Sığınağa girdiği söylenen Trump sesler duymaya başlamıştı bile...
O telaş, korku ve koşturmaca içerisinde Donalt'in yüzü bembeyaz kesilmişti.
"Burdan bir kurtulup çıkayım ilk işim kiliseye gitmek olacak" diye mırıldanmıştı...
***
57 yıl önce...
Amerika’da özgürlükler ve insan hakları konusunda ayağa kalmış belki de en cesur isimlerden biriydi, Martin Luther King.
O, Amerikan Yurttaş Hakları Hareketi önderiydi.
1963 yılında “İş ve Özgürlük İçin Washington’a Yürüyüş” sırasında Lincoln Anıtı önünde yaptığı “Bir Hayalim Var” konuşmasını hepimiz biliriz.
Amerika’nın yükseltilen ırkçı beyaz politikalarına karşı yapmıştı o günkü konuşmasını. Öfke diline karşı yapmıştı.
Ülkenin başkentinde oturan ve sadece bir kesimi mutlu edenlere karşı yapmıştı. Ülkeyi, biz ve ötekiler diye ayıranlara karşı yapmıştı.
“Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile değer göreceği bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var” demişti o gün. Rüyasını paylaşmıştı. 57 yıl önce...
Ve rüyası 44' ncü (Obama) Başkanları ile bir nebze de olsa gerçekleşmişti. Siyahi-melez bir Başkanları olmuştu ama ne olduysa 45. Başkanla birlikte sinirler gerildi ve kullanılan dil sertleşti.
Bugün mü ?
Bugün, Başkanlık koltuğunDA ! oturan Donald o zamanlar 16 yaşında, kötü hal ve gidişi yüzünden liseyi bırakmak zorunda kalan ve öyle anlaşılıyor ki kendi rüyalarıyla meşgul bir gençti.
Donald'in kurumsal temsilli siyaset anlayışı; giderek yoksullaşan, gelecek umudunu yitiren, ırkçılığa veya ayrımcılığa maruz kalan geniş kesimler açısından bir hayal kırıklığı..
Sorunlar çözülmeyip derinleşdikçe, bu kesimlerin tepkileri, öfkeleri akacak yeni mecralar arıyor, radikalleşiyor.
Çaresi şiddet, baskı değil elbet; daha fazla demokrasi, adalet ve hakça bölüşüm eyy Donald.
Donald, gösterilerde etkin rol oylayan ANTIFA’yı terör örgütü ilan edeceklerini açıkladı. Doğru da yaptı. Lakin o örgüt Suriye’de PKK/YPG kamplarında eğitilmemişmiydi !
Dünyanın her ülkesinde terör örgütleri kurup besleyen, bu örgütler üzerinden ülkelere saldıran ABD, şimdi terör örgütlerinin hedefi oluyor, tuhaf zamanlar...
3 Kasım 2020 Salı günü (Salı sallanır benden söylemesi) ABD’de başkanlık seçimleri var, ABD halkı yeni başkanı seçmek için sandığa gidecek. Tabiki o tarihte kimler kaldıysa.
Ulusalcılar düşerse ulus-devlet fikri düşer deniyor.
Ya hu zaten bu ulusal ve uluslararası düzen değil mi asıl başımızın belası?
Kızılderililerin, kara derililerin, sarı ırkın; kan, gözyaşı ve çalınan alın terleri üzerine kurulmadı mı bu düzen? Bu yağma mirasını paylaşamadıkları için kendi aralarında 100 yıl savaştıktan sonra, kilise ile feodal beyler anlaşıp kendi aralarında çatışmayı bitirip dünyayı birlikte sömürmek için kurulmadı mı bu ulusal ve uluslararası düzen?
Ardından 1. ve 2. Dünya savaşı bir de soğuk savaş yetmedi şimdi siber devrimle bir ileri aşamaya geçmek istiyorlar. Demokratlar, Cumhuriyetçiler, Küreselciler yeni yağma düzeninin pazarlığını yapılıyor.
Çok net bir şey var.
Amerikada bir şiddet problemi var. Yağmalamalar, okul baskınları, seri katiller...
Ayrıca öfke ve nefretin dili, devletin dili olmaya başladığında çok şey olmaya ve çok şey değişmeye başlar.
Beyaz ırkçı bir polisin, siyahi George Floyd’u boğarak öldürmesi, ardından başlayan çatışmalar, asker ve polisin sert muamelesi, yağma, yakıp yıkma "Amerikan rüyasının sonu” diye ifade ediliyor. Oysa Amerikan rüyası, Soğuk Savaş döneminin kavramıydı. O çoktan bitti.
Milyonların şimdiden işsiz duruma düştüğü ABD, kapitalist sistemi en acımasız uygulayan ve sosyal devlet tarafı en zayıf demokrasisi haline geldi.
Görünen, Amerikan elitleri sadece ülkelerinin yeni dönemdeki küresel rolünü tartışmakla yetinemeyecekler.
Irkçılık ve gelir dağılımı başta olmak üzere sosyo-ekonomik ve ideolojik fay hatları ile uğraşacaklar.
"Amerikan rüyası" hikayesine rağmen siyahların çoğunluğu işsizlik, uyuşturucu, yoksulluk ve sistematik ırkçılığın cenderesinden kurtulamıyor.
Geçmişin kanlı gölgesi bir türlü kaybolmuyor.
Evangelist by Donald katı ahlaklı tutumuyla elinde incil kiliseye sığındı. Sığınmadı, show yaptı. Dini simge kullanmaya çalıştı. Eh ne de olsa seçilirken yandaşları kiliselerde;
"O Bizim için, amerika için büyük bir lütuf" deyip, seçmene sunmuşlardı.
Korona bir işaret fişeği idi ve bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
COVID-19 skandalı ABD imajını yok etti. Bir Üçüncü Dünya ülkesi görüntüsü verdiler. Gülünç, çaresiz duruma düştüler. Bu imaj, özel bir şirketin uzaya insan yolluyor olması ile veya Florida-Mars roket(mekik) dolmuş hattının kurulmasıyla düzeltilebilecek gibi değil kanısındayım. Hatta bazılarında bu çaresislik sonrası uzaya kaçma isteğini oluşturmuş olabilir.
Bu yaşananlar Donald'ın çok mu umrunda bilinmez ama bildiğimiz ve artık saklamayıp sizlerle paylaşacağım bir gerçek var.
Korana virüs sürecinde Donald Trump 40 nat ruzgarda bile kıpırdamayan o sarı saçlarını kesmedi. Tüm dünya kendi imkanlarıyla evde traş olup saçını kazıyorken Trump direndi.
Neden mi?
O bir trajediden kaynaklı !
Trump'ın dedesi berbermiş ve Trump'ın bebekliğinden beri her ay saçını kazırmış. Bu sebeple trump saçlarına çok düşkün.
Haa bu olaylar sonunDA Donald saçını başını yolar mı ? Bilinmez...
Selam saygılar...