Uzun süredir dünyada bir alarm durumu var. Küresel ısınmanın ( Global warming) tetiklediği dev bir iklim kaosu, dünyanın her yerinde görülmeye başlandı. Kimi ülkeler aşırı ısıdan kavrulur, günlük sıcaklıklarda asırlık rekorlar yaşanırken, kimi ülkeler de her tarafı silip süpüren sellerle boğuşuyor. Genelde Atlantik ve Pasifik havzasında ortalığı darma duman eden kasırgalarla denizler karalara hücüm ediyor, hızı 200 km.yi geçen fırtınalar, kamyonları metrelerce yukarı savuran hortumlar yakıp yıkıp geçiyor. Dünya eskiden bu kadar netameli bir yer değildi. Evet, hava olayları, seller vb.her zaman olurdu ama böylesine tahripkâr değil.
Herşey başta ABD, Avrupa, Rusya olmak üzere gelişmiş ülkelerin daha da büyüme hırsı; Çin, Hindistan, Brezilya gibi kıta büyüklüğünde topraklara sahip büyük ülkelerin de yukardakilere yetişme histerisiyle başladı. Böylesine dramatik bir gelişme sağlayabilmek için en önemli faktör enerjiydi ve bu alanda dev yatırımlar yapılmaya başlandı. Doğal olarak “Yenilenebilir enerjiler” henüz emekleme aşamasında olduğu için herkes fosil kaynaklara ( Kömür, petrol, doğal gaz) vurdu. Çernobil ve Fukuşima Facialarından sonra nükleer santrallere olan ilgi azalması da fosil kaynakların işine yaradı.
Öte yandan Çindekiler başta olmak üzere havaya, suya ve toprağa emisyon yayan sanayi dallarında meydana gelen devasa büyüme, kitle tüketimi ve bunun doğal sonucu oluşan muazzam ölçüdeki katı ve sıvı atıklar cabası oldu. Bu arada sayıları bir milyara doğru giden fosil yakıtlı otoları da ilave etmek gerekir.
Neticede havaya salınan yüz milyonlarca ton partiküllerden oluşan sera gazı etkisi, küçülen ve kaybolan ozon tabakası, devasa ölçüdeki atıklarla toprak ve denizlerde kirlenmedik yer kalmadı. Bugün Pasifiğin ortasında bile avlanan balıkların karnında mikroplastik izleri bulunuyor.
Tüm bunların sonucunda en önemli gelişme, küresel ısınmanın 1950’lerden bu yana 1.5 derece artmasıydı. İlk bakışta önemsiz bir oran gibi görülebilir ama atmosfer ısısındaki 1.5 derecelik bir artış iklimde köklü ve anormal değişmelere yol açtı. Kutuplarda büyük parçalı buzul erimeleri, yazının başında belirttiğimiz ürkütücü hava anormalileri görünmeye başladı. Kuraklık görülmemiş ölçüde arttı ve buna bağlı olarak gıda üretimi düştü. Gıda fiyatları tüm dünyada artmaya başladı. Gıda milliyetçiliği denen olgu peyda oldu.
Özellikle Türkiye gibi gıda açısından kendine yetemeyen ve üstüne üstlük şiddetli bir ekonomik krizle boğuşan ülkelerde gıda fiyatları ulaşılmaz seviyelere çıktı. Nitekim 2 yıl öncesine göre tüm gıda maddeleri yüzde 200 ve hatta yüzde 300 daha pahalı. Gelir artışları buna ayak uyduramayınca dengesiz beslenmeden açlığa kadar gidebilecek bir sürece girildi.
Üstelik çok sayıda ülkenin küresel ısınma ve karbon ayak izi konusunda ayak diremesi ve hatta karşı çıkması nedeniyle 2050’lere kadar 1.5 derecelik ikinci bir artış bizi bekliyor. İklim bilimciler bunun sonuçlarını şimdiden kestiremiyorlar bile.
Yani çocuklarımız ve torunlarımızı hiç de iyi bir glecek beklemiyor.