Atmosferimizde gittikçe çoğalan sera gazı ( Başta Karbon Dioksit olmak üzere troposfer tabakasında bir örtü oluşturup, güneşten gezegene akseden ısının dışarı kaçmasını engelleyen kimyasal gazların bütünü) yoğunluğunun giderek artmasının dünyamızı cehenneme çevirebileceği bilim adamlarınca çok önceden belirlemiş ve gerekli uyarılarda bulunulmuştu.
Gerçekten de bu yılın Temmuz Ayı, bütün arzda kayda alınan en sıcak ay oldu. Birçok bölgede korkunç sıcak hava dalgaları görüldü. Üstelik bu durum arızı değil sürekli genişleyerek arttı ve artmaya da devam edecek.
Görünen köy şimdilik bu.
Buna rağmen tüm dünyada hızlı büyüme ve devasa kârlar elde etmek için aç gözlüler ve kendi ülkelerindeki doğayı mahvetmek pahasına yeni fosil kaynaklar keşfedip, çıkarıp, işleyerek hızlı büyüme sağlamak isteyenler bu görünen köye karşı çıkıyorlar. Bunun yanında büyük fosil enerji kaynaklarına sahip kimi ülkeler ve bunların oluşturduğu karteller ( OPEC gibi) iklim savaşçılarının gayretleri akim kalsın diye büyük fonlar harcıyor.
Öyle ya…Kendi dev rezervleri dolara tahvil olmazsa halleri nice olur! Bunlardan en büyüğü olan S.Arabistan’ı düşünün. Petrolden önce hac gelirleri ve hurmadan başka bir geliri olmayan çöller krallığı, şimdilerde trilyon dolarlarla oynayıp, NEOM ve Çöl Koridoru gibi çılgın projeler peşinde koşabilir miydi?
ABD’de iklim çevreceliğine karşı direnç gösterenlerin başını Cumhuriyetçiler çekiyor. Düne kadar Trump’un iklim kaosu inkârcılığının önde gideni olduğunu unutmuş değiliz. Yüksek teknoloji ve ekonomik kaynaklar bakımından son derece ilerde olan bu ülkede bunlar cereyan ederse, enerji kaynağı olarak kömürden başka bir enerji kaynağı olmayan bir ülkeyi düşünün.
Aynı şekilde hızlı kalkınma histerisi içindeki milyarlık Çin ve Hindistan, dünyanın akciğeri Amazon ormanlarını yok ederek maden sahalarına ve tarım alanlarına dönüştüren Brezilya ve büyük hidrokarbon üreticisi Rusya gibi ülkeler, iklim kaosunu inkâr etmese de işi ağırdan alıyorlar. Bunların içinde yenilenebilir enerji kaynaklarına (Güneş, rüzgar ve füzyon) muazzam yatırımlar yapan Çin’i ayrı bir yere koymak gerekir.
İklimle ilgili Paris Anlaşmasına imza koysa ve iklim değişikliği bakanlığı kursa bile Türkiye, işi ağırdan alanlardan. Tam bir güneş ve rüzgâr ülkesi olmasına rağmen, hâlâ kömür gibi çevrenin canına okuyan ve hidroelektrik gibi doğayı kurutan enerji politikalarında ısrar ediyor.
Geçen aylarda Akbelen Ormanları kömür santralleri için alaşağı edilirken, sadece Konya ilimizde kurulacak dev güneş enerji santrallerinin ülkenin elektrik ihtiyacının yarısını sağlayabileceği göz ardı ediliyor. Fas gibi her bakımdan bizden geride bir ülke her tarafı devasa güneş santralleriyle donatırken biz hâlâ kömür ve gaz çevrim santrallerinin peşinde koşuyoruz. Anlaşılmaz bir biçimde güneş enerjisinden uzak duruluyor. Belki de bu sahada yeteri kadar rant yok da ondan.
Rizemize gelirsek, o muhteşem derelerimizden bir çoğunun HES’lere kurban edildiği çok açık. Cennetin dünyadaki adreslerinden biri olan Fırtına Deresi (Aslında nehir) zor kurtuldu. Halbuki debisi bir hayli yüksek olan bu akarsuyun kenarında suyun akışını kesmeyen çok sayıda elektrik türbini konabilirdi. Şimdilerde bu mevkileri dereyi de kirleten ve yüksek konaklama ücretleri nedeniyle Arap Turiste hitap eden bungalovlar işgal ediyor.
Neticeyi kelâm, iklim kaosu bangır bangır bağırarak gelirken, inkâr etmenin hiçbir yararı yoktur. Tıpkı aslanlar avlamaya gelirken başını kuma sokan deve kuşları gibi.