2010’ların başında her taraftan olumlu esen rüzgârın da tesiriyle Türkiye için çok iyi bir gelecek algısı vardı. O kadar ki iktidarın en yetkili ağızları dünyada ilk on ülke arasına girmekten, küresel güç olmaktan dem vuruyorlardı. Bu hedefler akademik çevreler ve meslek örgütlerinde( TÜSİAD, TOBB, TİM vb.) erişilebilir görülüyor ve nasıl buna katkı yapabiliriz düşünceleri ağır basıyordu. Bu satırların yazarının kaleme aldığı “ Türkiye Meydan Okuyor Cumhuriyetin Gelecek Yüzyılı 2023-2123 “kitabı da bu optimist-iyimser duygularla yazılmıştı.
Ancak neler olduysa 2010’ların ortasından itibaren bu gidişat büyük ölçüde bozulmaya başladı. Hele o uğursuz 2016 Fetö Darbe Girişimi ve 2020 başında hayatımıza bodoslama giren küresel pandemi; son darbeler oldu ve attık o hedefleri telaffüz etmek şöyle dursun, misli görülmemiş bir ekonomik, sosyal ve siyasi bir kaosun ortasında kalıverdik. Suriye’den beş milyon, Afganistan, Pakistan, Irak ve Afrika’dan sayısı belirsiz göçmenlerle azgınlaşan bu kaotik gidiş, giderek derin bir buhrana dönüşerek içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir.
Böyle bir toplu resimde ne yazık ki iyimser düşünerek güzel bir gelecek tahayyül etmek mümkün değil. Her şeyden önce ümitler kırılmış, hayaller yok olmuştur. “Önce hayaller ölür “ diyenler çok yerinde söylemiş. Önümüzdeki 2023 seçimlerinde hangi iktidar gelirse gelsin devasa bir enkazla karşılaşacak ve bunun temizlenmesi ve yeniden toparlanma yıllar alacaktır.
Eğer toparlanma hızlı bir biçimde gerçekleştirilirse ülkeyi tekrar kalkınma yoluna sokup, orta gelir tuzağından kurtulmak, “gelişmiş, demokratik ve barış içinde bir ülke yapabilmek “ için çok çalışılması gerekecektir. Bu amaçla:
-Eğitim sistemi baştan aşağı revize edilerek ezberciliğe dayalı, medrese tarzı ve zihniyeti eğitime son verilerek, bilim-teknoloji, STEM, inovasyon ve küresel rekabete dayalı bir eğitim sistemi kurulmalıdır.
-Deprem tehditindeki bölgelerde bulunan çürük yapıların dönüşümü hariç, inşaata dayalı kalkınma modelinden derhal vaz geçilmelidir.(Dünyada bol bol inşaat yaparak gelişen hiçbir ülke olmadı)
Bunun yerine ileri teknoloji üretmeye ve ihracatına dayalı bir kalkınma modeli izlenmeli, her dönemde ülkenin başına bela olan döviz darboğazına bu suretle ve kesin olarak son verilmelidir.
Güney Kore bu yöntemi izledi ve 40 yıl içinde gelişmiş bir sanayi ötesi ülke haline geldi. İhracatı 1 trilyon dolara gidiyor ve dünyanın belli başlı ileri teknoloji üreticilerinden. Halbuki G.Kore’den çok daha önce sanayileşmeye başlayan Türkiye hâlâ yerinde saymakla meşgul.
-Sürdürülebilir bir iktisadi kalkınma için birinci derecede önemli bağımsız, bağlantısız, tarafsız ve çağdaş bir hukuk ve adliye sistemi kurulmalı, demokrasi ve insan hakları çok sağlam temellere oturtularak sistem siyasi iktidarların oyuncağı olmaktan çıkarılmalıdır.
Başka bir deyişle demokrasi hukukun üstünlüğü, seçimle gelip seçimle gitme ve insan haklarına dayanan “Cumhuriyet Rejimi” pamuk ipliğine bağlı olmaktan kurtarılmalı, hem kendi ülkesinde kalıp, vatanı için çalışmak isteyenlere, hem de yabancı yatırımcılara SARSILMAZ BİR GÜVEN DUYGUSU verilmelidir. Hiç kimse “Bu ülkenin yarını ne olacak, nerelere sürüklenecek?” diye düşünmemelidir.
Bu temel esaslarda konsensüs sağlanır ve ülke sürdürülebilir bir kalkınma sürecine sokulabilirse artık kötümser olmaya gerek olmaz. Türkiye sahip olduğu yüksek potansiyelle 21.Yüzyıla şekil verecek süper güçlerden biri olabilir.