Mustafa Barış ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mustafa Barış ÖZTÜRK
 

EV HALLERİ

#KarantinaGünleri2020 Virüs insanlığı, günler günleri kovalıyorken, evlerimiz bize en büyük sığınak. Evimizin her köşesini ayrı bir sevmeye başladım. Sevmek zorundayız da zaten, zaman bu kutunun içinde geçiyor. Geçen gün dolabımı elden geçirdim, giymeyeceklerimi kaldırdım, vereceklerimi ayırdım, akşam apartman görevlisi gelince ona verdim. Ne çok giymediğim giysi ayakkabı varmış hayret ettim. Evdeyken yapılacak en mantıklı iş dolabı düzenlemek, tavsiye ederim biz ev erkeklerine ! Sabah saat 07 gibi evin en küçüğü Asaf Barış uyanıyor herkese kalk dercesine bağıra çağıra. Ardından evin kızları uyanıyor tüm güzellikleriyle...Hemen hemen her sabah odamızdaki radyodan trt müzikle başlayan günde, tabak çatal çocukların kahvaltı sesli serüveni bizi 1 saatten fazla meşgul ediyor. Çocukların kahvaltısı bazen çok pratik oluyor, bazen kallavi bir sofra...Bize gelince sahurda olmayan yeme isteğı sanki yerini açlık isteğine bırakıyor gibi. Bu arada dikkat edilmesi gereken en önemli şey kıyafet meselesi, pijama ya da eşofmanla bir işe odaklanabilmek mümkün değil. Sizde de oluyor mu bilmem ama diğer türlü 10 dakikadan sonra kendimi yatakta buluyorum. Bu sebeple hemen üstümü değiştiriyorum sanki işe gidecekmişim gibi. Giyinme faslından sonra oturma odası bizi bekler özlemiştir hayde spora deyip; günlük 10 dakikalık egzersizlere başlıyoruz kızım Elif Ecrin'in spor koçluğunda... Her gün farklı bir bölge çalıştırıyor kendisi bize. Bir gün karın, bir gün kalça, bir gün omuz gibi. Ama bir dakikalık plank duruşunu kesin yaptırıyor :) Güne uzun metraj çizgi filmlerle ya da çocukken izlediğim o çıtır çerez aile filmleri ile başlamak epey keyifli. Bol bol çizgi film izlemek, kızıma mısır patlatmak ve sonrası puding pişirmek...Böylece iki saat daha geçti bile. Geceden nerede bıraktığımı bilmediğim telefonlarımı evin bir köşesinde bulup Whatsapp'tan özel "dost, merhaba" grubundan günaydın dedikten sonra her gün olduğu gibi "Toplumsal Sayaç" ve "Sevgi Virüsü" sayacını çalıştırıp okuma yazma faslına geçiyorum. Gözüm twiter da bir yandan... Gelişmeleri an be an takip ediyorum. Öğlen vakti iki saat kadar bir uyku uyuyorum oğlum Asaf beyle birlikte. Uyanınca ilk işim annemi ve ablamı aramak oluyor genelde. Küçük bir rapor veriyoruz ne yaptığımıza dair. Akşam iftara ne pişirileceğini de atlamıyoruz. İftara yakın  genelde sessiz sedasız bir düşünce hali ve halsizlik sarmalıyor beni. İftarda yemek içmek faslını anlatmıyorum. O anlar anlatılmaz yaşanır cinsten ! Hele hele o RİZE ÇAY'ına kavuşma anı yokmu ! Çay birçok dilde Üç harflidir Benim dilimdeki AŞK gibi… Ve karşılıklı içilirse CAN olur. SEN gibi değil, BEN gibi değil, BİZ gibi… (M Yazıcıoğlu) @çay_aşk İftar sonrası bazen dışarı çıkıp yürüyorum sitede yeşilliklerde, yürüyüş yolunda. Her evden çıkış eve giriş süreci başka bir günün yazı konusu olsun. Malum virüs sebebiyle evden çıkıp eve dönüş ayrı bir hengame. Eğer dışarı çıkmıyorsam; sade Türk Kahvesi içiyorum. Sonra fincanda kalan kahve telvesi içerisine bir çay kaşığı maden suyu ve bir çay kaşığı limon ekleyip ciltte peeling yapıyorum. Eee...yaş ilerliyor kendimize bakmalıyız değil mi ? RİZE Lisesi 90' lar ! :) Karanlık iyiden iyiye çökünce, dostum Yakup Mutlu ile rutin  telefonlaşıyoruz. Günlük Covid raporu açıklanıyor, yorumluyoruz. Sohbet siyasi söylemlere geldiğinde telefonu kapatmak noktasında sözlestiğimizden çabucak konuşmayı sonlandırıyoruz. Aksi durumda konuşma çok garip noktalara gidebiliyor. Her ne kadar zıt fikirlerde de olsak saygıda kusur olmadan telefonu gülerek kapatmayı başarabiliyoruz. Gün içerisinde sıra dışı anormal bir gelişme genelde yaşamıyoruz. Beklentiler doğrultusunda ilerliyor zaman. Çok fazla müzik dinliyoruz. Ben bazen aşka gelip o bas ses tonumla iddialı şarkılar söylüyorum. İşin ilginç tarafı bu durum bir ayı aşkın süredir böyle devam ediyor. Şikayet etmiyorum, ama ev ahalisine de sormak lazım bilemiyorum. Gece sonuna doğru elim telefona gidiyor. Tek tek aramaya başlıyorum kankalarımı. Kötü düşüncelerden arınmak için insanlarla bir nevi meditasyon icin konuşuyorum. Gülüyoruz, eğleniyoruz ve bazen düşünüyoruz. En çok özlediklerimi görüntülü arayıp konuşuyoruz. Gün sonu usulca yatağıma geçiyorum. Nedense ben akşamları çok derin uyuyorum. İşte böyle geçiyor günler. Her sabah, öğlen ve akşamları zamanımı paylaştığım çocuklarımla kendimi buluyorum. Onlarla vakit geçirirken aslında en çok kendim ile zaman geçirmiş gibi oluyorum. Şunu keşfettim ki çok keyifli bir adammışım ben. Neşeli, duyarlı ve eğlenceli :) Sanırım bunun böyle olmasının en büyük nedeni kendim ile barışık olmam. Virüs öncesinde geçirdiğim bir günün bu denli kıymetli olduğunu göremiyordum. Şimdi geride bıraktığım bütün günler çok güzel. Ve en çok, en çok hayal ediyorum. Hayal etmek, bir süre hayallere kapılmak terapi gibi bir şey. Müzik dinlemekten, film izlemek ya da kitap okumaktan çok daha güzel. Bir yandan yaşıyorum, bir yandan hayal ediyorum. Diğer taraftan tutkumuz olan tavlayı hayallerde oynamak zor. Hele hele hayallerde zar tutmak daha da bir zor geliyor. Tavla arkadaşlarıma selamlar :) Güçlü olduğunuzu düşünün, güçlü yönlerinizi yaşayın. Eğer hayatınızda önemli bir şeyler olmuyorsa bile siz başkalarını mutlu edin. Başkalarını mutlu etmek en az kendimizin mutlu olması kadar güzeldir ve mutluluk sebebidir. Her sabah bir "günaydın" yazmak bile yeterli olabilir. "Velhasılı, mutlu olduğunuz yeri, yönü, yöntemi keşfedin dostlar. Gerisi teferruat." (Defne'den) Saygılar Mahpusluk Günleri Not: Gelecek yazının konusu Hong Kong’da gündeme gelen görüş : “Normale dönemeyiz. Çünkü eski normalimiz, sorunun ta kendisiydi !”
Ekleme Tarihi: 01 Mayıs 2020 - Cuma

EV HALLERİ

#KarantinaGünleri2020


Virüs insanlığı, günler günleri kovalıyorken, evlerimiz bize en büyük sığınak. Evimizin her köşesini ayrı bir sevmeye başladım. Sevmek zorundayız da zaten, zaman bu kutunun içinde geçiyor. Geçen gün dolabımı elden geçirdim, giymeyeceklerimi kaldırdım, vereceklerimi ayırdım, akşam apartman görevlisi gelince ona verdim. Ne çok giymediğim giysi ayakkabı varmış hayret ettim. Evdeyken yapılacak en mantıklı iş dolabı düzenlemek, tavsiye ederim biz ev erkeklerine !


Sabah saat 07 gibi evin en küçüğü Asaf Barış uyanıyor herkese kalk dercesine bağıra çağıra. Ardından evin kızları uyanıyor tüm güzellikleriyle...Hemen hemen her sabah odamızdaki radyodan trt müzikle başlayan günde, tabak çatal çocukların kahvaltı sesli serüveni bizi 1 saatten fazla meşgul ediyor.


Çocukların kahvaltısı bazen çok pratik oluyor, bazen kallavi bir sofra...Bize gelince sahurda olmayan yeme isteğı sanki yerini açlık isteğine bırakıyor gibi.


Bu arada dikkat edilmesi gereken en önemli şey kıyafet meselesi, pijama ya da eşofmanla bir işe odaklanabilmek mümkün değil. Sizde de oluyor mu bilmem ama diğer türlü 10 dakikadan sonra kendimi yatakta buluyorum. Bu sebeple hemen üstümü değiştiriyorum sanki işe gidecekmişim gibi.


Giyinme faslından sonra oturma odası bizi bekler özlemiştir hayde spora deyip; günlük 10 dakikalık egzersizlere başlıyoruz kızım Elif Ecrin'in spor koçluğunda... Her gün farklı bir bölge çalıştırıyor kendisi bize. Bir gün karın, bir gün kalça, bir gün omuz gibi. Ama bir dakikalık plank duruşunu kesin yaptırıyor :)


Güne uzun metraj çizgi filmlerle ya da çocukken izlediğim o çıtır çerez aile filmleri ile başlamak epey keyifli. Bol bol çizgi film izlemek, kızıma mısır patlatmak ve sonrası puding pişirmek...Böylece iki saat daha geçti bile.


Geceden nerede bıraktığımı bilmediğim telefonlarımı evin bir köşesinde bulup Whatsapp'tan özel "dost, merhaba" grubundan günaydın dedikten sonra her gün olduğu gibi "Toplumsal Sayaç" ve "Sevgi Virüsü" sayacını çalıştırıp okuma yazma faslına geçiyorum.


Gözüm twiter da bir yandan... Gelişmeleri an be an takip ediyorum. Öğlen vakti iki saat kadar bir uyku uyuyorum oğlum Asaf beyle birlikte. Uyanınca ilk işim annemi ve ablamı aramak oluyor genelde. Küçük bir rapor veriyoruz ne yaptığımıza dair. Akşam iftara ne pişirileceğini de atlamıyoruz. İftara yakın  genelde sessiz sedasız bir düşünce hali ve halsizlik sarmalıyor beni.


İftarda yemek içmek faslını anlatmıyorum. O anlar anlatılmaz yaşanır cinsten !
Hele hele o RİZE ÇAY'ına kavuşma anı yokmu !


Çay birçok dilde Üç harflidir

Benim dilimdeki AŞK gibi…

Ve karşılıklı içilirse CAN olur.

SEN gibi değil,

BEN gibi değil,

BİZ gibi…

(M Yazıcıoğlu) @çay_aşk


İftar sonrası bazen dışarı çıkıp yürüyorum sitede yeşilliklerde, yürüyüş yolunda. Her evden çıkış eve giriş süreci başka bir günün yazı konusu olsun. Malum virüs sebebiyle evden çıkıp eve dönüş ayrı bir hengame. Eğer dışarı çıkmıyorsam; sade Türk Kahvesi içiyorum. Sonra fincanda kalan kahve telvesi içerisine bir çay kaşığı maden suyu ve bir çay kaşığı limon ekleyip ciltte peeling yapıyorum. Eee...yaş ilerliyor kendimize bakmalıyız değil mi ? RİZE Lisesi 90' lar ! :)


Karanlık iyiden iyiye çökünce, dostum Yakup Mutlu ile rutin  telefonlaşıyoruz. Günlük Covid raporu açıklanıyor, yorumluyoruz. Sohbet siyasi söylemlere geldiğinde telefonu kapatmak noktasında sözlestiğimizden çabucak konuşmayı sonlandırıyoruz. Aksi durumda konuşma çok garip noktalara gidebiliyor. Her ne kadar zıt fikirlerde de olsak saygıda kusur olmadan telefonu gülerek kapatmayı başarabiliyoruz.


Gün içerisinde sıra dışı anormal bir gelişme genelde yaşamıyoruz. Beklentiler doğrultusunda ilerliyor zaman. Çok fazla müzik dinliyoruz. Ben bazen aşka gelip o bas ses tonumla iddialı şarkılar söylüyorum. İşin ilginç tarafı bu durum bir ayı aşkın süredir böyle devam ediyor. Şikayet etmiyorum, ama ev ahalisine de sormak lazım bilemiyorum.


Gece sonuna doğru elim telefona gidiyor. Tek tek aramaya başlıyorum kankalarımı. Kötü düşüncelerden arınmak için insanlarla bir nevi meditasyon icin konuşuyorum.
Gülüyoruz, eğleniyoruz ve bazen düşünüyoruz. En çok özlediklerimi görüntülü arayıp konuşuyoruz. Gün sonu usulca yatağıma geçiyorum. Nedense ben akşamları çok derin uyuyorum.


İşte böyle geçiyor günler.


Her sabah, öğlen ve akşamları zamanımı paylaştığım çocuklarımla kendimi buluyorum. Onlarla vakit geçirirken aslında en çok kendim ile zaman geçirmiş gibi oluyorum. Şunu keşfettim ki çok keyifli bir adammışım ben. Neşeli, duyarlı ve eğlenceli :)


Sanırım bunun böyle olmasının en büyük nedeni kendim ile barışık olmam. Virüs öncesinde geçirdiğim bir günün bu denli kıymetli olduğunu göremiyordum. Şimdi geride bıraktığım bütün günler çok güzel.


Ve en çok, en çok hayal ediyorum. Hayal etmek, bir süre hayallere kapılmak terapi gibi bir şey. Müzik dinlemekten, film izlemek ya da kitap okumaktan çok daha güzel. Bir yandan yaşıyorum, bir yandan hayal ediyorum.

Diğer taraftan tutkumuz olan tavlayı hayallerde oynamak zor. Hele hele hayallerde zar tutmak daha da bir zor geliyor. Tavla arkadaşlarıma selamlar :)


Güçlü olduğunuzu düşünün, güçlü yönlerinizi yaşayın. Eğer hayatınızda önemli bir şeyler olmuyorsa bile siz başkalarını mutlu edin. Başkalarını mutlu etmek en az kendimizin mutlu olması kadar güzeldir ve mutluluk sebebidir. Her sabah bir "günaydın" yazmak bile yeterli olabilir.


"Velhasılı, mutlu olduğunuz yeri, yönü, yöntemi keşfedin dostlar. Gerisi teferruat." (Defne'den)


Saygılar


Mahpusluk Günleri

Not: Gelecek yazının konusu Hong Kong’da gündeme gelen görüş : “Normale dönemeyiz. Çünkü eski normalimiz, sorunun ta kendisiydi !”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi