Millet olarak genel karakterimizdir. Bir felaket vukubulduğunda önce hep beraber yardıma koşar, sonra matem tutar, sonra da bir daha böyle acılar yaşanmasın diye şunu yapılmalı, bunu yapılmalı diye yeri göğü inletiriz. Ancak aradan bir süre geçip de yaralar kabuk bağlamaya başlayınca her şeyi unutur, sanki hiç bu felaket olmamış gibi eski yaşantımıza devam ederiz.
Hatta daha da ileri giderek “Bu bir milattır” deriz. Aradan biraz zaman geçince “Aymazlığın hilâtını” hemencecik giyiveriririz. Ta ki yeni bir felaket kapımızı çalana kadar.
Deprem tehdidi altındaki şehirlerimizde bulunan “çürük mahalleleri” depremlere dayanıklı bir hale getirmenin adı olan dönüşüm olayı da bu aymazlığımızdan yeterince nasibini alıyor.Topun ağzındaki İstanbul’da başta olmak üzere, yapılan bütün dönüşüm çalışmalarının büyük çoğunluğu öncelikle rant düşünülerek planlanıyor ve uygulamaya konuluyor. Büyük inşaat firmaları yukarıda zikredilen çürük mahalleleri ya da hemen her sokakta bulunan depreme dayanıksız yapıları dönüştürme yerine, daha çok yeni arsalar projelendirip gösterişli ve çok pahalı siteler, rezidanslar inşa ediyorlar. Burada başlıca amaç başta vatandaşlık peşindeki Araplar ve başka yabancılar…Yani çürük konutları dönüştürüp, insanları ölümden kurtarmak kimsenin umurunda değil. Fikirtepe gibi gerçekten dönüştürülen yerlerde ise bilmem kaç milyonluk, 2-3 bin lira aidatı olan rezidanlar yapılıyor. Eski Fikirtepelilerin zaten burada oturması mümkün değil. Çaresiz satarak, kalabalık ailelerini de düşünerek kenar semtlerde birkaç tane eski daire satın alanı çok.
Rize’de de böyle değil mi? Gerçi Rize 1.derece deprem bölgesinde değil ama geleceği olmayan dolgu üzerindeki yapıların, yalnızca eski belediye blokları yenilendi. Oysa limanın ordan İslampaşa’ya kadar ne kadar dolgu üzeri yapı varsa dönüştürülmesi gerekirdi.
Şimdi, ey hükümette, Toki’de bulunan etkili ve yetkili beyler!
Bu iş böyle devam edemez. Allah korusun, şiddetli bir deprem meydana gelirse İstanbul, veya Bursa ya da İzmir’de kan gövdeyi götürür!
Bu nedenle, her şeyin üstesinden tek başına TOKİ gelemiyeceğine göre anlı şanlı müteahhit firmalarımızın yeni arsalara ( ki bunların ekserisi boşaltılan askeri alanlardır) pahalı ve gösterişli rezidanslar, siteler yapması yasaklanmalı ve eğer işlerini sürdürmek istiyorlarsa mutlaka ama mutlaka çürük mahallelerin dönüşümünde çalışmalıdırlar. Yoksa ilgili kamu otoritesi “Ruhsat yok” demelidir.
Tabii bunun için de yeterli ve kalabalık ekipler kurularak mevcut yapı stoku tek tek taranmalı, depreme dayanıksız çıkanların en fazla 3-4 ay içerisinde boşatılması sağlanmalıdır. Aksi halde kiraya paramız yetmez ya da sokakta kalırız diye hiç kimse çürük evini kontrol ettirmeye yanaşmaz. Üstelik özel firmalarının bu iş için çok ciddi rakamlar istediği herkesin bildiği bir şey.Bu sıralarda bizim de başımızda olduğu gibi.
Eski kafayla devam eder ve her şeyi akışına bırakırsak, pusudaki deprem gözümüzün yaşına bakmayacak ve yüzbinlerce insanımızın canını yakarak ekonomimizi de yerle bir edecektir.
Allah “Ben söylemiştim” dedirtmesin.