Mustafa Semih  ARICI
Köşe Yazarı
Mustafa Semih ARICI
 

HÂVİYEDENDÖNÜŞ III

Çıkan kısmın özeti: Mersin Akkuyu’da kurulu Nükleer Enerji Santrali’nin beyni durumdaki kontrol odasında çalışan Türk uzmanlar, Rusların günü birlik Antalya’ya tüymeleri üzerine devasa bir sorumlulukla başbaşa kalmışlardır. Ruslar gelene kadar işi kazasız belasız götürmeyi düşünen Türk uzmanların korktuğu bağına gelir. Reaktöre soğutma suyu sağlayan pompalarda aniden bir arıza meydana gelir ve çok geçmeden reaktör ısısı hızla yükselmeye başlar. Arızalı pompalar tamir edilmeye çalışılırken Türk uzmanlar da can havliyle, yuvasından fırlamaya hazırlanan bir canavarı denetim almaya çalışır… * * * Ne Yuşkov, ne de Sergei Alexiyeviç Vasilyev’in telefonları cevap vermişti. Uzun uzun çalmışlar ancak bir türlü güneş yanığı yüzleri cep telefonu ekranında gözükmemişti.  - Denizde olmalılar, diye mırıldandı Tolga, telefonu arkadaşına verirken.  - Tufan sen aramaya devam et, dedi.  - Hasan sen benimle gel. Reaktörleri kapama prosedürünü uygulayacağız.  Akkuyu’da mevcut dört ünitenin reaktörünün kapatılması bir düğmeye basmakla olacak bir şey değildi. Belli bir sürecin uygulanması, bazı aşamalardan geçilmesi gerekiyordu. En önemlisi de bunun için zamana ihtiyaç vardı. Ancak durmadan yükselen reaktör sıcaklığı çok fazla bir zamanın kalmadığını gösteriyordu.  Bu sırada Antalya’daki lüks tesislerden birinin plajında güneşlenmekte olan  Vasilev, evini aramak için otele doğru yürüdü. Dün akşam Antalya’ya gideceğini söyleyince eşiyle birbirine girmişlerdi. Kadın haklı olarak “ Hep yalnız gitmesi ve kendisini de yanında götürmemesinden” şikayet etmişti. Otelde onun için üç günlük bir rezervasyon yaptırmıştı. Bir an önce müjdeyi vermeliydi. Telefonu eline alınca Akkuyu’dan defalarca aranmış olduğunu fark etti. “Bu Türkler de biz olmadan parmaklarını kıpırdatamaz” diye söylendi. Ancak tam bu anda telefon çalınca sıkıntıyla “Alo” dedi. Arayan Tolga’nın görevlendirdiği nükleer mühendis Tufan’dı.  - Evet Tufan, dedi bezgin bir sesle.  - Ne var ne yok orada?  Tufan heyecanlı bir sesle olup biteni anlatınca Vasilev tuhaf bir titreme nöbetine girmişti. Gözleri adeta yuvalarından fırlamış gibiydi. Telefonu yanına alarak çılgın gibi dışarı koştu. Yuşkov şapkasını gözlerine kadar çekmiş, kumsalın tenha bir köşesinde güneşleniyordu.  - Vladimir felaket…Bu bir felaket!, diye seslenerek omuzlarından sarsmaya başladı. Yuşkov adamın perişan halini görünce hızla ayağa fırladı:  - Ne var? Neler geveliyorsun sen?  Vasilev Tufan’ın dediklerini anlatınca,  - Allah kahretsin! diye homurdandı.  - Birazcık ayrılmaya gelmiyor. Hemen pilotu bul. Çok acil helikopteri alıp buraya gelsin. Derhal Akkuyu’ya uçuyoruz.  Tolga ile arkadaşı yaptıkları işin en kritik aşamasına gelmişlerdi. Reaktörün kalbi durumundaki çekirdekte, yakıt panelleri arasında kontrol çubukları denilen bir düzenek vardı. Eğer bu çubuklar aktif hale getirilebilinirse, nükleer reaksiyon duruyor  ve reaktör soğumaya başlıyordu. Tolga ve arkadaşları tam da bu işi yapacaklardı. Ancak işlemin başlarında reaktör sıcaklığının kritik seviyeye çıkma tehlikesi vardı. Gerçekten bir ara kritik eşiğe yaklaşan sıcaklık tüylerini diken diken etmişti.  Bu da yetmezmiş gibi basınç artmış, kontrol çubukları aktif halde olmasına rağmen nükleer reaksiyonun durdurulamama tehlikesi baş göstermişti. Tolga kan ter içinde:  - Allah kahretsin! Ne zaman çalışacak şu lanetli pompalar? diye bağırdı.  Pompaların tam kapasite çalışarak soğuk su devir daimini sürdürmesi hayati bir önem taşıyordu. Aksi halde reaktörün kapatılması çok fazla bir işe yaramayacaktı. Her şeye rağmen meydana gelen bu çok tehlikeli krizi çok iyi yöneten Türk uzmanlar, pompa sistemini tamir eden uzmanlara yeterli zaman sağlamayı başarmak üzereydiler.  Bu sırada son süratle Akkuyu’ya doğru gelmekte olan Rus uzmanlar adeta diken üzerinde seyahat ediyorlardı. Gözleri bir türlü gözükmeyen Mersin ufuklarında, kulakları durmadan açıp kapattıkları cep telefonlarındaydı. O kadar ki Tolga adamlara cevap vermekten iş yapamaz hale gelince, gelen çağrılara karşılık vermesi için Turan’ı görevlendirmişti. Turan Rusların zaman zaman kabalaşan konuşmalarını yumuşatarak arkadaşına iletmeye çalışıyordu. İkide bir lâhavle çekerek sabretmeye çalışan Tolga; telefonu Turan’ın elinden kaparak Vasilev’in yüzüne karşı:  - Kolaysa gel de kendin yap! diye bağırmıştı.  Sonra da Turan’dan bütün telefonları iletişime kapatmasını istemişti. İşte tam bu sıkıntılı anda pompaların çalıştığı haberi bir bahar müjdesi gibi geldi. Tabii bu durum reaktörde hemen etkisini göstermiş, sıcaklık yavaş yavaş düşmeye başlamıştı. Üç arkadaş sevinçten ne yapacaklarını şaşırmış, kontrol odasının ortasında göbek atmaya koyuldular. Biraz sakinleşince birbirine sarılıp tebrikleşmeye başladılar. Tolga hemen telefon açıp, pompalardan sorumlu mühendis Oleg İvanov’u kutladı. İvanov’un cevabı son derecede anlamlıydı:  - Esas başarı sizin çocuklar, demişti, reaktörü denetim alarak bize zaman kazandırdınız.  Siz bugün yalnız ülkenizi değil, Rusya’nın itibarını da kurtardınız. Tolga bunları duyunca arkadaşlarına dönüp, aynen Kuran’daki hitap gibi:  - Haviye nedir bilir misiniz? diye sordu.  Sonra da cevabı kendisi verdi:  - Cehennemin en kızgın yeri. İşte demin biz oradan döndük.  Helikopterden çılgın gibi inip kontrol odasına koşan Yuşkov ve diğerleri her şeyin yolunda olduğunu görünce derin bir nefes aldılar. Kan çanağına dönüşen gözlerinde acıklı bir gülümseme vardı. Tolga başta olmak üzere sarılıp kucaklaşarak, daha önce hep küçümsedikleri Türk uzmanları kutlama yarışına girmişlerdi.  Vasilev bütün bu olanlara rağmen pişkinliği elden bırakmamıştı. Tolga’nın omuzuna bir şaplak indirerek:  - Ben her zaman demişimdir efendim, dedi Yuşkov’a bakarak. ; - Bu çocukta büyük istikbal var.  Yuşkov mahçup bir gülümsemeyle odasına giderken rahat değildi. Kopacak fırtınayı önceden sezinlemiş gibiydi.  * * *  Rosatom yönetimi, santrali yüzüstü bırakıp, Antalya’ya tatile giden uzmanlarına hiç acımadı. Yuşkov’u  Rusya’daki bir santrale tayin ederken, nöbetini terk eden Vasilev’le arkadaşı Vitali’nin işine son verdiler. Tolga Vasilev”den boşalan vardiya amirliğine getirilirken, iki arkadaşı kıdemli uzman oldu. Ayrıca şirketin en büyük ödülü almaya da hak kazanmışlardı. Onlar iyi yetişmeleri ve üstün sorumluluk duygularının karşılığını almışlardı.  Bu arada santraldeki olay enerji bakanlığına rapor edildi ama halka açıklanmadı. Mersin’deki en sıcak günün bir sırrı olarak kaldı. ( Öykü, Türkiye Meydan Okuyor Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı adlı kitabımdan alınmıştır)  
Ekleme Tarihi: 11 Ağustos 2022 - Perşembe

HÂVİYEDENDÖNÜŞ III

Çıkan kısmın özeti: Mersin Akkuyu’da kurulu Nükleer Enerji Santrali’nin beyni durumdaki kontrol odasında çalışan Türk uzmanlar, Rusların günü birlik Antalya’ya tüymeleri üzerine devasa bir sorumlulukla başbaşa kalmışlardır. Ruslar gelene kadar işi kazasız belasız götürmeyi düşünen Türk uzmanların korktuğu bağına gelir. Reaktöre soğutma suyu sağlayan pompalarda aniden bir arıza meydana gelir ve çok geçmeden reaktör ısısı hızla yükselmeye başlar. Arızalı pompalar tamir edilmeye çalışılırken Türk uzmanlar da can havliyle, yuvasından fırlamaya hazırlanan bir canavarı denetim almaya çalışır…

* * *

Ne Yuşkov, ne de Sergei Alexiyeviç Vasilyev’in telefonları cevap vermişti. Uzun uzun çalmışlar ancak bir türlü güneş yanığı yüzleri cep telefonu ekranında gözükmemişti. 

- Denizde olmalılar, diye mırıldandı Tolga, telefonu arkadaşına verirken.

 - Tufan sen aramaya devam et, dedi.

 - Hasan sen benimle gel. Reaktörleri kapama prosedürünü uygulayacağız. 

Akkuyu’da mevcut dört ünitenin reaktörünün kapatılması bir düğmeye basmakla olacak bir şey değildi. Belli bir sürecin uygulanması, bazı aşamalardan geçilmesi gerekiyordu. En önemlisi de bunun için zamana ihtiyaç vardı. Ancak durmadan yükselen reaktör sıcaklığı çok fazla bir zamanın kalmadığını gösteriyordu. 

Bu sırada Antalya’daki lüks tesislerden birinin plajında güneşlenmekte olan  Vasilev, evini aramak için otele doğru yürüdü. Dün akşam Antalya’ya gideceğini söyleyince eşiyle birbirine girmişlerdi. Kadın haklı olarak “ Hep yalnız gitmesi ve kendisini de yanında götürmemesinden” şikayet etmişti. Otelde onun için üç günlük bir rezervasyon yaptırmıştı. Bir an önce müjdeyi vermeliydi. Telefonu eline alınca Akkuyu’dan defalarca aranmış olduğunu fark etti. “Bu Türkler de biz olmadan parmaklarını kıpırdatamaz” diye söylendi. Ancak tam bu anda telefon çalınca sıkıntıyla “Alo” dedi. Arayan Tolga’nın görevlendirdiği nükleer mühendis Tufan’dı. 

- Evet Tufan, dedi bezgin bir sesle. 

- Ne var ne yok orada?

 Tufan heyecanlı bir sesle olup biteni anlatınca Vasilev tuhaf bir titreme nöbetine girmişti. Gözleri adeta yuvalarından fırlamış gibiydi. Telefonu yanına alarak çılgın gibi dışarı koştu. Yuşkov şapkasını gözlerine kadar çekmiş, kumsalın tenha bir köşesinde güneşleniyordu. 

- Vladimir felaket…Bu bir felaket!, diye seslenerek omuzlarından sarsmaya başladı. Yuşkov adamın perişan halini görünce hızla ayağa fırladı: 

- Ne var? Neler geveliyorsun sen? 

Vasilev Tufan’ın dediklerini anlatınca, 

- Allah kahretsin! diye homurdandı.

 - Birazcık ayrılmaya gelmiyor. Hemen pilotu bul. Çok acil helikopteri alıp buraya gelsin. Derhal Akkuyu’ya uçuyoruz.
 Tolga ile arkadaşı yaptıkları işin en kritik aşamasına gelmişlerdi. Reaktörün kalbi durumundaki çekirdekte, yakıt panelleri arasında kontrol çubukları denilen bir düzenek vardı. Eğer bu çubuklar aktif hale getirilebilinirse, nükleer reaksiyon duruyor  ve reaktör soğumaya başlıyordu. Tolga ve arkadaşları tam da bu işi yapacaklardı. Ancak işlemin başlarında reaktör sıcaklığının kritik seviyeye çıkma tehlikesi vardı. Gerçekten bir ara kritik eşiğe yaklaşan sıcaklık tüylerini diken diken etmişti. 

Bu da yetmezmiş gibi basınç artmış, kontrol çubukları aktif halde olmasına rağmen nükleer reaksiyonun durdurulamama tehlikesi baş göstermişti. Tolga kan ter içinde:

 - Allah kahretsin! Ne zaman çalışacak şu lanetli pompalar? diye bağırdı. 

Pompaların tam kapasite çalışarak soğuk su devir daimini sürdürmesi hayati bir önem taşıyordu. Aksi halde reaktörün kapatılması çok fazla bir işe yaramayacaktı. Her şeye rağmen meydana gelen bu çok tehlikeli krizi çok iyi yöneten Türk uzmanlar, pompa sistemini tamir eden uzmanlara yeterli zaman sağlamayı başarmak üzereydiler. 

Bu sırada son süratle Akkuyu’ya doğru gelmekte olan Rus uzmanlar adeta diken üzerinde seyahat ediyorlardı. Gözleri bir türlü gözükmeyen Mersin ufuklarında, kulakları durmadan açıp kapattıkları cep telefonlarındaydı. O kadar ki Tolga adamlara cevap vermekten iş yapamaz hale gelince, gelen çağrılara karşılık vermesi için Turan’ı görevlendirmişti. Turan Rusların zaman zaman kabalaşan konuşmalarını yumuşatarak arkadaşına iletmeye çalışıyordu. İkide bir lâhavle çekerek sabretmeye çalışan Tolga; telefonu Turan’ın elinden kaparak Vasilev’in yüzüne karşı: 

- Kolaysa gel de kendin yap! diye bağırmıştı. 

Sonra da Turan’dan bütün telefonları iletişime kapatmasını istemişti. İşte tam bu sıkıntılı anda pompaların çalıştığı haberi bir bahar müjdesi gibi geldi. Tabii bu durum reaktörde hemen etkisini göstermiş, sıcaklık yavaş yavaş düşmeye başlamıştı. Üç arkadaş sevinçten ne yapacaklarını şaşırmış, kontrol odasının ortasında göbek atmaya koyuldular. Biraz sakinleşince birbirine sarılıp tebrikleşmeye başladılar. Tolga hemen telefon açıp, pompalardan sorumlu mühendis Oleg İvanov’u kutladı. İvanov’un cevabı son derecede anlamlıydı: 

- Esas başarı sizin çocuklar, demişti, reaktörü denetim alarak bize zaman kazandırdınız.  Siz bugün yalnız ülkenizi değil, Rusya’nın itibarını da kurtardınız. Tolga bunları duyunca arkadaşlarına dönüp, aynen Kuran’daki hitap gibi:

 - Haviye nedir bilir misiniz? diye sordu. 

Sonra da cevabı kendisi verdi:

 - Cehennemin en kızgın yeri. İşte demin biz oradan döndük. 

Helikopterden çılgın gibi inip kontrol odasına koşan Yuşkov ve diğerleri her şeyin yolunda olduğunu görünce derin bir nefes aldılar. Kan çanağına dönüşen gözlerinde acıklı bir gülümseme vardı. Tolga başta olmak üzere sarılıp kucaklaşarak, daha önce hep küçümsedikleri Türk uzmanları kutlama yarışına girmişlerdi.

 Vasilev bütün bu olanlara rağmen pişkinliği elden bırakmamıştı. Tolga’nın omuzuna bir şaplak indirerek:

 - Ben her zaman demişimdir efendim, dedi Yuşkov’a bakarak.

; - Bu çocukta büyük istikbal var. 

Yuşkov mahçup bir gülümsemeyle odasına giderken rahat değildi. Kopacak fırtınayı önceden sezinlemiş gibiydi. 
* * *

 Rosatom yönetimi, santrali yüzüstü bırakıp, Antalya’ya tatile giden uzmanlarına hiç acımadı. Yuşkov’u  Rusya’daki bir santrale tayin ederken, nöbetini terk eden Vasilev’le arkadaşı Vitali’nin işine son verdiler. Tolga Vasilev”den boşalan vardiya amirliğine getirilirken, iki arkadaşı kıdemli uzman oldu. Ayrıca şirketin en büyük ödülü almaya da hak kazanmışlardı. Onlar iyi yetişmeleri ve üstün sorumluluk duygularının karşılığını almışlardı.  Bu arada santraldeki olay enerji bakanlığına rapor edildi ama halka açıklanmadı. Mersin’deki en sıcak günün bir sırrı olarak kaldı.

( Öykü, Türkiye Meydan Okuyor Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı adlı kitabımdan alınmıştır)

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi