İtalyan felsefeci Paolo Ruffini öğretmenler için “Öğretmen kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.” diyor.
İnsanoğlu bir arada yaşamak zorunda kaldığı dönemlerden bu yana eğitilmek ihtiyacını hep hissetmiş olsa gerek eğitilmişe olan saygısı her zaman canlı kalmıştır. Bununla birlikte modern yüzyıl eğitilmişin de eğitimin de değerini yeniden şekillendirmeye başladı.
BİR GÜNLÜK ÖĞRETMEN
Yılda bir kez hediyelere boğulan öğretmenlerin günü yaklaşıyor. Evet hediyelere boğuluyorlar ama sizce öğretmenlerden kaçı bu hediyelere tamah edecek seviyesizliktedir! Ya da şöyle izah edelim: Öğretmenlik mesleği maddi herhangi bir karşılık beklenerek yapılabilecek kadar kolay mıdır?
Mesleğin ucundan kıyısından geçmiş herhangi birine sorsanız dahi muallim olmanın maddi herhangi bir karşılığı olmadığını çok rahat ifade edebilecektir. Muallim olabilmek için evvele âlim olmak gerekir. Âlim için en mühim hediye yetiştirdiği allâme olabildiğini görmektir.
Ormanın içinde nasıl ki zararlı bitkiler bulunursa, öğretmen camiasının içinde de elbette mesleğe halel getiren deve dikenleri (!) vardır. Lakin amacınız üzüm yemekse bağcının cebinin kalınlığına bakmazsınız!
HAYATA DOKNMAK
Hepimizin hayatına olumlu ya da olumsuz bir şekilde dokunmuş bir öğretmen vardır. Öyle ya bu insanlar ömrümüzün büyük bir kısmına doğrudan etki ediyor. Kimileri belki mesleğinin getirdiği vakara sahip olmadığından kalıcı bazı olumsuz etkiler bırakmış olsa da camianın büyük bir kısmı toplumun şekillenmesinde olumlu bir etki yaratmıştır kanımca.
Son yıllarda, belli dönemlerde, insanlarda “Öğretmenler yatarak para kazanıyor.” algısı yaratabilmek için görsel ve yazılı medyada olumsuz örnekler haberleştirilerek bütün bir camianın hakkına giriliyor. Belli dönemlerde diyorum ki şahsen bu haberlerin bilinçli yapıldığına inanıyorum. Dante’nin ifade ettiği şekilde “Eğitim, ekmek ve sudan sonra halkın en zorunlu ihtiyacıdır.” fikrine haizseniz bir toplumun değerlerini yok etmek için öncelikle eğitilmemiş nesillerini hedef almalısınız!
Öğretmeni değersizleştirmek, eğitimi ikincil hatta üçüncül bir ihtiyaç olarak sınıflandırmak, eğitimli insanların eğitim almamış kişilerin sorumluluğu altında ezilmesine müsaade etmek, her kim olursa olsun sorgulayan bir dimağın önüne set çekilmesine müsamaha göstermek bir millete ileriye dönük atılmış kazıkların en büyüğüdür.
Halbuki öğretmen yatarak maaş almaz! Öğretmen yeri gelir bir inşaat işçisidir okul inşa eder. Yeri gelir bir gönül elçisidir gönüller fetheder. Yeri gelir annedir öksüzlere kol kanat gerer. Yeri gelir babadır evlatlarını hayatlarının sonuna dek takip eder. Ve hatta yeri gelir bir önderdir toplum inşa eder!
Bütün bunları hâlâ yapıyor öğretmenler ama “profesyonel bir mesleğe” sahip olmadıkları için hiç bahse konu edilmiyor. Çünkü öğretmenlik günümüzde hâlâ “gönül işi” olarak görülür. Gönül işi değildir öğretmenlik, profesyonel bir şekilde eğitilmesi gereken ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek nesilleri yetiştirmek için ihtiyaçları karşılanması gereken bir meslektir. Gönül işi midir doktorluk? Gönül işi midir hakimlik? Gönül koyarsan bir aşa, kırmızısı gönlüne güzel gelir de içinin çürüklüğüne elmanın katlanmak zorunda kalırsın!
Velhasıl, Platon’un dediği gibi “Öğretmenlik her şeyden evvel bir Tanrı sanatıdır.” ama asla gönül işi değildir! Gönlünü hoş etmek zorunda değildir kimsenin! Toplum yetiştirmek ve hatta inşa etmek zorundadır öğretmen! Bunun karşılığını madden ölçebilecek bir birim henüz icat edildi mi?