Kendine ait kelimeleri olanların az ama emanet repliklerle hayat tüketenlerin çok olduğu ülkemde; araba camlarına, “beni yıka” yazarak, arabanın duygularına tercüman olmak istemektir, bu toprağın insanı olmak...
Çeyrek altınımız kutusunda rahat etsin diye altına sünger koymaktır.
Açık büfe kahvaltı veya yemeklerde tabağını kıtlıktan çıkmış gibi doldurmaktır.
Elektrikler kesilince, komşuda gitmiş mi diye sormaktır.
Bakkaldan dönerken ekmeğin köşesini kemirmektir.
Elektronik aletlere vurarak tamir etmektir.
Çatalın kenarını bıçak niyetine kullanmak !
Nereye giderse gitsin, bir şekilde manzara resmi çekebilmektir.
İnşaat izlemektir.
Güneş gözlüğü takınca yakışıklı olduğunu sanmaktır.
Arabayı her yere park edebilmektir.
TV yayınının arkasından el sallayıp, aynı anda cep telefonu ile yakınlarını arayıp haber vermektir.
Şampuan bitmek üzereyken içine su doldurmaktır.
Ehliyet sınavına arabayla gitmektir.
Çay dolduran birini görünce çayı fondiplemektir.
Cihazların uzaktan kumandalarını naylonla kaplamaktır.
Bütün olayları, “bir arkadaşımın arkadaşının arkadaşı, şeklinde anlatmaktır.
Bulmaca çözerken başkalarına sorarak çözüp sevinmektir.
Tüpte kaçak var mı diye çakmakla kontrol etmektir.
Televizyonun üstüne dantel koymaktır.
Çoraba sigara kutusu koymaktır.
Yeni atılmış betona isim yazmaktır.
Hesap ödeyeceği zaman parasının içinden en eski ve yıpranmış olanı vermektir.
Çayın yanında gelen şekerden fazla olanı, garsona geri vermektir.
Çay bardağı altlığını, küllük olarak kullanabilmektir.
Fazladan verilen ketçap, mayonez ve kolonyalı mendili, “sonra lazım olur” diye çantaya atmaktır.
Her programda, “84 milyon bizi izliyor” diyebilmektir…
Düğünlerde, “Dom Dom Kurşunu” ile göbek atarak, “bir avcı vurdu beni, bin avcı yedi beni” gibi sözlerle kendinden geçmektir.
Asgari ücretle çalışıyor bile olsa, maaşının üç beş katı fiyatlı cep telefonuna sahip olmaktır.
Rüzgârlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koymaktır.
İçtikten sonra, “n' olucak bu memleketin hali” diye sormaktır…
Sarı ışıkta korna çalmaktır.
Sandalyenin oynayan ayağına kâğıt sıkıştırmaktır.
Denizde “suyun altında nefessiz ne kadar kalabiliyorum. ” diye deneme yapıp, boğulma tehlikesi geçirmektir.
Her aklına geldiğinde, “Google”da kendi ismini aratmaktır.
Petibor Bisküviti çaya batırıp yemektir.
Papağana önce küfür öğretmektir.
Çok bilmişler gibi, kaza yapan aracın etrafında toplanıp, yaklaşık hasar tahmini yapmaktır.
Yangın merdiveninin basamaklarına, saksı saksı çiçek sıralamaktır.
Misafirliğe gidip, saatlerce oturduktan sonra, giderken kapı önünde tekrar muhabbet etmektir.
Otobüste giderken, yanındakinin gazetesine göz ucuyla bakıp, gazeteyi büyük bir iştahla okumaktır… “Nerelisin?“ sorusuna cevap aldıktan sonra, “içinden mi?” diye sormaktır.
Kaldırım varken, yoldan yürümektir.
Asansör beklerken, tuşa ne kadar fazla basılırsa, asansörün o kadar çabuk geleceğine inanmaktır.
Bulmacada ki ünlülere, kadın-erkek fark etmeden; sakal, bıyık, kaş çizmektir.
Yemeğin tadına bakmadan tuz atmaktır. Bu toprağın insanı olmak...
Eğlenceli milletiz vesselam...
Bu toprağın insanları, gülümseyelim...
#SamsunSarpDemiryolu