KalbİM Ekim ayını kapatmadan sevgi ve aşk ile ilgili yazmak lstedi. Her ne kadar Kasım'da aşk bir başkadır deselerde bir sevgi insanı olarak bir hafta önceden tüyolar vereyim.
Sevginin birçok türü var, bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi, bir babanın çocuğu için hissettiği sevgi, bir adamın bir kadın için hissettiği sevgi, bir arkadaş için bir dost için hissettiğimiz sevgi…
Bir kuşa, bir taşa, bir çiçeğe...
Allah’ın yarattığı her canlıyı-cansızı sevin.
Bunların hepsi aslında hayatımızda mutlaka birçok açıdan deneyimlediğimiz sevgi türleri.
Peki nedir bu Sevmek?
Bilim insanlarına göre sevme eylemi beyindeki bazı hormonların fazladan salgılanmasıyla oluşuyor.
Beyin serotonin üretmeye başlayınca mutlu olmaya başlıyorsunuz. Bu bazen bir insanın gözünün içine derin derin bakarken, bazen bir kedinin miyavlamasıyla bazen sevdiğiniz bir yemeği yaparken-yerken ortaya çıkıyor. Ancak sevmenin kimyası bu bilimsel açıklamayla izah edilecek kadar basit değil. Çünkü hangi kişiyi seveceğinize siz karar veriyorsunuz. 8 milyar insanın yaşadığı bu dünyada sadece bir kişi... kalbinizin hızlı atmasına neden oluyor ve sizi mutlu ediyor.
Peki nasıl sevmeli ?
İlahi Barış böyle bir soru olabilir mi, nasıl seveceğime kim karışır, içimden geldiği gibi severim diyorsunuz değil mi?
Şimdi bazı olası cevapları sıralayabiliriz; kimimiz deliler gibi sevmeli, en derinlerine kadar hissederek tutkuyla diyecektir, bazıları ise çok yakın bir arkadaşlık kurarak sevebilmeli der, bazıları çok da bağlanmadan öyle her an kaybedecekmiş gibi yani tamamıyla onun olduğunu hissettirmeden sevmeli insan diyecektir.
Tabi ki olası cevaplar bu kadar ile bitmez, ben kimseyi bu derece sevmem, işte hayatıma alacak kadar severim, çok da dünyaları değiştirmemeli der, eğer nispeten genç yaşlarımızdaysak cevap her an yanında olarak her an çokça paylaşarak sevmek isterim diye cevaplandırır sorumuzu. Eğer biraz daha olgun yaşlarımıza ilerlediysek belki huzur bularak birlikte huzura ererek sevmeli diyebilir :)
Öncelikle, sevmeyi “ödev” gibi mi görmekteyiz?
Yani “gerçekten” yürekten sevebiliyor muyuz?
Tabi ki zaman, yaşanmışlık ve hayat şartları bizi bir yerlere getiriyor ama bir Pazar günü elele yürümek varken sadece saatlerce susarak telefona bakarak o kişi ile hiçbir iletişim kurmadan sadece çift olduğunuzdan mı zaman geçirmektesiniz?
Bu sevmek olabilir mi bu sevmek halinin bir türü olabilir mi?
Bence değil, olmamalı.
Neyse biz güzel taraftan bakalım. Güzel şeyler düşünelim yazalım.
Sevin... Daha ömrünüz varken, daha çok erkenken sevin..
Bir süre sonra bakıyorsunuz ya ömür bitiyor ya da her şey için çok geç oluyor. Bu yüzden sevin. İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya ve yaşatmaya da başlar.
Sevmek dediysem, gercek sevgiden bahsediyorum. Geçici bir hevesten bahsetmiyorum.
Sevmek; şiirlerin, şarkıların türkülerin anlatmakta aciz kalacağı bir duygu selidir…
Sevmek; bazen bir rüya, bazen bir hülya, bazen bir hayal gibi yaşanabilen duyu ötesi bir duyudur…
Sevmenin en yüce ifadesine; bazen bir Karacaoğlan güzellemesinde, bazen bir Yunus şiirinde, bazen bir Dadaloğlu koçaklamasında, bazen Barış Manço’nun bir şarkısında, bazen bir neyin inlemesinde, bazen bir kemanın figanında, bazen bir annenin çocuğunu doğururken attığı çığlıklarda, bazen ailesinin rızkını kazanmak için çalışan işçinin ellerinde, bazen bir öğretmenin sevgi ile bakan gözlerinde, bazen maden kazasında evladını yitiren babanın delik ayakkabılarında, bazen annesinin cenaze namazında dua eden evladın dudaklarında, bazen acıların en büyüğünü evlat acısını yaşayan annelerin döktükleri gözyaşlarında, bazen düşmana saldıran bir Mehmetçiğin “Allah Allah” nidalarında rastlanabilir…
Sevin;
Sevdiğinize sımsıkı sarılın, bırakmayın. O uzun saçlarını sevin, aynaya bakmasını sevin, temizlik yapmasını sevin.
Elektrikli süpürge ve ütüyle geçirdiğı zamanı kıskanıp sizinle geçirmesini istesenizde yinede onları yapmasını sevin. Her gün balkon yıkamasını, yıkadığı balkonda zevkle kahvesini yudumlamasını sevin.
Menemen yapmak için soğanları doğrarken buğulanan gözlerini sevin.
Yaptığı ekmeği sevin. Kahvaltı hazırlarken, masa kurarken, yemek yaparken söylediği şarkılardaki neşeli sesi sevin. Zamansız ve anlamsız yaptığı hareketleri sevin. Hatta şaşı bile olsa gözlerini sevin :)
Öyle de böyle de bir şekilde hayat geçerken sevin. Hayatınız anlam kazanır. Sevin ki, yaşamınıza anlam gelsin. Hayata daha güzel bakmaya başlayın. Bir de bu sevginin içine aşk eklendi mi sizden iyisi yok. Elbette ki her aşk sorunsuz geçmiyor. Dört dörtlük hiç olmuyor. Ama dedim ya hayatınıza anlam geliyor. Sırtınızı yaslayabileceğiniz, gördüğünüzde kalbinizi pır pır attıran bir insan oluyor hayatınızda. Artık yaşamaya onun için daha bir sıkı sarılıyorsunuz. Farkında olmadan her şeyin daha da güzel olması için daha bir çabalıyorsunuz.
Ne insanlar var. Neyken ne oluyor...
Ben sevginin insanları değiştirdiğine çok fazla inanıyorum. Ama bu sevginin her zaman kıymetini bilmek gerek.
Kırmadan, dökmeden güzel bir şekilde sevmek gerek.
Dünyadaki birçok kötülüğün ve sorunun panzehiri sevgidir. Ve en önemlisi de sevdikleriniz yanınızdayken onlara bunu sık sık söyleyin geç olmadan.
Sevgisiz insanın kanatsız bir kuş olduğu söylenir. İşte bu yüzden insanın kalbinde sevgi olmalı...
Materyalizmin zirve yaptığı ve her şeyin hızla tüketildiği günümüzde sevgi kavramının içi de boşaltıldı. Hızla tüketilen sevgiler insanları kalıcı mutsuzluklara itti. Doyumsuz, tatmin olmayan bireylerin mutsuzluklarından ayrılıklar doğdu. Hiç bir şeyden mutlu olmayan, sevmeyi beceremeyen insan kitleleri ortaya çıktı.
Yüreğinizi açın ve sevin. Karşılıksız, hiç bir hesap yapmadan sevin.
Ona biricik olduğunu hissettirin.
Severken HİSSETTİRİN, YAŞAYIN ve YAŞATIN mutlaka !