İnsan hakları, insanoğlunun tarih sahnesinde yer almasıyla birlikte doğmuştur. İnsanın doğuştan olan hakkıdır ve bir başkası tarafınddan verilemez.
• Yaşama Hakkı ve Kişi dokunulmazlığı.
• İşkence ve Kötü Muamele Yasağı.
• Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği.
• Düşünce ve ifade Özgürlüğü.
• Din ve Vicdan Özgürlüğü.
• Özel hayatın Gizliliği Hakkı.
• Adil Yargılanma Hakkı.
• Mülkiyet Hakkı.
• Ayırımcılık Yasağı.
• Toplantı ve Gösteri yürüyüşü hakkı.
• Dernek Kurma Hakkı.
• Çalışma Özgürlüğü.
• Dilekçe Hakkı.
• Seçme ve Seçilme Hakkı,
• Kamu hizmetlerine girme hakkı, temel haklarımızdır ve bunlardan mahrum bırakılmak birer insan hakkı ihlalidir. Ancak en önemli insan hakkı ihlali ise ırkçılıktır.
İnsanların toplumsal özelliklerini ırksal özelliklerine indirgeyen, bir ırkın öteki ırklara üstün olduğunu öne süren,diğer ırklara yaşama hakkı tanımayan, siyasal görüşünü buna dayandıran anlayış ırkçılıktır ve büyük suçtur.
Ayrıca kişinin doğuştan sahip olduğu fiziksel özelliklerini, etnik kimliğini aşağılamak, küçük görmek, dışlamak, bu özelliklerinden dolayı fiziksel ve duygusal şiddet uygulamak bütün evrensel değerlere göre yasaklanmıştır.
Batı’daki ırkçılığın gelişim sürecine bir bakacak olursak; Batı medeniyeti tarih sahnesinde eski Yunanlılarla var olmaya başladığından itibaren, kendi dışındaki topluluklara karşı her zaman düşmanca bir tutum içerisinde olmuştur. Onlar için bütün uygar toplumlar barbardır ve yok edilmesi gerekir. Aynı tutum Romalılar döneminde de devam etmiştir ve Orta Çağ döneminde ise kilisenin yardımıyla zirveye ulaşmıştır. Yeni Çağ sonrasında ise Batı, sömürgeciliğinin verdiği güçle Hindistan, Avustralya, Afrika ve Amerika’ daki yerlileri evcilleştirilmesi gereken yabaniler olarak görmüş, evcilleştiremediği toplumları da yok edilmesi gereken vahşiler olarak soykırıma tabi tutmuştur.
Bunun yanında Batı’da futbol sahalarına kadar inen ırkçılık, UEFA’nın bütün statlarda “no racizm” vurgusu yapmasına ve radikal önlemler almasına rağmen devam etmektedir. En son Webo’nun maruz kaldığı durum bunun en barız örneğidir.
Ayrımcılık konusunun ülkemizdeki duruma bakacak olursak, hiçbir ayrımcılığın yapılmadığını söylemek pek akılcı olmaz.
Ancak Batı toplumlarında kullanılan ırkçılıkla ilgili bazı aşağılayıcı söz ve ifadelerin Türkçede bir karşılığı dahi yoktur.
Ülkemizde kişinin biyolojik özelliklerini ön plana çıkaran ve ırka dayalı bir ayrım asla yapılmaz. Türkiye’deki ayrımcılık daha çok siyasal alandadır ve siyasi otoriteye göre de değişiklik gösterir. Ayrıca kapitalist anlayışın benimsenmesiyle, pek dillendirilmeden sınıfsal bir ayrımcılığın olduğunu söylemek de pek yanlış olmaz.
Anadolu’yu bir baştan bir başa dolaşın, kimse size etnik kimliğinizi sormaz. Pek merak da edilmez, sorulması genellikle ayıp karşılanır.
Bu özelliğimizden dolayıdır ki, ülkemizde etnik konular bu kadar kurcalanmasına, basında ve siyasi arenada kasıtlı olarak bu denli kaşınmasına rağmen, toplumun genelinde bir karşılık bulamamıştır.
Batıda ırkçılığa ve sömürgeciliğe dayalı savaşların artması, insanlığın madden ve manen bu durumdan büyük zarar görmesi sonucunda bütün dünyada bir arayış içine girilmiş, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun hazırladığı ve 10 Aralık 1948'de, Genel Kurul’un kabul ettiği 30 maddelik İnsan Hakları Bildirgesi yayınlanmıştır.
Doğrusu Batı’nın dolayısıyla da bütün insanlığın içine düştüğü bu çıkmazdan kurtulmak için yine Batı öncülük etmiştir.
Demokrasi, insan hakları gibi konularda, Batı’nın insanlığı sürüklediği çıkmazdan kurtarmak için yine Batı’da ortaya çıkan mücadele ve fikir akımları çok değerlidir. Bu mücadele ve fikir akımları bütün dünyaya öncü olmuş ve yön vermiştir.
İnsan hakları, tüm insanların doğuştan sahip olduğu, ırk millet, etnik köken, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin eşit olarak yararlanabileceği temel hak ve özgürlüklerdir. insan hakları ideal olup, olanı değil, olması gerekeni dile getirir.
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. İnsan hakları, her insana bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Yani birçok hakkın yanında sorumluluk da vardır.
İnsan hakları, insanın insan olmaktan kaynaklanan gereksinimlerini karşılamaya yönelik, maddi ve manevi varlığını korumayı, geliştirmeyi hedef edinen, herhangi bir şarta veya statüye bağlı olmadan doğuştan sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, en temel değerlerdir.
Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 50 ülke tarafından 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan bir komisyonun hazırlarığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde Genel Kurulca kabul ve ilan edildi. Türkiye bu beyannameyi 6 Nisan 1949 tarihinde onayladı.
Yani İnsan Hakları Evrensel beyannamesinde yer alan, insan hakları ile ilgili konularda, insani olarak sorumluluğumuzun yanında uluslar arası hukukun da bize yüklediği sorumluluklar vardır.
Tüm insanlığın ortak değeri, çağdaş dünyanın ortak paydası olan, insan haklarının anayasası olarak da tanımlanan, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, kabul edildiği 10 Aralık 1948'den bu yana, her 10 Aralık'ta İnsan Hakları Günü olarak kutlanır.
Daha mutlu bir dünya, insan haklarına verilen değerle mümkündür.
Dünya İnsan Hakları Gününüz kutlu olsun.