Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, eski bakanlardan Fahri Kasırga, Kenan İpek ile HSK 1.Daire başkanı Halil Koç başta olmak üzere yakından tanıdığım yargıç dostlarımız vardır... Bu nedenle bugünkü yazımı kendilerine, bir anlamda “Açık Mektup” niteliğinde olacaktır.
AK Parti tarafında Meclise sunulan” 4.Yargı Paketi,” Anayasa Komisyon’unda görüşülüyor. Hayırlı olsun. Umarım hukuk sistemimizdeki aksaklıklar giderilir, halkın beklentileri dikkate alınır. Buna pek emin değilim..
“Adalet istiyorum” diye haykırmak, hâkime hakaretten vatandaşın Cezaevi’ne atılan bir ülkede, hukuktan adaletten söz edemeyiz. Bu konuda yüzlerce örnek verebilirim, köşeye sığmaz..
Sözcü Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil’in ;” Hediye” başlıklı yazısını okurken, tüylerim diken diken oldu..
Gerek aktif gazetecilik yıllarımda, gerekse bürokrasi hayatımda buna benzer ç çok olaylara şahit oldum.
*
TEKEL Genel müdürü ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptık..
Görevim bittikten sonra, bir bayinin görev süresini uzatmak suçundan “Görevini kötüye kullanmaktan” dava açılmıştı.. Sadece İlginç tarafını anlatacağım.
Davayı açan savcıya dedim ki, ”Sayın Savcım,1-Davaya konu olay 2000 yılına ait. Ben o tarihte Başbakan danışmanı idim, TEKEL ile uzaktan yakından bir ilgim yoktu, işte kararnamem. 2- Tekel Genel müdürlüğüne 20 Haziran 2002’de atandım. İşte atama kararım.3- Davaya konu teşkil yönetim kurulu kararında, benim adım ve imzam yok,
Savcı “Mahkemede hâkime anlatırsın”. Ama demeye fırsat vermeden bizi kovdu.
Duruşma günü aynı olayı mahkeme başkanına anlattım.Dediki, “Haklısın ama dava açıldı, yapacak bir şey yok..” “Bu nasıl adalet dedim” başkan “Sesini yükseltme atarım seni içeri” diye azarladı. Hâkime hakaretten ceza almaktan son anda kurtulduk.
2005 yılındaki , TRT Genel müdürlüğüne en güçlü adaylardan biri idim.
RTÜK seçimlerinde, 102 kişi arasında, ilk dördüncü olmuştum. Rakiplerim, yıpratma kampanyasını çoktan başlatmışlardı. “ TRT Genel müdür adayı, görevini kötüye kullanmaktan yargılanıyor”.. gibilerinden..
Dava iki yıl sürdü. Sonuçta.. ” Sanık Osman Yazıcı’nın suç tarihinde görevde olmadığı, alınan kararla ilgisinin bulunmadığı anlaşıldığından beraatına…Ne işe yaradı…?
Bu olayı, hemşerim, dönemin Adalet Bakanlığı müsteşarı Fahri Kasırga’ya anlattığımda gülmüştü…”Bunlar ne ki, tutuklanmadığına şükret” demişti..
*
Bir doktor arkadaşım anlattı. Olay Erzincan’da geçer. Mahkeme hâkimi, dava ile ilgisi olmayan, aynı ismi taşıyan farklı birini yargıladı ve ceza verdi.
Doktor arkadaşım, hanım hâkimin huzuruna çıkar ve ”Efendim, işte benim kimliğim. Bana ceza verdiniz ama yargıladığınız kişi ben değilim.”
Hakim bakmış “Doğru. Nüfus Müdürlüğü’nden yanlış bilgi gelmiş, bizimde gözümüzden kaçmış, bir hata olmuş.
“Ne olacak” dedi doktor.
Hâkim “ Yapacak bir şey yok. “ deyince Doktor” Siz karar verdiniz, siz düzelteceksiniz. Hatayı düzetmezseniz, bizde hakkımızı ararız” demez olsaydı. Hanım hakim, başsavcıyı arar, hâkime hakaretten işlem yapmaya kalkar…
Allah’tan başsavcı deneyimli idi .Karşısındakinin de doktor ve de haklı olduğunu öğrenince devreye girer, hatayı düzeltir..Doktor tutuklanmaktan kurtulur..
*
Her insan hata yapar. Hakimler de yapar. Hakkını arayan vatandaşa, Hâkime hakaretten tutuklama olmaz.
Bakanlığa şikâyet edersin “Hâkimin takdir yetkisi”. Savcıyı şikâyet edersin” Savcının delilleri araştırma yetkisi. ”Haksızlığa uğrayan vatandaş nereye, kime gidecek?
Başka bir konu da şu: İddia sahibi iddialarını belgelerle ispatlamak zorundadır. Her şikâyet edilene dava açılmaz. Savcı belgelere, iddialara bakacak ondan sonra, gerek görürse dava açacak. Her önüne gelen dilekçe verecek, savcı dava açacak. “Mahkemede aklan gel “ denilecek..
“Lekelenmeme hakkı” denen bir şey var.. Gereksiz yerde dava açıldı mı,? Beraatla sonuçlansa bile sisteme girmiş oluyor, kişi lekeleniyor.
Benimde birkaç kez başıma geldi. Akraba veya aileden birileri bir dilekçe atıyor. Karakol, hiçbir evrak ve delile bakmadan tutanak tutuyor, savcılık soruşturma başlatıyor. İfadeler Ankara’ya geliyor. Savunmalar vs,iki yıl geçiyor.
Ondan sonra yaşasın adalet…!
Birde karakollarda devleti temsil eden görevlilerin hitapları var ki, Allah onlardan herkesi korusun. Belinde silah, eline telsizi alan en düşük rütbeli görevliler, sanki teröristleri sorgular havasında ve edasındalar.Asıyorlar,kesiyorlar..
İçişleri bakanı Süleyman Soylu ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin paşamızın dikkatlerine sunuyorum. Özellikle vatandaşla direk muhatap olan, devleti temsil eden bu görevlilerin mutlaka iletişim konusunda eğitilmeli, seminerler verilmeli..