşunsuz lehimleme sürecine etkisinin belirlenerek uydular ve diğer uzay araçları için dayanıklılık araştırması” yapılmasıdır. Bu proje bizzat Tübitak tarafından hazırlanıp astronotumuza verilmiş.
İniş yeri için planlanan Florida sahillerindeki kötü hava şartları nedeniyle iki defa ertelenen geri dönüşün, yarın gerçekleşmesi bekleniyor. Yani uzay aracı çoktan yola çıktı ve yarın gezegenimizin atmosferine dalıp, bir meteor gibi alevler içinde kalarak denize iniş yapacak.
Bu denli önemli uzay misyonunun değerini kavrayamayanlar bunun için harcanan 55 milyon dolara takmışlar. Boğazda lüks bir dairenin 25-30 milyon dolarlara satıldığı günümüzde muazzam bir para doğrusu!
Ancak ülkemiz için olmazsa olmaz milli uzay programını gereksiz yere yapılan harcamalar olarak gören ve hatta bu paraların emeklilere verilmesini savunan bir yığın insan var. ( Gerçekte % 130’lara varan enflasyonda ne işe yarayacaksa)
Oysa her şeyin bir başlangıcı vardır. Başkalarının roketiyle bile olsa uzay tecrübesi kazanacak birkaç astronotumuzun olması, gerçekten bilime katkı yapacak deneylerin yapılması bir sıftah olarak çok önemlidir.
Ne zamandır Türkiye, uzayda yer alacak ülkeler arasına girebilmek için henüz “emekleme çağı” denebilecek bazı adımlar atıyor. Uzay teknolojisinin çok zor ve karmaşık bir alan olduğunu ve bu alanda derinleşmenin uzun yıllar alacağını kabul etmek zorundayız. Üstelik bu alan ülkenin topyekün bilim ve teknoloji düzeyiyle yakından ilgili olup, birbiriyle uyumlu ve entegre olmuş bir çalışmayı gerektirir. Ancak ondan sonra kendi uzay aracınızı yapabilir ve onunla uzaya gidebilirsiniz.
Ha, yakın bir gelecekte uzay taşımacılığının uluslararası nakliyat gibi ticarileşeceği, bu nedenle yüksek kaynaklar ayırmanın anlamsızlığı ileri sürülebilir ama iş ulusal güvenliğe gelince, bu işe hakim olan ülkelerin kimseye zırnık koklatmayacağı bilinmelidir. Mesela ABD, aslında Martin Lockheed gibi özel bir şirket tarafından üretilen F 16 uçaklarını bize satmaya binbir nazla nasıl razı olmuşsa…
Öte yandan, hiç kimse sizin uzay aracınızı ISS’ye yaklaştırmaz. Bu kenetlenme için çok yüksek güvenlik, üstün bir teknoloji ve yüksek bir tecrübe istendiğinden ancak ABD ve Rus Soyuz araçlarıyla oraya gidebilirsiniz. Yani neden “55 milyon dolar ödeyeceğimize kendi yapacağımız uzay aracıyla oraya gitmedik?” diyenler ofsayta düşmüş oluyor!
Her halde bundan sonra yapılacak iş, en az 2 astronotumuzun daha uzaya gönderilmesi ve böylece kazanılacak çekirdek uzay adamı kadrosuyla, yakın bir gelecekte kendi fırlatma üssümüzü kurarak, kendi uzay aracımızla oralara gidebilmektir. Belki ISS’ye yaklaştırmasalar bile dünya çevresinde birkaç tur atar ve hatta Ay’a kadar mürettebatlı uzay yolculuğunu başarmış oluruz. Bir “Türk Artemis Projesi” neden olmasın?
Bunu başarabildiğimiz zaman da gerisi gelecek ve belki gezegenlerarası yolculuklar da yapabileceğiz.
İşte bu son merhalenin ardından da sıra bu satırların yazarının ilk bilim kurgu romanı “ Ganimid Savaşçıları Uzay 2073’e “ sıra gelecektir.