Kendine ait kelimeleri olanların az, ama emanet repliklerle hayat tüketenlerin çok olduğu güzel ülkemde;
Yakınların ne kadar uzak, uzak bırakılanların ne denli yakın olduklarını göremeyenlere gelsin.
Eskiden memleketin gidişatını ve gerçek hali, durumunu merak eden, halkına duyarlı yöneticier;
Tebdili kıyafet yaparak…
Çarşıda pazarda, sokaklarda, halkın arasında gezerek sohbet ederlermiş.
Vatandaşın sohbetinden, var olan gerçek durumun, ancak anlaşılabileceğini bilir, akıl ederlermiş.
III. Selim Han gayet cesur, silah kullanımında hüner sahibi bir kimseymiş. Zaman zaman tebdil-i kıyafet ederek halkın arasına karışır, istek ve şikayetlerini öğrenirmiş. Bir gün tersane kahyası kıyafetiyle akşam vakti Sultanahmet civarına çıkar, Maiyetindekiler de kalyoncu neferi gibi giyinmişlerdi...
Bir kadın feryadı işitir, hemen oraya yönlenir, Yeniçeri tulumbacılarından bir zorba, bir kadının yolunu çevirmiş ‘’Yürü benimle! ‘’ diye zorluyordu. Kadın da ‘’Kardeşim! Ben namuslu bir kadınım çocuğum hasta ilaç aldım evime dönüyorum. Bana ilişme. Mahalleme gel sor...’’ diye feryat ediyor. Tulumbacı ise sarhoş, gözü kararmış, küfürler savurarak bıçağını çekmiş, tehdide başlamıştır. Kadın, o anda oraya yetişen, kalyoncu kıyafetindeki padişah ve maiyetini fark eder ve onlara ‘’Aman kaptan ve kalyoncu din kardeşlerim!.. Beni bu namussuz herifin elinden kurtarın , hesap vermeye hazırım!.." diye yalvarmaya başlar..
Bunun üzerine tulumbacı işi daha da azıtır ve padişahın üzerine saldırmak gibi bir gaflette bulunur. Her Osmanlı Sultanı gibi silah kullanmakta pek mahir olan lll. Selim Han, kılıcıyla adamı belinden ikiye biçiverir...
Ertesi gün de Babıali’ye şu tezkereyi gönderir: "Sokollu Mehmed Paşa yokuşunda maktul olan tulumbacıyı ben öldürdüm. Mirasçıları var ise şer ‘an mahkemede hesap vermeye hazırım..’’demiş.
Değişen zaman içinde gelinen nokta ise çok manidar.
Lütuf eder gibi… "sokağa indi… ziyaret etti… sohbet etti… vatandaşın sorunlarını dinledi…"ye dönüşmüş durumda .
Etrafı onlarca kişiyle çepeçevre sarmalanmış kişilere vatandaş ne anlatabilir?
Düşünsenize ekabir halinde gezen il başkanları, belediye başkanları, yardımcıları özel kalemler, sekreterler, vekiller, mahalle temsilcileri, muhtarlar...say say bitmez.
Vatandaşı neden tek başınıza dinlemiyorsunuz?
Yöneticilik yaptığın yaşadığın kentin sokağında, caddesinde YALNIZ yürüyüp gezip arkadaş dost esnafla hasbihal et.
Her yere ayrılmaz mütemmim cüz (bir bütünün parçası) gibi sizin yanınızdan ayrılmayanlar, oradan oraya taşıma ile gelip gidenler halkın sesi değildir..!
Onlarla birlikte esnaf sokak ziyaretleri yapmayın.
Sözünün eri birimisiniz, adam kayırmayı seven, menfaat çevreleri ile birlikte olan, gönlünü hoş edenlerle birlikte olan, çalışma yaparken çevresine rahmet yağdıran, adaletli olan, adaleti dağıtırken adil olan, komşusu aç iken kendi yediği baklava börekleri ballandıra ballandıra anlatan, personel haklarını dağıtırken liyakate ve kaliteye dikkat eden birimisiniz… Yoksa kendinizi mi kandırıyorsunuz…
Tüm bunları öğrenmek ve bilmek istiyor musunuz? Duayenlere sorun, duayen dedim ise; Mesut Yılmaz parkında torunu Asaf ile oturan Emekli Ahmet amca, 15 Temmuz parkında güvercin besleyen Çiğdem ve kızı Elif'e, Rize -Tabzon belediye minibüs durağında bekleyen Mehmet Akif'e, geçimini sokak müzisyenliği yaparak sürdüren Doğan ile konuşun.
Orta cami altında, bahçesinden lahana, maydanoz mandalina getirip pazarda satan Sena ablayla konuşun. Ellisinde düğünlerde salsa, bachata yaparak bütçesini denklestirmeye çalışan Barış ile konuşun.
Terminalin köşesinde seyyar tezgahında balık satan Dursun ile konuşun.
Kurtulus ilkokulu yanında tavuk döner almak için bekleyen meslek lisesi öğrencileriyle konuşun.
Sahilde farklı şekillerde öbeklenmis kahve-oyun salonu vb işletmeler de akşamları oturup oyun oynayan üniversite öğrencileriyle konuşun.
Şehrin kalabalığından stresinden kaçıp yaylalarda yaşamını sürdüren Funda ile konuşun.
Rus gelin Tatiana Ceylin ile konuşun.
Avm de çalışan tezgahtar reyon sorumlusu Esma, Fatih, Yunus, Ali, Kevser, Esra, Jale, Melek ile konuşun...
Sizden menfaati olmayan, talebi olmayanlara sorun, kenti gerçekten tanıyan, iyisiyle kötüsüyle YAŞAYAN bilenlerle KONUŞUN...
Kendini duayen ilan edenlerle değil !
Unutma !
İş insanı değilsen, vatandaşın sayesinde bulunduğun konumdasın, her şekilde...
Sokağa indi … ne demek?
Sokağa nasıl iniliyor?
Nerede oturuyorsun ?
Çok uzakta isen, neden ?
Kimin sağladığı imkanlarla ?
Ayrıca sizlerin her fırsatta yapmanız gereken asıl göreviniz ya da sorumluluğunuz bu değil mi ?
Suni kalabalık ve suni gösterişe kapılmayın...
Sürdürebilenlerin yeri ve konumu daha sağlam ve daha kalıcı olur...
Dürüst, samimi ve mütevazi kişiliğininizi koruyun...
Tersi olanlar ise hatırlanmıyor bile doğru dürüst yada selam veren bile kalmıyor.
Kişi…nerede olursa olsun, nereye giderse gitsin, yaptıkları ve yarattığı etki ve intiba ile karşılanıp takdir görür.
Önemli olan….
Senin götürdüğün ve kalabalık görünmeni sağlayan görüntü değil, gerçekten kalabalıklar seni takdir ediyor mu, etrafını sarıyor mu?
Kameraların ışıklarının önünde elde edilen parlak görüntünün…Kalıcı olup olmayacağının farkında olmak önemli.
Bu yüzden halkın sağladığı imkanlarla yaşayıp halktan uzak, kopuk yaşayanlar iyi düşünmeli.
Vatandaşla ilgilenmenin de bir lütuf değil bir insani gereklilik, sorumluluk olduğunu idrak etmeli...
Bu şekilde yaşayan hizmet ehli arkadaşlarımızın ayağına taş değmesin...
Sadece seçim öncesi ve sürecinde değil seçimden sonra da buna riayet edin...
* Zamanı unutturacak dostlarınız ve hep gülecek bir bahaneniz olsun...
#SamsunSarpDemiryolu