Ülkemiz, yerüstü ve yeraltı zenginlikleriyle dolup taşarken, biz ne düşünüyoruz?
Özellikle deprem bölgesi dünya ülkelerinde, termal mineral yönünden zengin şifalı su kaynakları, damlasına kadar değerlendirirken, ülkemizdeki sıcak ve soğuk, içmeler ve kaplıcaları, değerlerini anlamadan, kendi hallerine terk edip bırakıyoruz.
Kaplıca turizmi deniyor… Nerede?
Bunun esası işte bu şifalı su kaynaklarından geliyor.
Doğa ve deniz turizminde, en üst sıralarda yerimizi almak üzereyiz. İyi gidiyor.
Buna, diğer turizm alanlarını da eklememiz durumunda, bizimle yarışacak ülke sayısı çok az olur.
Kalemine sağlık kardeşim İsmet KÖSOĞLU da yazıyor bıkmadan, usanmadan güzel ülkemizin değişik potansiyellerini. Kendisine hayran kalıyorum bu tükenmeyen enerjisinden dolayı.
Geçenlerde bir güzel yazısına rastladım ve içime cız diye oturdu ANDON Kaplıcası.
Ağrı Diyadin'deki, sıcak yeraltı suyundan söz ediyordu… Ağzına sağlık.
Ülkemizde o kadar böyle şifalı termal yeraltı suları var ki, çoğunluğu, adeta terk edilmiş veya değeri bilinmiyor veya unutulmuş.
Bunların bazıları sıcak, bazıları da, mineral yönünden zengin.
Bizim Rize'miz de öyle. Benzer şifalı sularla dolu.
Hepimizin bildiği ve benim çocukluğumdan bu yana, sıkça uğradığımız ANDON suyu da öyle.
Maalesef, her gittiğimde, biraz daha terkediliyor, çevresiyle harap hale getiriliyor. O eski, sempatik, Rize'ye özgü ahşap otel binaları, kafe ve restoranlar, konaklama yerleri kendi haline terkedilmiş, tarihin derinliklerine itilmiş. Adeta, ömürlerini tamamlaması, ne zaman yıkılacaklar diye bekleniyor.
Her defasında azalan ANDON Suyu'nun, cıvar Yeraltı Hidrolik ve Hidrolojik Etüdü yapılarak, daha büyük bir akım debisine kavuşturulabilir. Turizme açılabilir.
Tam tersi yapılıyor…
Bir yandan, bu yeraltı zenginliklerinin değerini bilmezken, bir yandan da, Şifalı Termal ve İçmesuyu Turizmini geliştiremiyoruz. Ve, milyarlarca değerlerimiz heba oluyor.
Ne kadar acı değil mi?