Genelde üç büyük il ( İstanbul, Ankara, İzmir) dışında kurulmuş üniversitelerin genel adıdır. Gerçi uzun seneler boyunca başarılı bir akademik mazisi olan başta Eskişehir Anadolu Üniversitesi olmak üzere, Antalya Akdeniz, Bursa Uludağ, Erzurum Atatürk, Adana Çukurova, Trabzon KTÜ, Edirne Trakya Üniversitesi gibi başarılı devlet üniversitelerimiz var olsa da, Hakkâri’den Kırklareli’ne kadar bütün yurt sathına dağılmış yüze yakın üniversite taşra üniversitesidir.
Özellikle son 20 yılda tesis edilmiş, bina ve tesisleri göz dolduran ancak akademik düzeyleri oldukça düşük, Dünya 1000 sıralamasına bile girebilmekten çok çok uzakta, akademik kadrosu eksik, mezunları genelde iş bulamayan üniversiteler ülkemiz milli eğitimi için bir yaradırlar. Öte yandan genelde üç büyük ilimizde kurulan, birçoğu apartmandan bozma kampüslere sahip bazı vakıf üniversitelerini de aynı kategoriye sokabiliriz.
Bu üniversitelerin hemen hepsi siyasi değerlendirmelerle veya yerel siyasetçilerin baskısıyla açılmıştır. Yüksek öğrenim yapmak isteyen gençlerin yerinden yurdundan ayrılmadan tahsil görebilmesi elbette çok iyidir. En azından yurt sorunları olmaz. Üniversite hayatımda evden uzakta, birçok zorluk yaşamış birisi olarak bunu rahatlıkla savunabilirim. Ancak yeterli akademik kadrolar yetiştirmeden, özellikle tıp ve mühendislik eğitimi için olmazsa olmaz tesis ve laboratuarları açmadan “Ben yaptım oldu” mantığıyla kurulan üniversiteler sadece hüsran getirmiştir.
Gerçekten de günümüzde düşük akademik başarı, bilim üretmede yetersizlik, Dünya 1000 sıralamasına bile girememek, mezunlarının iş bulamaması, yöneticilerinin dost akrabaya torpil yapması gibi olumsuz sonuçlarla gündeme gelmekte, yuttukları milyarlarca lirayla israf ekonomisinin birer enstrümanı olmaktadırlar.
Bu durumun düzeltilebilmesi ve taşra üniversitelerinin (çoğu vakıf üniversiteleri dahil) bilim ve teknoloji üretebilmesi, dünya klasifikasyonuna girebilmesi için sayısız öneriler yapılıyor. Köşemizin dar çerçevesi içinde bunları tek tek anlatamayız. Ancak şu altı konu çözümlenirse taşra üniversitelerinin makus talihi değişebilecektir:
-Üniversitelere kesinlikle siyaset sokulmayacaktır. Rektör ve dekanlari siyasetçiler değil üniversitelerin kendisi seçecektir.
-Akademik kadrolarda liyakat en önemli kriter olacaktır. Akademik kadroları rektörler değil ÖSYM benzeri tarafsız bir kurum seçip kadrolara yerleştirecektir. Başta ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya olmak üzere yurt dışında elit üniversitelerden kariyeri olmak en önemli seçim kriteri olacaktır. Mesela bilgisayar mühendisliğine öğretim üyesi alınacaksa bir numaralı aday Stanford mezunu olmaktır.
-Lise gibi bir müdür bir mühür mantığıyla üniversite açmak maharet değildir. Yüksek öğrenimin gerektirdiği akademik kadro, tesis ve laboratuarları olmayanlara açılış izni verilmeyecektir.
-Akademisyenlerin yükselmesinde temel kriter uluslararası atıf alan eser vermek olmalıdır.
-Dünya sıralamasında ilk 100’e girmek temel hedef olmalı ve hatta belli bir süre sonunda ilk bine giremeyen üniversitelerin yeni öğrenci almasına izin verilmemelidir.
-Akademik kadrolara dünya standartlarında araştırma bütçesi ve akademik kadrolara aynı ölçüde maaş verilmelidir.
Ne yazık ki diplerde sürünen üniversite gerçeğimiz için acilen bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile.