Rize’nin kurtuluş günü 2 Mart, her zaman biz Rizeliler için çok özel bir gündür de, Ukrayna’daki Rus işgali gündem olunca başka bir anlam kazandı. Zira 106 yıl önce aynen Ukrayna gibi Rus işgaline uğramış, iki yıl işgal acısı yaşadıktan sonra 2 Mart 1918’de kurtarılmıştı. Tabii bu kurtuluş savaştan ziyade, Rusların çekilip gitmesiyle vukubulmuştu. İnşallah Ukrayna’dan da böyle çekilip giderler. Başka bir mart günü Ukrayna’nın kurtuluşu olur diyelim.
Edebiyatımızda söz konusu işgal günlerini ve 2 Mart kurtuluş gününü hikâye eden bir eser (Öykü, roman veya şiir) hemen kemen yok gibidir. Halbuki yakın zamanlara kadar o günleri yaşayan hemşehrilerimiz hayattaydı. Belgesel tarzda o günleri anlatan birkaç eser de mevcuttur da. Buna rağmen edebiyatımız, o günleri es geçmiş, belki bir iki öykü veya şiir yayınlanabilmiştir.
Bu öykülerden biri de, bu satırların yazarının 2010’lu yıllarda kaleme almış olduğu “2 Mart “ isimli öyküdür. 16 yaşında vatansever bir gencin şahsında sembolleşen direnişi hikâye etmektedir.
Şehir Rus işgalinde iken, o zamanlar iki caddeden müteşekkil kentin muhtelif yerlerinde Türk Bayrağı asılmakta ve Ruslar bütün gayretlerine rağmen bu işi yapanı bulamamaktadır. Rus garnizon komutanı adamlarını şöyle fırçalar:
“ Bunca yıllık askerim böyle bir rezalet görmedim. Onca asker bir iki çapulcuyu nasıl yakalayamaz? Adamlar geliyor, tam karşımızda, dalga geçer gibi bayrak asıyorlar ve biz buna engel olamıyoruz. Bütün bunlar General Yudeniç’in kulağına giderse yanarız, anlıyor musunuz yanarız!
İşgalciler ne yaparlarsa yapsınlar bayraklar en umulmadık yerlere asılmaya devam edilmektedir. Hatta bazıları Taşlıdere civarında üslenen İpsiz Recep çetesinden şüphelenir. Ancak bunu bizzat kendisine sorduklarında:
“Bu bayrakları asanlar her kimse, önce ben tebrik etmek isterdim” der İpsiz Recep.
“Ancak henüz zamanı değildir. Faydadan çok zarar getirir”
Sonra da bakışlarını Taşlıdere’nin gür gür akan sularına çivileyerek son sözünü söyler:
“Bu işten benim haberim yoktur. Bir soran olursa öyle söylersiniz”
Çetelerin bile yapmaya cesaret edemediği bu kahramanlığı gösterenler kimdir? Herkesin kendine sorduğu bu soruyu öğrenmek isteyen Ruslar, bayrağın her asıldığı her yere asker gönderip, çevre halkını sorguya çekerler, ağır eziyetler yapmaya başlarlar.
Bunu gören gencimiz sırf halka bir zarar gelmesin diye, Balkan Savaşı’na katılan dedesinden yadigâr kalan ay yıldızlı bayrakları kimsenin bulamıyacağı bir yere gömer. Bunlardan en büyüğünü de kömür ütüsüyle ütüleyip, katlar ve emin bir yere saklar. Düşmanın çekip gideceği o gün kalenin en yüksek burcu onu beklemektedir çünkü.
Nitekim 2 Mart 1918 günü Ruslar, Ermeni ve Rum çetelerin ateşe verdiği şehri terkedip giderlerken, bayrağı sakladığı yerden alır ve koşa koşa, nefes nefese Rize Kalesi’ne çıkar. Bu defa artık görüp görmediklerine bakmadan, en yüksek burca tırmanır ve ay yıldızı boylu boyunca asıverir.
Hikâye burada bitiyor ama gönlüm bu kutsal koşunun, her 2 Martta düzenlenmesinden yana. Bayrak yarışı gibi ödüllü bir yarışma da olabilir. Hükümet Binası önünden başlar ve kaleye bayrak asılmasıyla son erer.
Ay yıldızlı bayrak uğrunda can verip şehit olanları bundan daha güzel bir anma olabilir mi?