2010’lu yılların başlarında hemen herkes ütopikti: Küresel güç olacağız, ilk on ekonominin içine gireceğiz, ihracatımız 500 milyar dolar olacak, dünyanın en iyi savaş uçaklarını ve tanklarını biz üreteceğiz, teknolojimiz göz kamaştıracak…
Ancak zaman geçip de 2020’lere doğru yaklaştıkça tüm bu iddialı hedeflerin bir plan-programa dayanmadığı, haydi, temelsiz vaatler demeyelim de, seçimi kazanabilmenin bir yolu, içi doldurulmamış bir takım hedeflerden ibaret olduğu anlaşıldı. Zira daha pandemi ortaya çıkmadan patlak veren krizler, bir şeylerin yanlış gittiğini, hiçbir zaman bu hedeflere ulaşılmayacağını bütün açıklığıyla gözler önüne sermişti. Hele bir de pandemi gelip de son darbeyi indirince, büyük bir ekonomik kriz içinde, her şey çok daha gerilere gitti. Söz gelimi bırakın ilk 10 ekonomi içine dahil olmayı, 17.sıradan 21.sıraya düşüp G-20’den çıkarılmak üzereyiz.
Tüm bunlar neden meydana geldi? Elbette pandeminin yıkıcı tesirlerini göz ardı edemeyiz ama bozulma çok daha önce boy göstermeye başlamıştı. Hatta 1990’lardan beri uygulanan plansızlık ve ekonomiyi günü birlik kararlarla , devamlı yenilenen paketlerle ve bir takım içi boş vaatlerle idare etmek artık duvara toslamış görünüyor.
Plan ve programsızlığın ülkemize ettiklerini sektörel bazda ele alırsak şöyle bir manzarayla karşılaşırız:
Bilim ve teknoloji: Dünyamızda gelişmiş denilen tüm ülkeleri ileriye uçuran bilim ve teknoloji politikası, hiçbir orta ve uzun vadeli planlamaya dayanmaksızın, bir takım kuruşlarla idare edilmeye çalışılmış, üniversitelerin bilim ve teknolojiye katkısı çok düşmüş, kaynaklar bu alana değil inşaata, verimsiz YİD yatırımlarına, Diyanete ve bol bol lüks imam hatip okulu yapımına kanalize edilmiştir. Bu nedenle de ülkeyi orta gelir tuzağında debelendiren bir sürece girilmiştir.
Sanayi: Bırakın ileri teknoloji üreten sanayi yatırımları yapmayı, plan ve programsızlık mevcut sanayi kuruluşlarını olumsuz yönde etkilemiş, birçoğu kapanmak veya yabancılara haraç mezat satılmak zorunda kalınmıştır. Devletin elinde olan tütün, kâğıt, tekstil, şeker fabrikaları kapatılarak bunların ürettiği malların dışarıdan ithal edilmesi sağlanmıştır. Mesela Türkiye’de tütün ekimi nerdeyse yasaklanarak, yurt dışından milyarlarca dolar tütün getirilmiş, kâğıt üretimi tamamen bittiği için fiyatı her gün artan ithal kâğıda milyarlarca dolar para ödenmiştir. Keza şeker ve Sümerbank’ın ürettiği tekstil mallarında da durum çok farklı olmamıştır.
Halen Türkiye’nin gelişmiş bir sanayi- teknoloji ülkesi olmasını hedefleyen bir sanayi –teknoloji planı yoktur. Burada savunma sanayiini ayrı tutacağız. Bu alt sektörde gelişme ve ilerleme bazı aksamalar hariç, planlandığı gibi gitmektedir. Eskiden şu yılda Güney Kore, şu yılda da İtalya kadar olacağız diye planlama ve öngörüler yapılırdı. Şimdi bunlardan eser dahi yoktur.
Eğitim: Bir ülkenin gelişmesinde çok önemli bir yeri olan eğitim de durum içler acısıdır. Son 20 yılda 20 tane bakan değişmiş hepsi de sil baştan yaparak eğitim düzenimizin canına okumuşlardır. Bilimsel ve teknolojik kalkınma için fen ve endüsrti meslek liselerine ağırlık verileceğine, bol bol imam hatip açılmış, yüksek öğrenimi Anadolu’ya yaymak hasebiyle liseden çok farklı olamayan fakültelerle ortalık doldurulmuştur. Eğitici kadrosu ve eğitim düzeyi yetersiz, Dünyada ilk 10 bine bile giremeyen ve mezunlarının iş bulma ümidi olmayan yüzlerce devlet ve vakıf üniversitesi günümüz Türkiyesi’nin en büyük sorunlarından biridir.
Tarım: Plan ve programsızlık kendini en çok tarım sektöründe hissettirmiştir. 90’lı yıllara kadar Dünyanın tarımda kendine yeter 7-8 ülkesinden biri olan Türkiye, her türlü zirai ürüne milyarlarca dolar ödeyen bir ülkeye dönüşmüştür.
Yüksek girdi ( yakıt, tohumluk, yem, gübre, kredi vb) maliyetleri nedeniyle para kazanamayan çiftçi ve hayvan yetiştiricileri işlerini terketmeye mecbur olunca büyük üretim açıkları oluşmaya başlamıştır. Tarla ve bahçelerde kilosu 40-50 kuruşa düşen meyva veya sebzeyi kimse almazken, büyük şehirlerin marketlerinde 7-10 lira fiyatları görmek sıradan hale gelmiştir. Saman bile dışarıdan ithal edilirken eski tarım bakanı “Paramız var ki alıyoruz” diyebilmiştir.
Aslında tüm bu sorunlar en az 3-4 yazının konusunu teşkil edeceğinden şimdilik burada keselim. Yalnız devlet için değil yerel yönetimler bazında da yıkıma veya en azından geriye gitmeye neden olan plansızlığın artık son bulmasını istiyoruz.