Aslında ağırlıklı olarak Rize ve çevresi ile ilgili yazılara öncelik vermekle beraber, dolaylı ya da doğrudan ilimizi ilgilendiren konulara da yer açmak gerekiyor. İşte Kanalistanbul meselesi de bunlardan birisidir.
“İstanbul nire, Rize nire?” denilecek olursa, bu devasa kadim şehirde Rize’nin toplam nüfusundan fazla Rizeli yaşadığını, hemen her hemşehrimizin burada bir yakınının bulunduğunu düşünürsek, İstanbul’u yazmanın, aynı zamanda Rize’yi de yazmak anlamına geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. 1999 senesinde Körfez depremi İstanbul’u fena sallayınca tüm Rize’nin ayağa kalktığını hatırlayalım.
Durum böyle olunca da, bu ayın sonunda temeli atılacağı söylenen Kanalistanbul Projesi hepimizi çok yakından ilgilendirmektedir. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’ye hiçbir faydasının olmayacağı, buna karşılık bir sürü risk ve sakınca taşıyan bu proje, büyük ölçüde inada bindirilmiş durumdadır. Zaten böyle olduğu en yetkili ağızdan beyan edilmiştir.
Kanalistanbul taraftarlarının ille de yapılması için hiçbir gerekçe ileri süremediği bu projenin, doğanın tahribinden su kaynaklarının yok olmasına, zaten 16 milyon nüfusla can çekişen şehre, en az 2-3 milyonun daha eklenmesinden deprem riskinin katlanmasına, inşaatı esnasında oluşacak korkunç trafik yükünden kirliliğin dev boyutlara ulaşmasına kadar çok sayıda sakınca yüzünden mutlaka iptalini gerektiren çok sayıda gerekçe vardır. Tüm bunlar akademik çevreler, İBB ve Sivil Toplum Kuruluşlarınca sıkça dile getirilmiş, makaleler, kitaplar yazılmıştır. Bu yüzden çok da üzerinde durmadan İstanbul için asıl hayati konu üzerinde birkaç söz etmek istiyoruz.
Bilindiği gibi Kuzey Anadolu fay hattı gibi dünyanın en diri deprem kuşaklarından birinin yanıbaşında bulunan İstanbul, her iki yakasıyla birlikte yakın bir zamanda vukubulacağı deprembilimciler tarafından beyan edilen çok şiddetli bir deprem tehdidi altındadır. Richter Ölçeği 7,5 gibi akıl oynatan bir yükseklikte tahmin edilen bu depremde, şehrin çürük bina stokunun büyük mikyasta yerle bir olacağı ve maalesef onbinlerce insanımızın (Başka bir tahmine göre yüz binden fazla) öleceği ve yüzbinlercesinin yaralanacağı, içlerinde Japonların da bulunduğu en yetkili uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. Belki de birkaç milyondan fazla İstanbullu’nun evsiz kalması, ülke ekonomisinin uğrayacağı korkunç yıkım bu ürkütücü tablonun ana çizgileridir.
Tüm bu katı gerçeklere rağmen İstanbul’un en hayati sorununun deprem riski olduğu, bulunabilen tüm kaynakların onbinlerce insanımızı ölümden kurtarmak için burada kullanılması her şeyden önemli olmasına karşın, ille de Kanalistanbul Kanalistanbul diye tutturmak neyle açıklanabilir?
Öte yandan pandemi nedeniyle ülke ekonomisinin krizde olduğu, 30 milyar dolar gibi dev boyutta bir başlangıç finansmanı (Zamanla 50 -70 milyar doları geçebilir) gerektiren bir projeyi asla kaldıramıyacağı ortadadır. Bazı rivayetlere göre YİD (Yap, işlet, devret ve geçiş garantili) yöntemiyle ABD veya Çin gibi ülkelerinin müteahhitlerine inşa ettirilmesi de kendi topraklarımız üzerinde egemenlik haklarımızı tehlikeye atacaktır.
“Zararın neresinden dönersen kârdır” diye çok değerli bir atasözümüz var. Ancak bu iş öylesine bir zarar ki, dönüşü olmayan çok fazla yönü var. Bu nedenle en iyisi hiç başlamadan iptal etmek!’