Dışa açık sanayileşme dendiği zaman akla ilk önce Japonya gelir. Gerçekten de İkinci Dünya Savaşı sonrasında “mucize” olarak nitelendirilen bir ekonomik kalkınma gerçekleştiren Japonya, önceleri taklit ve montajla işe başladığı (DAS) yani dışa açık sanayileşmeyi kısa bir zaman dilimi içerisinde kendi markalarına regüle ederek, özellikle otomobil, elektrik - elektonik, bilgisayar, gemi yapımı ve makine sektörlerinde başa güreşmeye başlamış, Sony, Toyota, Honda, Mitsubishi, Marubeni gibi dünya markaları çıkarmıştır.Bu sayede ihracatını devasa ölçülerde yükselten Japonya, çok büyük miktarda cari fazlalar vermiş, Japon Merkez Bankası (Nippon Ginko- Japonya Bankası) Dolar veya Euro’ları koyacak yer bulamamıştır. Son yıllarda ABD ve AB’nin uyguladığı korumacı dış ticaret rejimleri ve Çin ve G.Kore’nin artan rekabeti nedeniyle aynı performansı pek gösteremese de bugün ileri teknoloji dendiğinde akla Japonlar gelmektedir.
Japonya örneğinden farklı olarak kendi sosyalizm biçimiyle serbest piyasa usullerini bağdaştırıp kaynaştıran Çin, bütün dünyadan muazzam miktarlarda sabit sermaye yatırımı çekerek, tüm gezegenin bir numaralı tedarik merkezi haline gelmiştir. Başlangıçta Çin Malı, düşük kalite anlamına gelen “tapon” olmanın başını çekse de, artık hemen bütün sanayi dallarında yüksek kalitede mal üretmeye ve bunların kitle halinde ihracından muazzam çapta döviz geliri elde etmektedir.
Türkiye ile aynı zaman diliminde sanayileşmeye başlayan Güney Kore ise apayrı bir başarı öyküsüdür.
Aynen Türkiye gibi sanayileşme metodu olarak ithal ikamesi ve montaja dayanan bir politika izleyen Güney Kore, hayret edilecek bir hızla kendi dünya markalarını ( Samsung, Hyundai, Kia vb.) çıkarmış, çok bilinçli bir şekilde halkın da desteğiyle yürütülen DAS sayesinde yıllık ihracatı 700 milyar doları geçmiş, 1 trilyonluk hedefe oldukça yaklaşmıştır. Bilindiği gibi 2023 ihracat hedefi 500 milyar dolar olan Türkiye, bu hedefe 2 yıl kala ancak 214 milyar dolar ihracat yapabilmiştir.
Türkiye ihracatındaki mal bileşiminde sanayinin payı yüzde 80’in üzerindedir. Bu oran sanayileşmiş bir ülke olduğumuzu gösteriyor. Ancak ihraç edilen ürünlerin büyük çoğunluğu yoğun dış girdi kullanan montaj (Otomobil) ya da işlenmiş ham maddeler (Tekstil, çelik, çimento vb.) şeklindedir. İleri teknoloji ürünü veya dünya markası olabilmiş şirketlerimize ait mallar hemen hemen yok mesabesindedir. İleri teknoloji ürünü sanayi mallarının toplam sanayi ihracatımıza oranı yüzde 4 gibi oldukça düşük bir seviyede kalmıştır.
Markalaşma veya moda oluşturma düşük düzeyde olup, silisden çip değil en fazla cam eşya üretilip ihraç edilmektedir. Bu meyanda Rizemiz’de üretilen çayın içim kalitesi, dünyanın her köşesinde takdir edilmekle beraber, pazarlama ve tanıtma eksikliği yüzünden hak ettiği yere gelememiştir.
Tüm bu rakamlar, Türkiye’nin DAS’ı başaramadığını gösteriyor. Ta 1950’lerden beri devam eden bir sürecin geldiği nokta bu mu olmalıydı?
Milli Eğitim gibi her şeyi sık sık sil baştan alamasak da, çok sıkı bir çekidüzen vermeye mecburuz.