Aslında bu tür programları seyretmem ama hanım ısrar edince bir süre baktım. Kayınpederinin gücü yettiği kadar iğneden ipliğe her şeyi aldığı gelin adayı kızımız, istediği markalar alınmazsa ve külliyetli miktarda bilezik ve diğer takılar verilmezse evliliğe asla evet demeyeceğini söylüyor, yemin üzerine yeminler ediyordu.
İşin fenası damat da müstakbel eşini haklı görüyor ve arada kaldığını ifade ederek ara sıra gözyaşı dökmekten çekinmiyordu. Ilımlı hareket etmesi beklenen kızın babası da herkesten çok radikal kesilmiş, istedikleri yerine gelmezse kızını asla onlara vermeyeceğini bas bas bağırarak beyan ediyordu.
Şimdi gelin burada biraz empati yapalım. Kendinizi damadın babası yerine koyun. Dar gelirli bir insansınız ve oğlunuzun mürüvvetini görmek için borç harç düğün yapmak istiyorsunuz. Ancak gelininiz ve ailesi işi yokuşa sürerek istiyor da istiyor. Köyünüzü satsanız bu istekleri karşılamanız mümkün değil. Bir yandan kız içerden kaleyi fethetmiş. Oğlunuz bu iş olmazsa kendimi intihar edeceğim diyor. Ne yaparsınız bu durumda? Kafayı yemek işten değil değil mi?
İşte ne yazık ki son yıllarda evlenmek, aile kurmak işleri bu halde. Bir yandan Allah’ın günü bombalanan reklamların tesiriyle her şeyinin olmasını isteyen gençler, bir yandan söz, nişan, bekârlığa veda partisi, kına gecesi, son final düğün gibi eğlence sektörünün dayattıkları durumu içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.
Hele hele son iki yıl içinde astronomik ölçüde artan altın, eşya, kira ve bilmem kaç düğünün fiyatları, bütün şiddetiyle süren ekonomik kriz evlenmeyi dünyanın en zor işi yapmıştır. Gel de bu şartlarda evlen! Haydi zengin aileler için sorun yok da dar ve orta gelirliler için herkes düğünde eğlenirken ana babanın içinden kan ağlaması. Kan kusarken kızılcık şerbeti içtim demesi. Zira nasıl ödeneceği belirsiz onbin ve hatta yüz binlerce lira borçlanılmış, belki de bankalardan büyük miktarda kredi çekilerek düğün yapılabilmiştir. Muhtemelen ilerde bu borçlar ödenemeyecek, hacizler gelecek ve yuvalar dağılacaktır.
Hemşehrimiz Temel’in deyimiyle “Habu yaptuğunuz iş midur?” Böyle evlenmek mi olur? Birilerini para kazandırmak için daha başında mutluluğumuzu neden tehlikeye atalım? Halbuki her şeyin en iyisi orta yoldur. İki tarafı da yormayacak şekilde, gelirler ve birikimlerle dengeli bir evlilik ve düğün işlemleri, dünya evine ayak basan iki genç için de en iyisi olacaktır. Eşyalar, altınlar daha sonra da alınabilir ama daha işin başında kırılan kalpler belki bir daha asla tamir olmayacaktır.
Yani “Evlenin” diyoruz “evlen(me) değil!