Değerli eski TBMM başkanımız Sayın İsmail Kahraman, yeni ihdas edilen Rize’nin Fethi törenlerinde (Eskiden yoğidi bu rivayet yeni çıktı) “Şehirlerin kurtuluş törenlerine karşı olduğunu”, bu meyanda başta İstanbul ve İzmir’in kurtuluşu değil fethinin kutlanması gerektiğini belirterek, “Rize’nin tek bir kurşun atılmadan Rusların çekilmesi üzerine kurtulmuş olduğunu” ihsas etmiştir. Bu görüşlere katılan kaç kişi vardır bilmiyorum ama pek fazla tutmadığı yapılan zorlama törende belli oldu.
Bir defa, eğer bir fetih kutlanacaksa “Trabzon’un fethi” kutlanır. Çünkü Fatih o zamanlar ufacık bir balıkçı kasabası olan Rize’yi değil, Pontus Rum İmparatorluğu’nun merkezi Trabzon’u kuşatıp fethetmiştir. Küçük kasaba Rize de merkezin fethi üzerine kendiliğinden Osmanlı topraklarına katılmış oldu. Belki de tek bir top atışı yapılmadan! Mesela İstanbul’un fethi kutlanırken Silivri’nin veya Çatalca’nın fethi de ayrı ayrı kutlanır mı? Bizans’ın merkezi Konstantinopol düşünce hem Silivri, hem de Çatalca Osmanlı topraklarına kendiliğinden katılmıştı zaten…
Buna rağmen sayın Kahraman, herhalde şahsını unutturmamak için böyle bir lüzümsüz çıkış yaparak, zorlama bir kutlama töreni yapmak istemişse de, gelen duyumlara göre, kendi partisinden de pek katılan olmamış. Özellikle Trabzonluları - haklı olarak - epeyce kızdırdığını da ekleyelim.
Öte yandan Rize’nin kurtuluşu uğrunda tek bir kurşun atılmadığını, Rize’nin Rusların çekip gitmesi üzerine kurtulmuş olduğunu, yani bu kurtuluş için hiçbir bedel ödenmediğini ifade etmiştir. Bu sözler başlı başına, Hopa’dan Of Derelerine, Trabzon’dan Giresun’a kadar bu cennet toprakları çok çok üstün durumdaki düşmana kaptırmamak için yapılan direniş savaşlarında şehid olanları derinden incitmiştir. Bu konuda epey araştırmalar yaptıktan sonra kaleme almış olduğum “2 Mart” adlı öykümde, bu “Gerçek Kahramanları” ölümsüzleştirmek istemiştim. Daha sonra bu öykü “Güzel Aylar Zamanı- Yeşil Mavi Hikâyeler” isimli öykü kitabımda yer aldı. Sayın Kahraman bu konuşmasını hazırlamadan önce, söz konusu dönemi anlatan kitaplara şöyle bir baktı mı bilmiyorum ama benim kitabımı tenezzzül edip de okusaydı, bu talihsiz ifadelerin ağzından çıkmayacağına eminim.
Yabancılar olmayan kahramanlarını edebiyat, medya ve sinema sektörü ağlarıyla dünyaya tanıtmak için çırpınırken biz kendi “Gerçek kahramanlarımızı” işte böyle yok ediyoruz.