Önceleri sadece Türk kahvesi ve nescafeyi biliyorduk. Şimdi latte’den espresso’ya cappucino’dan frappucino’ya her çeşit kahveye aşinayız. Kahvenin çayın tahtını sallamasının en büyük sebebi Türkiye’nin hemen her köşesine yayılmış kahve zincirleri.
Sadece fal bakmak için kahve içilirdi eskiden .
Bir fincan kahvede ne görmeyi umarlar sahi bilemiyorum.
Fincanın içinde biriken kahve telvesinin şekillerine verilen anlama çabası ortaokul lisede verilse geometride çığır acılır.
Kimi zaman “3 vakte kadar” diyoruz. Kimi zaman da “kısmet var” diye yapıştırıyoruz. O kısmet de geldiğinde; kız isteme seramonisinde kahve içen bir toplumdan geldiğimiz nokta bugün bu!
Öyle ki ülkemizde şu an yabancı 37 zincir marka, 6 bin 536 şube ve 56 yerli zincir marka 3870 şube ile faaliyet gösteriyor. İlk 10 marka, pazarın yüzde 70'ini kontrol ederken sektörde binlerce butik marka da bulunuyor.
Dünyadaki kahve zincirleri, Türkiye’ye 1997’den itibaren girdi. Kahve zincirlerinin toplam müşteri sayısının yıllık 98 milyonu bulduğu tahmin ediliyor. Gerçi kahve tüketimi hálá yıllık 12 kilo olan Finlandiya’dan ve yıllık 5 kilo olan ABD’nin çok gerisinde. Türkiye’deki kişi başına tüketim sadece 200 gram.
Hadi kahveleri yapalım,
40 yıl hatırı olan kahveyi yudumlarken Hikayesini okuyalım.
Hikaye Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum balıkçı Stelyo'ya dayanıyor.
Takvim yaprakları 1895'i gösterirken Eminönü Yemiş İskelesi civarında bulunan balıkçı kahvesine giren Osmanlı zabiti "Bre Yusuf, herkese benden okkalı bir kahve, ama şurada oturan Rum Palikaryası'na yok. Ona kahvem de akçem de haramdır" der.
Bilge Yusuf kahveleri ikram eder. Bir kahve de Palikarya Stelyo'nun önüne koyar. Zabıt adeta kükrer:
"Ben ona haramdır demedim mi?"
Yusuf Bilge istifini hiç bozmaz: "Komutan, o kahve benden. Ona da helaldir" der.
Stelyo minnetle bakar Yusuf'a.
Yıllar geçer. 1905 tarihinde Samos Adası'nda Rum İsyanı başlar. Damat Ferit Paşa adaya asker çıkarır. Bilge Yusuf da askerdir ve adaya çıkanlar arasındadır. Ancak ilk çatışmada esir düşer. İki yıl yatar Samos zindanlarında. İki yıl sonunda Rum çeteciler esir pazarında satışa çıkarır Yusuf'u. Mezatta 5 para, 7 para sesleri arasından bir ses yükselir.
“O Türk'e 5 kuruş. Hemen alıyorum!" Sessizlik hakim olur. Rum alır Yusuf'u, arabasıyla köyün dışına çıkarır. Denize yakın bir yerde at arabasını durdurur. Döner Yusuf'a:
"Serbestsin Bilge Yusuf" der.
Yusuf inanamaz duruma, Rum'un ellerine kapanır. "Beyim, kimsin necisin, beni neden özgür bıraktın" der.
Rum uzun uzun anlatır. 12 yıl öncesine, Yemiş iskelesine döner. Detaylarıyla o günü anlatır. "İşte ben, bir fincan kahveyi helal ettiğin balıkçı Stelyo" der.
Gözyaşları sel olur. Sarmaş dolaş olurlar Stelyo ile Yusuf. Yusuf kaçak yoldan İstanbul'a varır. Bu dostluk 40 yıl devam eder. Her yıl birbirlerini ziyaret ederler. Her ziyarette mutlaka bir fincan kahve vardır. Çocuklarına, torunlarına anlatırlar hikayelerini. Ve işte bu dostluk bir deyişi doğurmuştur:
“Bir kahvenin 40 yıllık hatrı vardır!”
Kahveniz bittiyse, fincanları kapatın soğuması için üstüne yeni demir 5 tl koymayı unutmayın...